Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
ORDUNUN GÜZELLİĞİ Mİ ÇARPIYOR?
1182 defa okundu,

ORDU’NUN GÜZELLİĞİ Mİ ÇARPIYOR?

Ordu hem güzel, hem de çok çok güzel ve o oranda da çok çok özel bir yer! Bunu sık sık vurgulamağa çalışıyoruz. Siz hiç, adının yanına güzel sıfatı konularak isim oluşturulan  bir başka il hatırlıyor musunuz? Meselâ, yeşil Giresun var ama, ben hiç güzel Giresun, güzel Erzurum veyâ güzel Samsun diye falan isim duymadım. Ama bizim Güzelordumuz var. hattâ, okulumuz bile var bu isimle.

Neden? Çünkü, güzel ismi yakışıyor bu kente. Allâh vermiş. Kullar ne kadar hoyratlık etseler de, Ordu’nun güzelliğine halel gelmiyor. Boztepe’ye çıkan, Yoroz’dan bakan neredeyse sırt üstü gidiyor. Son olarak, Ordu Müftülüğümüzün misâfiri olarak ilimize gelen eğitimci-yazar Vehbi VAKASOĞLU Bey, konferans öncesi çıkarıldığı Boztepe’den bakınca mest olmuş ve Avrupa kentlerinin adı çıkmış. Şu manzara karşısında ben her zaman burayı tercih ederim meâlinde konuşmuş ki, el’hak doğrudur.

İşte Erzurum. Yapınca nasıl oluyor bakınız. Böyle olimpiyatlar ve organizelerin ancak batıda olabileceğini düşünürdük. Aslında, her anlamda kendimize ayıp ediyoruz. Kendimize bir dönebilsek, hele hele bir gelebilsek daha nelerimizin, ne hazînelerimizin bulunduğunu, Rabbimizin bize ne nîmetler bahşettiğini keşfedeceğiz. Ama, az kaldı inşâllâh. Kendi kendimize yeten, gözünü dışarıya takmasına gerek kalmayan bir ülke olacağız inâllâh…

Evet, Ordu güzel, hem de güpgüzel. Ancak bunun dezavantajı da olabiliyor. Kimileri bu güzelliğe vurulup ta apışıp kalabiliyor! Eli-kolu birbirine dolaşıyor; ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırıyor. Dün de belirttiğimiz gibi dudakları uçukluyor da, ağzı-dili tutulup birbirine karışıyor.

İşte, tevâfuka bakınız ki, ilk örneğimizi yine Erzurumlu bir arkadaştan vereceğiz. Hüsâmettin AYDEMİR. Yıllarca buralarda okullarda öğretmen ve idâdeci olarak görev yaptı. Boztepe’nin öte yüzü Perşembe’deyken, sendikâl faaliyetler bağlamında tanıştık. En son geçen yıl Ünye’de bir liseye müdür olarak atandığını duyduk. Derken bir gün postadan bir yağmur geldi. Bu bir dergi adı. Altında KÜLTÜR, Edebiyat, Bilim ve Sanat Dergisi yazıyor. Sâhibi olarak, buralardayken hiç böyle yayın gayretine şâhit olmadığımız bir arkadaşımız. Ünye’ye gidince bübül kesilmiş! Burada âdetâ dili tutulmuş gibi duran arkadaşımız bizi oradan kültür YAĞMUR’una tutuyor.

Ünye’yi kültürel faaliyetleriyle zâten biliyoruz. Şu an bildiğim 3 dergi var yayında olan. Bilmediklerimle çok daha fazla olduğu âşikâr. Meselâ elimde ÜNYE KÜLTÜR diye bir dergi var. Ünye MEM çıkarıyor. Resmî yazılardan öte tamâmen kültüre hitap eden folklorik bir dergi. Çok güzel.

Bu dergilerin ikisinin de içeriğinden bahsedemeyeceğim. Sâdece, kapak ve künye fotoğraflarını verebiliyoruz. Ancak, Fatsa’da 12 Eylül 80 sonrası günlerde Fatsa Milî Eğitim Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nün yayınladığı ve altında şu an hâlâ görevde bulunan isimlerin imzası bulunduğu ÇINAR Dergisi’nden daha önce söz etmekle berâber, bu defâ, onlardan bir kısmının Ordu’da görev yaptığı arkadaşlara bir soru sormak geliyor içimden?

O günlerin sıkıyönetim kokan ortamlarında böyle güzel dergileri, hem de o günlerin anlı-şanlı Fatsa’sında ve de resmen yayınlayabildiniz de, Ordu’ya gelince ne oldu sizlere? Hem de bu gün eli kalem tutan niceleri çevrenizde dolanırken? Ordu, alt yapı îtibârıyle her anlamda zengin bir potansiyele sâhip. Ama, yine her anlamda sâhibi yok!

İsim vererek kimseyi kırmak istemiyorum ama, ey şuradaki buradaki arkadaşlar! O eski zamanlardaki idealizminize ne oldu? İnsanlar için artık binâların dışında bir şey yapmağa ihtiyâç kalmadı mı? Siz koltuklara oturunca ülkenin tüm maddî-mânevî hayâlleri gerçekleşmiş mi oldu? Hâlbuki biz o idealizmden çok şey bekliyorduk. Yanılmışız! Merak ettiğimiz, acabâ kime küstünüz? Eğer öyleyse; halkın suçu ne? Ümitlere yazık değil mi?

Rabbim hepimize, her nerede bulunuyorsak orada, üzerimize düşeni müdrik olarak çaba göstermeyi, beklentileri ve yapılabilecekleri en güzeliyle gerçekleştirebilmeyi nasîp eylesin dilek ve duâsıyle sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm…