YEMEN İLLERİNDEN ORDU İLLERİNE!
AkParti, iktidar partisi. Şu anda Türkiye’nin çok ötesinde, âdetâ dünyâ partisi konumuna geldi. Dünyâya ön ve yön verme diye bir derdi, gâyesi, tasası yok ama, ezilmişler, büzülmüşler, zâlimleri görünce çözülmüşler onu örnek alıyor. Tıpkı İstiklâl Savaşı’nda olduğu gibi. Dünyânın gözü-kulağı Türkiye’de. Her zaman öyleydi ama, şimdi çok daha farklı bir konumu var ülkemizin.
Bunu âdece İslâm ülkeleriyle sınırlı olarak düşünmemeli. Tüm 3. dünyâ, ülkemizin örnek durumunu dikkâtle izliyor. Târihî bağlar dolayısıyla yakın çevre biraz daha erken etkilense de, diğer ülkeler de zaman içerisinde kendi durumunu Türkiye ölçeğinde gözden geçirmeyi düşünebilecektir.
Ya, adı ileriye çıkmış büyük baş ülkeler! Sanırım onlar da en az geri kalmış ülkeler kadar örnekliğe muhtaç. Fizik temelli teknoloji bir yere kadar. İnsanı götürebildiği en metafizik nokta intihar olabiliyor. Bilim ölümden öteye gidemiyor. İnsanı mezarın ağzına kadar getirip bırakıyor. Ya ötesi?
Ötesi yok mu? Hiç olur mu? Bu kadar değerli bir varlığın çabaları boşuna mı? Onun iyilikleriyle güzellikleri arasında fark yok mu? Kötülerin kötülüğü yanına kâr mı kalacak? İyiler avanak mı? Hayır-hasenât peşinde koşanlar, yaşamasını bilmeyenler mi?
Dolayısıyla, bu teknolojinin beşeriyeti getirdiği nokta tatminkâr değil. Ülkemizin, bu anlamda sergileyeceği medeniyet örnekliği de çok önemli. Bunu başardığımızda Türkiyemiz örnek huzur, mutluluk ve medeniyet ülkesi olarak tüm insanlığın gözdesi olabilecektir. Tıpkı Asr-ı Saadet, sonra Osmanlı ve bir üçüncü model olarak da AK-ASIR örnekliği oluşabilir. Eğer kader bizim için bunu ön görüyorsa, kimse buna engel olamaz.
İşte bunun için, Dünyânın şeytanları da, melekleri çok yakından izliyor Türkiyemizi. Yâni bizi. Sizi, bizi, hepimizi. Bu, Allâh’ın lütf u keremiyle bize hediye edilmiş bir husûsiyet. Ne mutlu farkında olana ve de konumunu bilip duruşunu olgunlaştıranlara.
ÎRAN MI, TÛRAN MI, TÂLİBÂN MI?
Burada bir husûsun altını çizmek istiyorum; şu an iktidarda KILIÇDAROĞLU ve avânesi olsa veyâ Devlet BAHÇELİ gibi ırkçılığı çağrıştıran isimler ülkemizi yönetse, Türkiye’nin bu misyon ve vizyonu yansıtma imkânı olabilir mi? Daha, kendi sınırlarını bile aşamaz ülke. Orada kavga, burada nizâ, şurada arbede başlar. Yok burası irticâ, şurası kominizm, yan tarafı Talebânî, yok orası Tâlibân, öte taraf Turan, beri taraf Îran vs. her yerle bir kavga yolu bulunur. Ama şimdi, kendinden emin, kimseden korkmayan, herkese kapılarını rahatlıkla açan ve kapılar kendisine açılan bir Türkiye var; Elhamdülillâh…
YARIN HANGİ İSME UYANACAĞIZ?
Nazar değmez inşâllâh deyip meseleye gelelim. İşte dünyânın böylesine önemli bir ülkesinin en gözde partisinin 40 ilinde yeni il başkanlıkları belirleme süreçleri var. Trafik o biçim! Herkes, yukarda çerçevesini çizdiğimiz tabloda rol almak istiyor. Genci ihtiyârı, zengini-fakiri, işadamı, aylağı. Herkes… Göz yaşartıcı bir durum! Âdetâ bir seferberlik! İnanılır gibi değil!
Niye derseniz; ticâret zor iş. Siyâset daha da zor. Sâdece bununla kalsa iyi. Daha ne işleri, ne yükümlülükleri var ki bu görevlerin; saymakla bitmez! Büyük fedâkârlık doğrusu. Gecesi yok, gündüzü yok. İşi yok, gücü yok, cenâzesi, düğünü yok. Ha babam koşacaksın! Bu ağır yükü yüklenmek adına Ankara’yı su yolu yapmak; hele bu karda-kışda, fedâkârlık ötesi bir şey. Siz, meselâ biz, kendi işimiz için bile giderken darlanıp-zorlanıyoruz. Öyle değil mi? Bunu bir defâ görmek, koşanları hiç olmazsa tebrik etmek gerek.
Nerde göreceğiz ki, tebrik edelim derseniz; o zaman hiç olmazsa siz de, uzaktan zağa takdir edin. Eğer fazîlet diye bir şey varsa, kalmışsa kıyılarda-köşelerde, biryerlerde, bu da bir fazîlettir. Ama, “artık fazîlet diye bir şey yok. O bir partinin adıydı. O da kapandı. Bizi oralarla ilgili olarak değerlendirmeyin lütfen!” diyorsanız, bizim yapabileceğimiz bir şey hiç yok.
BAŞKAN DEĞİL, REİS OLSUN!
İşte biz yine de diyoruz ki, sonuçta, ille de bir başkanımız ya olacak ya olacak. Bu başkan, en azından, insanlık tarihi içerisinde İslâm’ın, diğer din, devlet ve milletlerin ve de tüm bu girift dünyâ tablosu içerisinde Türkiyemiz’in şu andaki duruşunun, ülkemiz insanları ve tüm beşeriyet için taşıyabileceği anlamın kaygı ve hassâsiyetinde bir başkan olsun. Bu anlamda, tercih yaparken, ideâle en yakın isim kaygısı taşınsın.
Seçilecek isim, başlı başına bir isim olsun. Kendi burnunun, ya da birilerinin burnunun doğrusuna göre değil, çevresindeki teşkilât ve âkil insanlardan oluşturduğu heyetin işâret ettiği doğrultu yönünde hareket etsin.
Burada söz konusu etmeden geçemeyeceğiz. Erbakan Hocamızın bir sloganı vardı bizim gençliğimizde. Afiş olarak sokakları, caddeleri, meydanları süslerdi. Çok da mânidardı: UYDU DEĞİL, LİDER TÜRKİYE! İnşâllâh, il başkanı olarak tercih edilen arkadaşımız Ordu'nun komutanı olur, menfaat duygu ve odaklarının uydusu olmaktan çok öte, “millete ADÂLET, ülkeye KALKINMA” ilkesiyle en ideâl hizmeti verebilecek bir dirâyetli ve de kifâyetli şahsiyet olur.
Ne demişler; "Ümit fakirin ekmeği!" Ve de, inanıyoruz ki, "çıkmayan canda ümit vardır!" ves'selâm...
ORDU HAYAT GAZETESİ
07.02.2011