Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
LÜLEBURGAZ RÜYÂSI, YEMEN HÜLYÂSI..
1203 defa okundu,

LÜLEBURGAZ RÜYÂSI, YEMEN HÜLYÂSI…

Arasıra Halk Kütüphânesi’ne uğrarım. Başta Davut Özdemir Âbi olmak üzere tanıdığımız arkadaşlar var. En azından dostluk hatırı, bir çay içeyim derim. Lâkin, o kadar kitap arasında rahat oturmak ne mümkün. Dâvut Bey sohbet etmek ister. Biz yerimizde duramayız. Kitapların içinde dolaşmak bile ayrı bir zevk.

Her neyse. Sonuçta adı kütüphâne. Her gidişte bir kitap beni al der. Tıpkı, çocuk yuvasına gittiğinizde, annesiz-babasız çocukların kolunuza bacağınıza yapışıp ta sizde yakınlık ve ilgi aradığı gibi.

Bu yazın son gidişimde Lüleburgaz Köprüsü diye bir kitap takıldı gözüme. Mâlum, zaman zaman söz ettiğimiz gibi, görevimizin ilk yılları orada geçti. 6 yıla yakın kalmanın yanında, fırsat buldukça ziyâret ettiğim şirin bir yer Lüleburgaz. Gerçi şimdi ele-avuca sığmaz iri bir kent olmuş. Ama, yine de adı bile güzel. Bana şiir gibi geliyor.

Sonra, târihî bir yer. Mâzîye olan ilgim orada pekişti diyebilirim. Şu kadarını söyleyeyim ki, Sokullu Mehmet Paşa Câmii’nin yıkık-dökük basamaklarını çıkarak sayısız ezanlar okudum ufuklara doğru. Kadı Ali Câmii’ne çok uğramadıysam da yanındaki, Taş Köprü de denen, genel îtibârıyle Lüleburgaz Köprüsü olarak geçen, asıl adı Sokullu Mehmet Paşa olan köprüden çok geçtik. Edirne taraflarına, Edirne Bayırı denen şehitlik ve mesîre yerine, ya da oradan Avrupa’ya geçecek olan insanların başka şansı yoktu çünkü.

Bir de, ilk göz ağrısı; kolay değil. Zîrâ, orası benim, görevde çocukluk yıllarım. Çocukluğumuz, hepimizin nasıl saklı masal bahçesiyse, benim için de o günler hayâtımın en heyecanlı günleriydi diyebilirim. Askerliğimi de oradayken yapmıştım.

Tevâfuka bakınız ki, bu gece rüyâmda oralardaydım. Demek ki, bu yazıyı yazacaktım! Güyâ yolculuktayız âilece. Nasıl olduysa Trakya taraflarındaymışız. Yolda durduğumuz bir noktada dostlar beni tanıyıp yanıma geliyorlar. Lüleburgaz’daki rahmetli ev sâhibimden konuşuyoruz falan. Sabah, hayırdır inşâllâh derken, kahvaltıda aklıma Cumhurbaşkanımız Abdullâh GÜL’ün Yemen Seyahati bağlamında yaşadığı duygulu anlardan hareketle Garip Ali Dayı’yı anlatayım bugünkü yazımda dedim. Taa kitabı okurken, burayı okuyucularımla paylaşırım diye kurgulamıştım. İşte günü geldi sevgili okurlar.

Geldi gelmesine ya, biz giriş yapalım derken finişe yaklaştık. Her neyse, bitmezse bir başka gün devam ederiz. Sonuçta bir şeyler yapar, bir şekilde anlaşırız değil mi? Görüyorsunuz ya sevgili dostlar, Lüleburgaz deyince dilimizin ve de dizimizin bağı çözülüyor…

Lüleburgaz Köprüsü, “Bir çocuğun tüyler ürperten yaşantısı” alt başlığı ile yayınlanmış. Yazarı Tayyar Tahiroğlu. Kitapta basım bilgileri olarak, Birinci baskı, İzmir,  29 Mayıs 1984 notları yer alıyor. Biz oradan 1985 yazında ayrıldık. Böyle bir kitap hatırlamıyorum. Hattâ, kitabı kütüphaneden aldığım günlerde Lüleburgaz’da görev yapan hem de oralı ve de edebiyatçı bir arkadaşa da sordum. Böyle böyle bir kitap var. gözümden kaçmış dedim. O da böyle bir kitabı bilmiyor. Muhtemeldir ki yazar İzmir’de yaşıyor ve kitaplar bölge dışına çıkmıyor.

Kitap zâten kişisel yayın. Üzerinde herhangi bir yayınevi adı yok. Adres olarak da yazar, Göktur Sitesi, Farabi Sk. No:10, Özdere/İzmir yazmış. Ayrıca “Bu kitap, 22 Ekim 1968 günü uçuş esnasında Şehid olan, Hava Pilot Üsteğmen (1962-10) Mustafa ÖZDİLEK’in ruhuna ithaf edilmiştir.” diye bir ithaf notu var. Altında da üniformalı bir fotoğraf. Herhâlde şehîde âit olmalı. Rûhu şâd olsun.

Sevgili okurlar. Kitap, edebî değeri olan bir kitap değil ama kendisini okutuyor. Yazar, hayâtını olduğu gibi anlattığı için, yaşadığı dönemlere âit gerçekçi ipuçları, doğal sahneler ve orijinâl anekdotlar içeriyor. Bâzı kişiler, edebî olmayan yazılara kıymet vermemeyi bir ayrıcalık ve farklı statü gereği olarak görüyorlar. Ama, çoğu insanın onların kitaplarında bulamayacağı tatlar böyle kitaplarda bulunabiliyor. Keşke bizim büyüklerimiz de, kitap boyutunda olmasa da az-çok bir şeyler yazmış olsalardı.

Hiç olmasa, şimdikiler yazsa, yine de kazançtır. Bakınız, Lüleburgaz’la ilgili bilgileri teyid için internete, “Lüleburgaz Köprüsü” yazdığımda, elimdeki kitaba âit bilgiler de düştü ekrana benim için bir sürpriz olarak. 2. baskı yapıldı mı bilmiyoruz ama, bu 1.baskı nadir kitaplar listesine düşmüş ve yanlış değilse oldukça uygun bir fiyata satışa sunulmuş. Yer olarak da, “Anka kitabevi- Sahaf” denilmiş. İlgilenenler bakabilir.

Aslında kitabı bile anlatamadım daha doğru dürüst. Garip Ali Dayı burada da garip kaldı gördüğünüz gibi. Kader işte, neylersiniz. Dünyâ, zâten gariplikler dünyâsı. Çözdüğünü sananlar ayrı garip, çözmeğe çalışanlar ayrı. Vel’hâsıl; ince uzun bir yolda, gidiyoruz gündüz gece; şâirin dediği gibi.

Söz, değerli dostlar! Eğer bir gariplik daha olmazsa, birgün, Lüleburgaz Köprüsü’nde Garip Ali Dayı’yla buluşup Yemen’e doğru seyahat edeceğiz inşâllâh ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

12.01.2011