Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
CÂVİD KALPAKLIOĞLUNU ANARKEN..
1073 defa okundu,

CÂVİD KALPAKLIOĞLU’NU ANARKEN…

Câvit Kalpaklıoğlu Ağabey rahmet-i Rahmân’a kavuşalı bu gün 6. yıl doldu.

7. yıla girdik. Zaman ne de çabuk geçiyor. Câvit Ağabey ardında boşluk bırakanlardandı.

İyi insandı. Çelebiydi. Birikimliydi. Ganî gönüllüydü. Çözüm insanıydı.

Hayâtı cefâlarla geçmişti. Ülkenin bütün sıkıntılarını fiilen yaşamış, çileler çekmişti.

Yaşamadıklarını da hissetmiş, kâlbinin bir yerleri hep yanmış, vicdânı sızlamıştı.

Hayâtı mâceralarla, fikir mücâdeleleri ve aksiyonlarla dolu yiğit bir Anadolu evlâdıydı.

Onun şahsında, 50’den bu yana yaşanan tüm gerçeklerin izini bulmak mümkündü.

Necip Fâzıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti ve onlarla diyalogları.

Yayın, matbaa, gazete, dergi, tiyatro, afiş, pankart hikâyeleri. Olsa da anlattırabilsek!

Hele Ali Fuat Başgil’i ondan bir dinleseniz. O kıymete çektirilen çileleri.

Yaşatılan işkenceleri. O zamanların hukuk fakültelerindeki ideolojik kamplaşmaları.

12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar, 27 Mayıslar, daha neler, neler.

Sezai Karakoç, Kadir Mısıroğlu, Ergun Göze, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş.

Hattâ Necmeddin Erbakan, Turhan Feyzioğlu, Ferruh Bozbeyli, Adnan Menderes.

Muharrem Ergin, Mehmet Kaplan, Necmeddin Hacıeminoğlu, Erol Güngör. Ahmet Kabaklı.

Ordulu hemşehrilerimiz Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu, Bekir Berk gibi isimler.

Ya, DOSTLUK,  deyince akla gelen o yılların tek mâruf ismi Fethi GEMUHLUOĞLU.

Bir akşam onu anlattırmıştık ona Ensar Vakfı’nda. Ne de güzel anlatmıştı merhûmu.

Onu ve dostluk örneklerini Türkiye Muhtarı başlığı altında anlatmıştı uzun uzun.

O akşam coşmuştu. Kendi hayâtından pasajlar da sunmuştu. O akşam âdetâ içini dökmüştü.

Vedâ konuşması yapmıştı sanki. Ve ben o akşama çok hayıflanıyorum! Neden derseniz;

Kamera yanımızda olduğu hâlde konuşmayı çekmeyi ihmâl etmiştik. Eğer çekseydik, böylesine içten ve açık açık anlatır mıydı her şeyi, orası da meçhûl ama, yine de

Çekilmesinde fayda vardı. Şu an elimizde hiç olmazsa biraz görüntü bulunurdu.

Bu çarpıcı örneğe rağmen, yine de bu anlamda bir kıpırdanma yok Ordu’da.

Ondan sonra Sıtkı Çebi de rahmetli oldu. Daha niceleri bir bir gidiyor. Onlar gidince,

İşler zâten bozuldu. Onların muhabbetinde birleşen isimler, onlar çekilince dağıdılar.

Evet, durum bu. Câvit Ağabey’in çevre yelpâzesi sâdece bunlardan da ibâret değil.

Cumhûriyet Dönemi ilim, kültür, fikir ve siyâset çınarlarımızdan Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’la muhabbetlerine bizzat şâhit oldum. Ordu TESK Otelde fotoğraflarını bile çektim.

Daha niceleri. Sıtkı ÇEBİ, Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ’la dostlukları zâten mâlum.

Tüm bunların ötesinde, bu isim çeşnisi ve entelektüel trafiğin oluşturduğu kişilik hamûlesi.

Hâtıralar, tecrübeler, pişmişlik, vakar, şahsiyet oturmuşluğu. Kalem ve kelâm erbâblığı.

Dostluğu, muhabbeti, arkadaşlığı, yoldaşlığı, kısaca kahrı çekilir kalender bir kişilik oluşu.

Kendi askerlik yıllarında, vekil öğretmenlikte, mesleğinde yaşadıkları, çevresinde yaşadıkları. Yazı hayâtı. Matbaacılığı, yayıncılığı, gazeteciliği, köşe yazarlığı, kitap telifi, konuşmacılığı.

Bu anlamda gerçek bir münevver. Hayâtı kaleme alınacak, biyografi çalışması yapılacak,

Özgün bir kişilik. Onu tanıyanlar da gitmeden, kültür adına, vefâ adına bu yapılabilmeli.

Bu iş, darmadağınık hâle gelmiş olan piyasanın işi olmaktan çıkmış gibi gözüküyor.

ODÜ Fen Edebiyât Fakültesi, bu ve benzeri faaliyetlere öncülük etmeli. Ufuk çizmeli.

Ya da, kültür eksenli, veyâ mahallî dernek ve vakıf gibi kuruluşlar işe el atıp sâhip çıkmalı.

Şu an îtibârıyle bir yazıdan öte bir şey yapamadığımız için üzgün ve mahcûbuz.

Zîrâ bu kişisel bir vefâ olmaktan öte Ordu kültürü adına üzerimize düşen bir görevdir.

Mekânı cennet olsun. Hayattakilerin kıymetini bilmede de hepimize ibret olsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

08.02.2011