Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
KANDİLİN IŞIĞI
934 defa okundu,

KANDİLİN IŞIĞI

Bu akşam Mevlid Kandili. Hepimiz için mübârek olsun. Ancak, söz konusu olan Efendimiz(SAV) olunca şöyle bir oturup derin derin düşünmemiz gerekli. Çünkü bu hiçbir şahıs ve kimlikle eşit ve aynı katagoride değerlendirilebilecek sıradan bir durum değil.

Daha doğrusu, Efendimiz(SAV) deyince akan suların durması gerekli. İçimizde bir şeylerin kıpırdaması, gönlümüzde fırtınaların kopması gerekli. Burada elbetteki bu akşam yapılacak törenlere vurgu yapmak niyetinde değilim. Okunacak mevlitlere, yapılacak sohbetlere atıf da değil niyetim.

Çünkü, Efendimiz (SAV) bunların çok ötesinde bir kişilik. Kişiliğin ötesinde, peygâmber. Yüce Yaratıcı tarafından âlemlere rahmet olarak gönderilmiş. Dolayısıyle o hayâtın her safhasında ve her cüzünde. Öyle yılda bir, ayda bir, hattâ haftada, günde bir değil, her an hatırda tutulması, anılması, yaşanması gereken bir kişilik.

Nitekim, günlük okuduğumuz ve zikr olarak tekrarlamamız istenen, her duâda yer alan Kelime-i Şehâdet ve Kelime-i Tevhid cümlelerinde Allâh ile berâber Sevgili Peygâmberimizin de adını zikredegeliriz. Kaldı ki, bu cümleler sâdece okunmakla kalmamalı, izdüşüm olarak hayâta yansımalıdır.

Bu mânâda, Mevlit Kandili genel anlamda bir tâzelenme vesîlesi olmakla berâber, aslâ orayla sınırlı kalmaması gereken bir etkinliği ifâde eder. Daha doğrusu, sıradan bir insan gibi anılıp, bir yıl sonrası beklenmemei. Bir mevlid dinlemekle, o akşam câmiye gitmiş olmakla görev bitmiş sayılmamalı. Aslâ, böyle bir yanılgıya düşülmemeli. Çünkü O, belirli ayların, yılların, günlerin değil, bütün çağ ve zamanların örneği.

Kandiller şüphesiz, kendimizi kontrol etmemiz, gidişâtımızı gözden geçirmemiz için bir kilometre taşı olarak değerlendirilmeli. Tekdüzelikten kurtarıp, silkelenmeye vesîle olabilmeli. Ama, sonuçta, Efendimizi, hayâtımızın tüm katmanlarında yaşayabilmenin yollarını aramamıza vesîle teşkil edebilmeli. Sâdece orada olduğuyla kalmamalı.

Şimdi burada, belki îtiraz eden olacaktır. “O nasıl söz? Biz Efendimizi sevmiyor muyuz, anmıyor muyuz? Efendimiz için can fedâ!” Şeklinde sesler yükselebilecektir. Elbetteki doğru. Bunun aksini iddiâ eden yok. Ama, bizim için Efendimiz yegâne hayat örneğidir. Bu örnekliği tüm hayâtımıza yaygınlaştırmanın cehd ve gayretinde olmalıyız.

Ve bu gayretin, hayâtımızın en önemli vechesi olduğunu, yaşamanın ancak bu şekilde anlam kazanacağının şuurunda olarak hareket etmeliyiz. Aksi takdirde, onsuz hayât anlamsız ve hesâbı zor bir boşluktan, hattâ karanlıktan ibâret kalacaktır, Allâh korusun!

Şunu söylemek isteriz ki, Yüce Allâh, en güzel yaşama modeli misyonuyla âlemlere rahmet olarak gönderdiği rasûlünün örnek alınmadığı bir hayâtı, kazanılmış bir imtihan süreci olarak değerlendirmeyecektir.

Daha doğrusu, bir imtihan tablosuyla karşıkarşıyayız. Hayat sahnesini oynarken Efendimizi örnek almak başarının olmazsa olmaz şartıdır. Bu açıdan bakınca Efendimiz hayâtımızın neresinde? Ya da, biz hakîâten hayâtı bir imtihan olarak görüyor muyuz? Görüyorsak, bu imtihana bizi kim çalıştıracak?

Şöyle, bir günümüzü gözden geçirelim. Sabah namazıyla başlasın gün. Başlıyor mu? Sonra çocuklarla berâber mi yapıyoruz bunu? Her şeyden önce evimizde Kitap-Sünnet üzre bir hayat kaygısı var mı? Yemelerimiz, içmelerimiz, oturmalarımız, kalkmalarımız, sohbetlerimiz. Allâh ve Rasûlünün gösterdiği kriterlere uydurulmağa çalışılıyor mu?

Evde-barkta, her yerde ekranlar, televizyonlar, bilgisayarlar. Oralarda nelere bakıyoruz, neleri izliyoruz? Hangi programların, hangi programcıların yolunu gözlüyoruz? Bunlar, zamanı değerlendirdiğiniz programlar mı, yoksa zaman öldürdüğünüz, zaman geçirdiğiniz, zaman gibi en önemli bir imkânı kaçırdığınız programlar mı? Allâh aşkına, bir düşünün.

Efendimiz, bizim böyle boş işlerle oyalanmamızdan hoşlanır mı sizce? O hâlde, neden onu memnun edecek işler peşine düşmüyoruz ki? Onu sevmek, onun sevdiği şeyler peşinde koşmakla olur. Yoksa öyle kuru anmalarla, anlık yanmalarla olacak şey değil. Süreklilik ister. Gerçek sevenler, her hâlükârda sevgisinin gereğini yapanlardır.

İş yerlerimizde, çalışma ortamlarımızda Efendimiz var mı? Daha doğrusu, hayâtın safhalarını, Efendimiz (SAV) ansızın çıkagelse, ondan yüzümüzün kızarmayacağı bir özellikte yaşama diye bir hassâsiyetimiz var mı?

Ticâretimiz, siyâsetimiz, sohbet ve muhabbetimiz; her şey. Bunlarda bir hassâsiyet yoksa, hayâtı paşa gönlümüze göre yaşıyor da Mevlit Kandili kutlamak, Mevlit okumak ya da okutmakla Efendimiz’e karşı sevgi ve bağlılık görevimizi yaptığımızı düşünüyorsak bu yanılgılarn en büyüğü olacaktır.

Mevlid Kandilimiz mübârek olsun. Gönüllerimiz, en güzel örneğimiz,

Âlemlere rahmet Efendimizin (SAV) doyumsuz muhabbeti,

Âilevî, meslekî, toplumsal tüm hayâtımız da bölüm bölüm, safha safha

O’nun, nûru sonsuz kandillerinin ışığıyla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

13.02.2011