ŞİİR BİR GEMİ; YOKTUR YELKENİ!
Ünye’den bizlere seslenen KÜNYE yazarımız Zeki Ordu Bey, geçen gün gazetemizde yer alan TABLODAKİ DENİZ adlı ilk yazısında dikkâtimizi denizlerin enginliğine doğru çekiyor. Meraklarımız tablolarda kalmasın. Seyrine daldığımız manzaranın aslı var bir adım ötemizde. Çelik-çocuğumuzla, dostlarımızla birlikte oralara doğru gidelim. Deniz ufuklarında hayâllerimize doğru adım atalım demeğe getiriyor.
Gerçekten haklı. İnsanoğlu genelde, içinde bulunduğu nîmetlerin kıymetini bilmez. Ülkemizde deniz görmeğe can atan bir sürü insan varken biz, burnumuzun dibindeki denizin farkında bile değilizdir. Tıpkı şâirin;
Ol mâhîler ki, deryâ içredirler; deryâyı bilmezler!
dediği gibi. Yâni, öyle balıklar ki, denizin içindedirler ama, ne denizin, ne de kendilerine hayat veren suyun, kısaca içinde bulundukları nîmetin farkında ve şuurunda değillerdir. Biz de sanki öyle gibi değil miyiz?
Biz de bu gün, Zeki ORDU Bey’in yazısından ilhâmla dolaştığımız sâhillerin daha ötesine gitmeğe çalışacağız. Hayr’ola, şu kış günü, şu soğukta nereden çıktı bu böyle derseniz, söyleyeyim; dâvet var çünkü! Hem de İsmail Kaptandan! Kaptan dedikse, o da bir şâir. İsmail KARAKURT. Şiirini, arasıra uğradığım Millî Eğitim’de gördüğüm bir dergiden aldım.
Kaptan, şiirin adı, şâirin değil. Ama, o bugün bizim kaptanımız olacak. Hani, seçimi kaybeden başkanlara; “Gönüllerin başkanı!” derler ya, onun gibi. Biz de bugün şâirimizi gönüllerin kaptanı îlân ediyoruz! Mevsim kış da olsa havalar ve ufuklar açık. Şöyle bir deniz turu hiç de fenâ olmaz. Nasıl olsa, hem hafta sonundayız. Zaman da bu anlamda müsâit görünüyor.
Hadi hep birlikte şâirin dâvetine kısmen de olsa uyalım bakalım; bizi nerelerde, hangi ufuklarda, nasıl dolaştıracak?!
KAPTAN
-bu sana kaptan…
Ben bozkırlı bir çerçiyim kaptan
Hiç deniz, hiç uçan gemiler görmedim.
Ama benim içimde zaten deniz var
Tuzuyla, fırtınasıyla, köpüğüyle…
Kitapların yelkeniyle açılırım
İçimdeki denize; ne kürek ne tayfa
Bir fakir içer suyundan, bir karıncalar;
Bir bakır taslık sana da var!
Palamarı çözemem başak dövdüğüm kadar
Deniz türkülerini bilmem
Sen deniz türküleri söyle kaptan
Ben de bozkır bozlakları
Haydi kaptan: “Aganta burina burinata”
Çubuklar arya! İskele/sancak alabanda,
Güneşin saçlarından süzülerek
Vira bismillah! Açıl, sonsuzluğa…
Bense badem kokulu rüzgârlarla
Yollarında gezerim çocukluk günlerinin
Başımda tüter bir tütün, böyle duydum
Yüzümü sererim bir dizenin içine.
….
Altı kırk beş vapuru, ateşten taşınan su
Sorguya çektiğin tufanları yokluyor
Yokluyor yüzünü bir fısıltıyla
Geceleri mehtap dalgınlığı bazen
Ah kaptan! Uykuyu tünettiğinde yelkenlere,
Kader de öpsün dalgınlıkla, hayal ettiklerini
Kederlere salarsın bozkırlı çerçiyi
Biletsiz yolcuları ölümün dümenine
Zaman akar, deniz derin, ben gider gelirim
Küçülür ruhlar arasındaki camadan
Yılkıyım, kırbacın açtığı yarayla
Ya Nuh’um ol, ya Nuh’un olayım
Ara bitti… Şiir de, aşk olsun kaptan!..
(B.A.A. EĞİTİM Sayı:118 Aralık 2009)
Ne mutlu kendisine ve çevresindekilere Nuh olabilme şuuruyla yaşama cehd ve gayretinde,
o gemiye binmemeğe direnenlerin hayretinde olanlara!
Sevgili okurlar; hepinize şiir tadında hayırlı, uğurlu, şuurlu güzel günler;
ve de sevdiklerinizle birlikte idrâk edeceğiniz sonsuz mutluluklar dileğiyle ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
21.01.2011