Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
ÇINARLAR, PINARLAR; YÖNETİCİLER
949 defa okundu,

ÇINARLAR, PINARLAR; YÖNETİCİLER!

Önceki gün bir çınar yazısı yazmış, orada, Fatsa’dan, Ünye’den çınarlardan söz etmiştik. Çınarın gölgesinde, çınarsızlığın meydana getirdiği ufuk boşluğu ve kültür kaymalarına vurgu yapmağa çalışmıştık. Bu, öteden beri içimizde bir ukdeydi. Çınardan kopmak, pınardan kopmak; bir nevî kaynaklarından kopmak gibi bir şeydi çünkü.

O yazıda ayrıca, Ordu’nun çınarı olmadığına getirmiştik sözü. Öyle olmaya öyle de, kentimizin çınarı yok da, ya pınarı var mıydı? Şöyle doğru-dürüst bir meydan çeşmesi bile yok! Merhum Sıtkı ÇEBİ’nin yazdığı ÇEŞMELERİMİZ kitabında yer alanlardan kaçı ortada şu anda? Merhum üstad onları süs için yazmadı. Birileri korur, onarır, geliştirir diye düşündü mutlakâ. Çünkü çeşmeler hem insanlara nefes aldırır, hem de kente. Hem de târihe, kültüre, edebiyata. Tüm güzellikler için bir ilham kaynağı olur çeşmeler.

Bir düşünelim; çeşmeler olmasaydı Fâruk Nâfiz’in o enfes, en az, o güzelim yayla çeşmeleri, oba pınarları kadar tatlı, şırıltısı ve çağıltısı sonsuza doğru akıp duran ve çağlayacak olan ÇOBAN ÇEŞMESİ şiiri, duygu-düşünce, kültür pınarlarımızı böylesine besleyebilecek miydi? Ama, neylersiniz ki, çınarlar gidince pınarlar da küsüp, sularını çekip sessiz-sedâsız gidiyorlar gibi sanki bir bir.

Ama, tüm bunlar; o güzelim çınarlar, tatlı pınarlar hep bir ufuk ister. Dünyâ görüşü arar. İlgi gözler. Zihniyet seçer. Yoksa küser; sizi günlük meşgâlelerinizle, anlık heveslerinizle baş başa bırakıp, geçer-gider ve târihteki yerine oturur. Bir gün merak edip arayan-soran olursa, tozlu raflar, sararmış yapraklar arasından yine de gülümsemeyi ihmâl etmez ziyâretçilerine!

Her neyse. Biz çınar yazısı yazıp ta, Fatsa’da, Ünye’de çınar var; bizdekiler zaman içerisinde kesilmiş diye hayıflanırken dün Fatsa’dan bir çınar haberi kopup geldi. Hem de dalları-budaklarıyla! Biz yok diye ağlarken, onlar da var olanın kıymetini fehm edememe noktasındalar!

Gerçi biz, en azından sevindik. Geçen yazıda, Fatsa için ÇINAR adlı dergiden söz etmiş ama, ağaç konusunda bilgimiz olmadığı için oraya girmemiştik. Şimdi, bu haber vesîlesiyle var olduğunu öğrendik. Aslında bizim de her gidişte gördüğümüz ağaçtı bu ama, o an için hatıra gelmemiş olmalıydı. Her neyse, varlığını öğrendiğimiz lâkin, kolu-kanadı kesileceğine dâir buruk bilgiler aldığımız haberde şöyle deniyordu:

“Koruma altındaki çınarı koruyamadılar. Tarihi çınarın dalları inşaat kurbanı. Ordu’nun Fatsa İlçesi’nde Fatih Sultan Mehmet tarafından Trabzon’u fetih hareketi sırasında dikidiğine inanılan ve adına festivâller düzenlenen 550 yıllık çınar ağacı, yapılan inşaat yüzünden kesildi! Koruma altında olan ve anıt olarak kabul edilen Çınar ağacının dallarının kesilmesi vatandaşlar tarafından tepkiyle karşılandı!”

Haber böyle. Gördüğünüz gibi, çınar bir sembol. Osmanlı’yı ve onun şahsında temessül eden medeniyetimizi çağrıştırıyor. Çınarın dalları yana doğru uzar gider. Heybetli gövdesiyle yukarı doğru da yükselir. Tüm canlılar, özellikle böcekler, kuşlar için kol-kanat ve barınak insanlar için de gölgelik ve sığınaktır. Bundan dolayı çınar, ağaçtan öte kültürel bir figür.

Hadi, bizim Ordu kenti olarak sol bir geleneğimiz var ve bu hâlâ sürüyor. Dolayısıyla belediyelerimiz çoğunlukla, hep geçmişle, târihle problemi olan zihniyetlerden teşekkül etti. Sağı-solu birbirine karıştı. Ya, icraatlarıyla sağduyusunu ispat etmiş olan Fatsa’ya n’oluyor? Aslında, en militan dönemlerinde bile Fatsa muhâfazakârlıkta bizden dâimâ önde olmuştur. 80’de öyleydi, 97’de de, daha önceleri de! Ama şu anda; onlar da mı âdetâ, kolumuzu kanadımızı kırmağa çalışıyorlar şeklinde bir soru geliyor aklımıza?!

Biz elbette, buradan doğru ahkâm kesme durumunda değiliz. Kimsenin işine karışmak ta haddimize değil. Burada, bir vatandaş olarak duygu ve düşüncelerimizi serdediyoruz. Takdir sizlerin ve ilgililerin. Zâten, mesele, şu anki durumun meselesi de değil. Ta zamanında, o çınarın çevresi îmar dışı olabilmeliydi. O bölge, çınar da bahâne edilerek sit alanı diye, şehre bir soluklanma mevkii olarak plânlanmalıydı.

Haberdeki fotoğrafta da açıkça görüldüğü gibi, çınarın dalını kesip onun yerine binâ koymak, insanların gökle olan kucaklaşmasına, ufkuna kota koymak gibi bir şey. Hadi, târihi, kültürü, edebiyatı bir yana bırakalım! Şehircilik açısından da muvâfık değil! Bir kent için, çınar demek, park, bahçe, alan, meydan, yeşillik, genişlik, ferahlık, cıvıltı, muhabbet ve de saâdet demek.

Çınarlar kesildikçe kolsuz-kanatsız, yersiz-yurtsuz kalanlar sâdece kuşlar değildir. İnsanların da nefes alanları daralmakta, soluklanma imkânları azalmaktadır. O zaman, ağaç deyince duralım, çınar deyince her şeyi börtü-böcek adına, nefes adına, kültür adına, geçmiş ve de gelecek adına durduralım ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

26.01.2011