ORİŞAD, DİLŞÂD EYLEDİ…
ORİŞAD’ın dâvetiyle ilimize gelen AYNA programlarının yapımcı ve sunucusu, günümüzün Evliyâ Çelebisi meşhur Saim ORHAN, Ordu Kültür Sarayı’nda bizlerle buluştu. Biz kendisiyle, daha gündüz, geçen Pazar günü buzlanma kaynaklı bir şarampol olayı yaşayan Nâmık ALTAŞ Bey’e geçmiş olsuna gittiğimizde karşılaştık. Ekibiyle berâber tanıştık. Kısa bir hasbihâl ettik.
Dil ve Edebiyat Derneğimizin hafta sonu konferansıyla ilgili telâşeli koşuşturmalar ve ziyâretlerin sonrasında akşam, misâfirimizi dinlemek üzere OKSM’ye doğru yöneldik. Yeni Kültür Sarayı’nın o muhteşem salonu tamâmen dolmuştu. Böyle etkinlikler, konuşanlardan bir şeyler almanın yanında, bir çok tanıdığı bir arada görebilmenin avantajını da sağlıyor insana.
Önce başkan Avni YILMAZ, kısa bir selâmlama ve teşekkür konuşması yaptı. Sonra, ORİŞAD’ı anlatan bir tanıtım filmi izledik. Bölük-pörçük tâkip ettiğimiz faaliyetlerini bir demet olarak görme imkânı bulduk. Hepsi de yöremiz ve insanları için hayırlı çabalar. Rabbim mahcup etmesin.
Sonra, uzaklardan bir bir çocuklar çıktı mikrofona; hem de çok uzaklardan. 10-15 bin km. ötelerden; Malezya’dan. Ordu’ya kadar gelmişler. Bizlere sevgilerini, saygılarını sunuyorlar. Ülkelerinin kucak dolusu selâmlarını iletiyorlar.
“İYİ AKŞAMLAR, SİZLERİ ÇOK SEVİYORUZ!”
Çocuklardan her biri, her mikrofona gelişte “iyi akşamlar, sizleri çok seviyoruz!” dediler. Biz de onları seviyoruz. Her şeyden önce din bağımız bunu gerektiriyor zâten. Ama, Asyasına, Afrikasına, Osmanlı’nın çekilmek durumunda kaldığı yerlere hemen birileri gitmiş. Okulunu kurmuş. Dilini öğretmiş. Sonra da din gelmiş peşinden.
Şimdi, uzaklarda bir ülke ne yapsın?! Nereden mal alacak, her anlamda alışveriş yapacak, iletişim kuracak? Kimi tanıyorsa, kimin dilini bilip de derdini anlatabilecekse ona gidiyor. Ona gidecek elbette. Siz kime gidersiniz? Şurada Ordu’da bile alışverişinizi çoğu defâ, aynı dili konuştuğunuz hâlde öncelikle tanıdığınız, huyunu-suyunu bildiğiniz yere gidiyorsunuz. İşte dünyâdaki ülkelerin de durumu bu.
KÂRLILIK MI, FEDÂKÂRLIK MI?
Nitekim, işte Türk okulları bunun için dünyânın her yerinde. Gönül coğrafyamız geniş ve sevgi dolu. 200’e yakın ülkeden 150’ye yakınında varız şu an îtibârıyle. Her birinde 3’er, 5’er bin öğrenci yetişmiş. Hepsi birer gönül elçisi.
Oralarda bulunuşumuz, ne Osmanlı’da ne de şimdi, bir sömürü düşüncesinden kaynaklanmıyor. Bizim kardeşlerimizle, her kes görüşürken, neden biz uzaktan bakalım ki?! Ya da, dinimizden olmasa da, dilimizi konuşmasa da, bir insan olarak onlarla iletişim kurmamızın onlara da, bize de zararı ne?
Almak, satmak ve de kâr mı? Evet, kâr! Diyelim ki öyle olsun! Peki, bu kârı bizim etmemizin ne o insanlara, ne de bize zararı var mı? Yok! Zarar olsa olsa sömürgenlere olur. Onların pastasında dilim eksilir. Ama, bizimle alışveriş edenler, en azından daha insaflı bir alıcı ya da satıcıyla iş yapmış olur. Bundan da daha doğal bir şey olamaz. Meseleyi hep de bir kültür ihrâcı boyutunda görmemek gerekir.
ANADOLU CİVANMERTLERİ…
Program da bunu anlatıyordu zâten. Özellikle Anadolu insanının farkına vurgu yapılıyordu. Gerçekten, Anadolu insanının sıcaklığı, samîmiyeti, bâkir asâleti çok farklı. Bu Anadolu insanına, Anadolumuzun da çok ihtiyâcı var.
Osmanlı’dan sonra yetim kalan sâdece sınır dışında kalan coğrafya olmadı. Bizim büyüklerimiz az mı öksüzlük yaşadılar? Oraya girmeğe hiç gelmez. Çünkü, o hikâyeler hiç bitmez. Avni Anıl’ın Hicâz makâmındaki meşhur şarkısında seslendirdiği gibi;
Dilşad olacak diye kaç yıl avuttu felek
Saçıma karlar yağmış boşuna yaz beklemek
Ne bülbül dile geldi ne de açtı bir çiçek
Saçıma karlar yağmış boşuna yaz beklemek
Güfte, belki de o günlerin havalarından etkilenmiş olabileceğinden, oldukça ümitsiz mısrâlardan oluşuyor ama, Allâh’a şükürler olsun, Anadolu insanının sessiz gayret ve duâlarıyle artık çiçeğimiz de oldu, gülümüz de! Rabbim kem nazarlardan ve şeytânî azarlardan korusun… Âmin!
AH O YEMENDİR; GÜLÜ ÇEMENDİR!
Gül dedik aklımıza Cumhurbaşkanımız ve Yemen geldi. Yemen deyince de, hepimizin bir yanı cızz eder. Türküleri ağlatır. Hikâyeleri dinletir. Saim ORHAN da, Yemen’de Türklerin çok sevildiğini, bir hâtıra olmak üzere, şu anki Yemen Millî Eğitim Bakanlığı binâsının bir Osmanlı eseri olduğunu söyledi.
Sevgili okurlar. Akşamki konuşma tamâmen, dil konusunun önemine AYNA tutuyordu aslına bakarsanız. Biz de, işte tam burada diyoruz ki; yarın akşam, çiçeği burnunda Dil ve Edebiyat Derneği’mizin OBKT salonunda konferansı var.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.M.Nur DOĞAN, hocası merhum Prof.Dr. Mehmed Çavuşoğlu’yu doğumunun 75. yılı münâsebetiyle düzenlenen programda anlatacak. Hem dilimiz, hem ilimiz, hem de kültürümüz adına yakınlarımızla birlikte katılmamızda fayda olabileceğini söylemek istiyorum. İnşâllâh, yarın oradayız.
Cumâlarımız mübârek, işlerimiz bal-börek, gönüllerimizi şâd edenlerimiz âbâd olsun.
Kentimiz semt semt birer câmiyle, câmilerimiz de cemaatle dolsun ves’selâm!
ORDU HAYAT GAZETESİ
13.01.2011