
SARAYCIK’TAN YOKUŞDİBİ’NE…
Geçen haftasonu’nu, beldelerimizde geçirdik. Cumartesi gün, bir cenâze dolayısıyla Saraycık’taydık. Meğer, Saraycık diye bildiğimiz merkezin asıl adı Değirmenyanı. Böyle denmesi de çok doğal. Şu an 3 tane değirmen var. İçerisinden gürül gürül akan bir derenin hemen alt tarafında Turnasuyu ırmağı mevcut.
Sizin anlayacağınız, Saraycık, o hep biline gelen imajının ötesinde târihî de bir yer aynı zamanda. En az deresi kadar içki yönüyle de meşhur olduğu, birahâneler ve kenarda-köşede, derede-bahçede görülen boş şişelerden anlaşılıyor.
İÇKİ HASTALIĞI HER YERDE!
Ama, bu durum aalesef, artık bütün beldelerimiz ve köylerimiz için aynı. Allâh nîmet verdikçe, insanlar daha da âsîleşiyor sanki! Fındık bahçelerinde alantı yerler, âlem meclisleri olarak değerlendiriliyor çoğu yerde. Hutbelerde ne okunursa okunsun. Vatandaş bildiğini okuyor sonuçta!
Neylersiniz? Her neyse. İnşâllâh, tıpkı sigara gibi içki illeti için de alkolsüz hava sahaları ve kampanyaları oluşur da, örnek âileler, örnek beldeler ortaya çıkar. İnsanlar, hem dünyâyı, hem de ahretini, âileleri, huzûru mahveden bu ileten kurtulurlar.
Evet, o gün havalar da çok müsâitti. Cenâze de ikindiden sonra olduğu için biraz gezip dolaşma imkânımız oldu. Alt taraftan şırıl şırıl sular akan kahvehanelerin ağaçlar altındaki oturaklarında çay içtik. Biraz öte yanınız değirmen. İki tâne de alt tarafta var.
Hattâ, çok daha târihî bir yermiş burası. Okul yapılırken çok mezarlar, sanat hârikası taşlar yok edilmiş. Anlatanlar, mezarların durumunu ortaya koyarken iç geçiriyor gibiydiler. Sanki bu uygulamadan memnun değil gibiydiler. Büyük bir saygısızlık edilmiş psikolojisini yansıtıyor, bunun toplum adına iyi bir şey olmayacağını, bereket getirmeyeceğini söylemeye çalışıyorlardı.
Geçen yıllarda gittiğimizde bir taş câmi vardı. Belki çok târihî değildi ama, bir dönemi yansıtan yerel taşlar örülerek pey usûlüyle yapılmıştı. Değirmenlerle berâber otantik bir manzara oluşturulabilirdi. Yine de geç kalınmış değil. Bence, hiç olmazsa değirmenler canlandırılarak, okulların öğrencilerini getirip gezmesi falan sağlanabilir meselâ.
Zîrâ, artık o eski su değirmenleri târihin ötesine geçti. Yeniler belki daha teknik ve de pratik ama, bence arada biyonik insanla gerçek insan arasındaki kadar fark var. O suların çevirdiği, ahşap gövdeli, taş ağırlıklı değirmendeki anlam ve mazmun yoğunluğunu bir başkasında bulmak mümkün değil.
DÜNYÂ HANI; DEĞİRMEN YANI!
Değirmen yanı tâbiri çok önemli. Eskiden, köylerin en canlı yerleri değirmen yanlarıydı. Zahralar sırtta ya da atla, eşekle getirilir. Sıralara girilir. Sıra gelene kadar bir sürü zaman geçer. Acele işi olup ta dönülmezse, zahra öğütülene kadar muhabbetler kurulurdu. İnsanlar daha nerde görüşebileceklerdi ki? Fırsat bu fırsat, değerlendirmeye çalışırlardı.
Oralarda dükkânlar bulunurdu. At semercileri, nalcılar vs. olurdu. Oralar köylerin çarşılarıydı. En şenlikli yerleriydi. Her değirmenin yanında gölgelenecek ulu ağaçlar olurdu. Gelenlerin döküp yemesi için, dalları da oldukça geniş bir sahaya yayılan dutlar tercih edilirdi. Hayvanların bağlanması, gölgelik olması için söğütler, kavaklar vs.
Her neyse. Saraycık için elbette turizm düşünülüyordur. Bence başta değirmen turizmi gelebilir. Merkeze, artık örneği kalmayan bu değirmenler alınabilir. Kent ormanı da yanı başında zâten. Dere de içinden geçiyor. Alt tarafı ırmak. Daha ne olsun? Bunlar için çevre düzenlemesi yapmak, yeni turistik, tantik projeler geliştirmek işten bile değil. Ordu da büyüyor. Bir yandan beldelere doğru genişleyip yanaşıyor zâten. Yol da biraz genişletilince olur biter işte!
Bir de yüksek okul ideâli gerçekleştiğinde, belde ister istemez canlanacaktır. Ama, hemen belediyenin yanında gördüğüm, belediyeyi âdetâ takmazcasına yükselen binâ, beldenin şirin havasını bozmuş gibi geldi bana. Bu tür sırıtan görüntüler geleceğe dâir hayâlleri kırıklığa uğratabiliyor. Aralara yeni yolar açılmış. Bir yerleşim yeri havası gelmiş beldeye. Ama, bence biraz da estetik gözetilmeli.
Mustafa CANDAN, bir şeyler yapmaya çalışıyor görüldüğü kadarıyla. Burası belediye olduğu sürece bir şeyler yapmak ve yapılmak zorunda. Durmak olmaz. Başkan da bunu yapıyor. Ama, ben diyorum ki, geleceğe dönük olarak Saraycık için, belki oraya özel bile olabilecek projeler geliştirilebilir. Çünkü, imdi imkânlar müsâit. Artık, her yer yakın gibi. Başkana başarılar.
BEKLENEN YOKUŞDİBİ!
Pazar gün de Yokuşdibi’ne gittik; kar şenliğine. Bunda, bu kışı BEKLENEN KIŞ GÜNÜ deyimiyle kar özlemini veciz bir şekilde ifâde eden Yusuf Kerem’in büyük payı oldu. Zâten söz vermiştik, Ordu’ya yağmazsa, biz de tâtilde yükseklere gider kar topu oynarız, kızak kayarız demiştik. O gün o fırsat doğru. Hava da çok müsâitti. Çok rahatlıkla gidip-geldik.
Yener KAYA’yı tebrik ediyoruz. Güzel bir organizeydi. Kızak kaymalar, kayak sporu, araba yarışları, ödüller, kampanyalar, kaynayan kazanlar, ikram edilen patatesler, çaylar, turşular, salepler, buluşmalar, karşılaşmalar, dostluklar, ahbaplıklar; her şey, her şey güzeldi.
Zamanla daha da anlam kazanacağını, daha çok ilgi toplayacağını, büyük bir boşluğu dolduracağını düşünüyorum. Kayak Merkezi başlıbaşına bir olay. Başkan çok ağırlık veriyor. Hükümet te destekliyor. Bunlar güzel şeyler. İyi niyetle, toplumun iyiliği, güzelliği, huzur ve mutluluğu için çaba gösterenleri kutluyoruz.
Sevgili okurlar. Rabbim bizlere çok çok, saysız güzellikler ihsan etmiş. Görelim ve de bize verilen değer ve nîmetlere eş bir ahiret elbsesi örelim. Mübârek cumâyı, îmânımız, islâmımız, selâmımız ve teslîmiyetimiz, kardeşler arası samîmiyetimiz için birer fırsat bilelim de dâim, ilim, irfan, ahlâk, fazîlet yolunda yürüyüp gidelim ves’selâm….
ORDU HAYAT GAZETESİ
10.02.2011