Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
ORDU İÇİN 4. T ve GÜZELLİK
858 defa okundu,

ORDU İÇİN 4. T ve GÜZELLİK!

Gerek ücret, gerekse nitelik ya da özellik olarak size uymayan bir işe ne kadar sabredersiniz?

Huyu, suyu, karakteri ya da yol âdâbı size uymayan bir arkadaşla nereye kadar gidersiniz?

Bir apartman, sizce yaşanabilir değilse, orada inadına yaşamak ister misiniz? Elbette değil!

Ya o apartmanda huzur ortamı sağlanacaktır, ya da huzûr için bir başka yer arayacaksınız!

İnanç, ilke ve prensipleriniz, millî-mânevî değerleriniz ya da hayâtı yaşama tarzınız adına,

bulunduğunuz çevreyi irdelemiyor, her işi yaparım, her şeye uyarım diyorsanız, takdir sizin!

Sizin ülkünüz, ideâliniz, fikriniz-zikriniz, fark ve orijinâliteniz ve de kaliteniz yok demektir!

Bir görüşünüz, görünüşünüz, duruşunuz, medeniyet anlayışınız, şehir algınız yok demektir.

Uğruna mücâdele ettiğiniz doğrularınız, derinden bağlı olduğunuz kutsallarınız yok demektir.

Böyleleri için her yol Pâris’tir. Hâlbuki, medeniyeti olmayan şehir gerçek bir şehir olamaz!

Gerçek şehirler, erdemli, iyi insanların bulunmaktan ve de yaşamaktan sıkılmadığı yerlerdir.

Turizm turizm deyip duruyoruz. Aynen öyle. Biz de öyle düşünüyor ve de böyle inanıyoruz.

Hattâ, âcizâne, Ordu için kendimce formüle ettiğim 3 T var. Bunlardan biri TURİZM'dir.

Tabiî, öncelik TARIM  ve  TÂRİH’te. Bu verimli topraklar işlenmeden olmaz. Tarım şart.

Hem de yerinde ve de ciddî anlamda. TÂRİH de şart; yâni kimlik, yâni kültür, yâni âidiyet.

Bu şehir gökten inmedi. Bir geçmişi var. Bir de geleceği olacak! Biz gideceğiz, o kalacak!

Ama, öncelikle, nereden gelmiş, nereye gitmiş? Nerede duraklamış, nerede konaklamış?

Bu anlamda belirsizlik var. Net görüntü yok. Beylikler, Selçuklu, Osmanlı, Cumhûriyet!?

“Şehrin ruhu” dediğimiz bu “mekân üstü anlam”, şehirlerin insan zihnindeki çağrışımları

ve hafızasındaki yerini tayin eder. Bu, hayâtın bizâtihî yolu-yordamı ve de ortamı demektir.

Evet, turizm. Turizm lâkin, turizm de orijinâllik ister, nezâhet ve de kültürel altyapı ister.

Farklılık ister, câzibe ister. Yoksa, insanlar niye gelsinler? Yeşil sâdece burada değil ki!

Hem, insan olan insanlar için, yeşillik yalnız başına yeten bir özellik değildir seyahat adına…

Özetle söylersek; şehrin adı bütün zamanlar boyunca “neyi, neleri ve kimleri çağrıştırıyor”sa

o ölçüde anlam ve önem taşır. Şehrin adı marka olmalıdır. Ama, neyin markası ve de arkası?!

Meselâ, târihte ve medeniyette Sodom, Gomore, Pompei gibi şehirler yaşadıkları  

ve yaşattıklarıyla günümüzün “ibret”lik şehirleri arasındaki yerlerini korumaktadırlar.

Şehirler çizgilerini korumuşlar ve bugün de aynı imajı yansıtıyorlarsa durum ortadadır!
Anlıyoruz ki; şehirde bizden sonra yaşayacakların sorumluluğu da bizim üzerimizdedir.

Yarının inşacılarına “yaşanmaya değer bir şehir” bırakabilmek için şehrin niceliği önemlidir.

Niteliği, nasıl oluşturulduğu, plânlarda-projelerde nelerin gözetildiği ve gâyelilik önemlidir.

Şehrin maddesi plânlanıp bir takım prensipler gözetildiği gibi, mânâsı da dikkâte alınmalıdır.

Bu bağlamda bir 4. T daha geldi gündeme ve de diğerlerini bir güzel ezip geçti tâbiri câizse!

Upuzun çizmeleriyle her şeyi ezmeğe ve de tarımın da,  târihin de, turizmin de karizmasını

çizmeğe kalktı! Parklara, bahçelere, târihe, coğrafyaya, hayat bilgisine meydan okudu âdetâ!

4. T dediğimiz Teleferik şimdilik durakladı gibi. Durum ne vaziyette bilmiyoruz, lâkin;

Tek isteğimiz, yasaların, kuralların ötesinde; ellerin samîmiyetle vicdanlara konularak,

meselenin gönül terâzisinde tartılıp, içlere sinen, yatıştırıcı, objektif bir karara varılmasıdır.

Olaya, bâzıları gibi “İNADINA” mantığıyla değil, empati kurarak bakılabilmelidir.

Çünkü bu, bir-kaç günü, yılı, ayı ilgilendiren bir konu değil, asırları bağlayıcı bir karardır.

Sonuçta son gelen T’nin, önceki T’leri küçümsememesi, onlara da kulak vermesi gerekir.

Aksi takdirde, “inadına sefâ” adına değerlendirilen politik fırsatların sonucu varılacak

zorlama kararlarla, geçmişe, geleceğe, kültüre, estetik ve sanata vefâ  Ti’ye alınmış olur.

Böylesi, şık olmayacağını düşündüğümüz tarzlarla geliştirilen ve uygulanan kararların,

güzel Ordu’nun güzelliğine her hangi bir güzellik katkısında bulunmayacağı açıktır.

Dolayısıyla, en azından, karar ne olursa olsun, Ordu’nun ortak kararı olabilmeli!

Ya da öyle olacak bir mizansen oluşturulmalıdır. İş, bir şekilde tatlıya bağlanmalıdır.

Sevgili okurlar! Bu son cümleler benim çok hoşuma gitti! Ya sizin? Sizin de, emînim.

Acabâ, Ordu’da böyle bir şey olabilir mi? Çok özlemişiz ortak hareket edebilmeği!

Neden olmasın? Bunu yapabilecek bir insan yoksa, resmî ya da tüzel bir kurum da mı yok?

Eğer burada, asırlara hükmedecek bir projede herkesi bir masa etrafında toplayabilecek

böyle bir güzellik yoksa, o kent binâ yığınından ibâret olup, şehir özelliği yok demektir!

Çok mu ağır kaçtı bilemiyorum ama; haklılık payı oldukça fazla gibi ves’selâm….

 


ORDU HAYAT GAZETESİ

18.01.2011