Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2010, (MIZRAP 2010)
DARASI ALINMIŞ SÖZLE SERÜVEN NE GÜZEL
1451 defa okundu,

DARASI ALINMIŞ SÖZ’LE

SERÜVEN NE GÜZEL!

Geçtiğimiz Cumâ günü yatsıdan sonra, kentimizin gözde eğitimcilerinden, yılların Türk Dili ve Edebiyâtı öğretmeni, şâir-yazar ağabeyimiz, belki onbinleri bulan talebelerinin her birinin hocamız derken kıvanç ve onur duyduğu Musa İşleyen Beyefendi’nin ilk şiir kitabı için düzenlenen imza programı vardı.

Şadırvan’ı geçip Serüven Kitabevi’ne vardıkta umulmadık bir tenhâlıkla karşılaştık. Meğer, kitabevinin bulunduğu sokağın karşı tarafındaki 2. kat ta Serüven’e âitmiş ve imza töreni oradaymış. Işıklı basamaklardan yukarı tırmandık. Mûsâ Bey tüm şıklığı ve her zamanki pozitif duruşuyla orada. Kitap imzalatmak isteyenler sıra olmuş.

Ne zamandır göremediğimiz bir çok arkadaşla karşılaşmak ne güzel. Beni şaşırtan, küçümsenmeyecek genişlikteki bu odanın, dört duvar tavana kadar kitaplarla dolu olmasıydı. Onun ötesinde, kıyı-köşe, üst üste kitaplarla lebâleb. Kitapların içerisinde çok eski baskı olanları bulunup, bizim gençlik yıllarımızın havasını yansıtanlar da var.

Kitap olan her yerde yaptığım gibi, şöyle gayri ihtiyârî dolaşırken gözümün takıldığı bir kitabın, daha sırtını görünce, kitabın da, yazarın da adı yazmadığı hâlde, Murat Sertoğlu’ya âit olduğunu anladım. “Acabâ, BULGAR SÂDIK kitabı mı?” derken, BATTAL GÂZİ ismiyle karşılaştım. Çok eski bir dostun ötesinde, ilk gençlik yıllarımızla buluşmuş gibi olduk.

Bir yandan çaylar geliyordu. Ortam iyiydi. Bizim özlediğimiz bir atmosferi çağrıştırıyordu bu akşamın renkleri. Önceki hafta yazdığım çaycı arayışı eksenli kültür-kafe niteliğindeki yer işte biraz böyle bir yerdi. Orta yerde masalar vardı. İsteyen sohbet ediyordu. Kimi kitap karıştırıyor, kimi de bir yandan çayını yudumluyordu.

Mûsâ Bey masadan başını kaldıramıyor. Ziyâretçileri çok mâşâllâh. Rabbim daha da ziyâdeleştirsin inşâllâh. Ben de heveslendim doğrusu. Şöyle niyetlenip de işe biraz asılsam, peşi peşine kitapların gelmesi işten değil. Dolayısıyla, bu akşam benim için bu anlamda bir motivasyon oldu. Artık zamânı geldi de, neredeyse geçiyor bile.

Hem ayıp da oluyor artık! Un, su, şeker hepsi hazır. Sâdece niyet, karar ve azim gerekiyor. Bilmem, nasip olur da böyle bir gün gerçekleştirirsek, bizim de böyle çok ziyâretçilerimiz olur mu? Diyeceksiniz ki; denemesi bedava! İnşâllâh dostlar.

Evet, kitabını alan gitti. Ortalık sâkinleşti. Yazarımıza bir kitap ta biz imzalattık. Üzerinde, bir nevî eser mürüvveti görmenin tarâveti vardı. Dışarı çok taşmasa da, içinin içine sığmadığı her hâlinden belliydi. Bu heyecan da elbette ki hakkıydı. Bunu, başta âilesi olmak üzere, yakınları, öğrencileri, dostları ve arkadaşlarıyla bir arada yaşamanın da ayrı bir hazzı olmalıydı.

Yazara göre; “Şiir; bir arınmadır.” (Shf:88) “Darası alınmış söz”dür. Tıpkı Voltaire’in “Şiirin düzyazıdan farkı şudur: Az kelimeyle çok şey söylemek.” dediği gbi. “Şiir, duadır Yaradan’a.  Şükürdür nimetlerine onun, kucak kucak.”(Shf:89)

Sevgili okurlar! Sizleri, Mûsâ Bey’in yukardaki sözlerinin ifâdesi olan, öğrencilerinin hâtıra defterlerini yıllardır süsleyen ve kitabın ilk başında yer alan, besmele niteliğindeki NE GÜZEL şiiriyle baş başa bırakıyor, Sn. Ağabeyimiz’i tekrar tebrik ediyor, devâmı gelmesi dileğiyle, darası başımıza diyor, cümleye sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…

 

NE GÜZEL

 

Ay yıldızlı bayrakta,

Al kan olmak ne güzel!

Şehit yatan toprakta,

Sağ can olmak ne güzel!

 

İnsan Hakk’ı bilende,

Korku olmaz o tende;

Hür havalı gülşende,

Fidan olmak ne güzel!

 

Hata makul sayılıp

Hoşgörülür her ayıp;

Melek gibi yaşayıp

İnsan olmak ne güzel!

 

Belâ mukadder ferde

Ölüm de var kaderde;

Ve onulmaz bir derde

Derman olmak ne güzel!

 

Mel’un düşman var iken,

Ne can lazım, ne de ten;

Savaş emrin ileten

Ferman olmak ne güzel!

 

Bu millet için için

Kan ağlar acep niçin?

Bir kutlu dava için,

Kurban olmak ne güzel!

 

Saadet mutlu çağda,

Kötülükler yok orda.

Hakk’a giden tek yolda,

Kervan olmak ne güzel!

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

20.12.2010