Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
MEVLİD PENCERESİ
1022 defa okundu,

MEVLİD PENCERESİ

Mevlid Kandili, bütün yurtta ve tüm İslâm Âlemi’nde coşkuyla değerlendirilmeye çalışıldı. Basın-yayın, tüm iletişim vâsıtaları yoğun bir tebrik ve tes’id trafiği yaşadı. Câmiler doldu taştı. Evler kandil simitleri, pastalar, börekler, çeşitli ikramlarla şenlendi. Toplumda, peygâmber sevgisi ekseninde sevgi çiçekleri açtı. İnsanların yüzleri güldü, gülümsedi. Ufuklarda biraz olsun mânevî bahar ufukları belirdi. Komşular soruldu, akrabâlar arandı, büyükler ziyâret edildi, sohbetlere gidildi. Velhâsıl, Efendimizin (SAV) ümmeti olma adına, daha bir gayretlere gelindi diye açıklayabiliriz tüm bu olan-bitenleri.,.

Ancak, mesele burada bitmedi tabî ki! Hep birlikte yaşayıp paylaştığımız bu zâhir plânındaki görsel şehrâyinden sonra, asıl değerlendirmeler, çokları için bitti sayılan noktada, rahmetin bir sağanakçasına bol yağdığı saatlerde, gecelerde, seherlerde oldu mutlakâ. Bunları kimsenin bilmesine, duymasına gerek yoktu. Ama, kimsenin haberi olmasa da, bu özel sevgi yolu herkesin izlemesi gereken bir yoldu. Çünkü, bu rahmetin yoluydu. İnsanlığın yoluydu.

Çünkü insan, yer yüzünde Allâh’ın halîfesiydi. O’nun adına dünyâda bulunuyordu. O’nun adına yaşayacak, elçisiyle gönderdiği mesajı taşıyacak, hem dünyâda, hem ahirette sonsuz mutluluklara ulaşacaktı. Böyle bir yolun yolcusuna yakışan Allâh ve elçisiyle irtibatını hep sürdürmekti. Kâlbiyle, kalıbıyla tevhid çizgisinin gereklerini yerine getirmekti.

Zîrâ, Erhamür’Râhimîn olan Rabbimiz, Âlemlere rahmet olarak Efendimiz’i (SAV) gönderdi. Ki, kendisini isteyen, sonsuz mutluluklara erişmek arzusunda olanlar ona uysunlar da emellerine kavuşsunlar. Nitekim Mehmet Âkif Ersoy Üstâdımız, Peygâmberimiz (SAV) in insanlık ve kâinât için ifâde ettiği anlamı, mevlid olayı çerçevesinde, nazım diliyle ne güzel anlatıyor:

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lakin, o ne hüsrandı ki; hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!
Neden görecekler, göremezlerdi tabii;
Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi,
Bir kerede, mamure-i dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zeminin.

Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma'sum,
Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı dirildi;

Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi; geberdi!
Alemlere rahmetti evet şer’i mübini,
Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, O'nun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyyet-i, medyun O'na ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

            Millî şâirimiz, bu şiiri sanki bugün yazmış gibi. Bugünleri anlatıyor âdetâ. Bu günün dünyâsı için de aynı şeyler söz konusu değil mi? Şiirde resm’edilen tüm olumsuzluklar çok daha fazlasıyla şu anda  yok mu? Hem de, çağdaşlık adına, hümanizm adına ya da benzer bir çok mâsum zırha büründürülmüş kavramlar adına. Sizce nice mâsumlarınan kanına, canına, dinine, îmânına girilmiyor mu göz göre göre?

            Örnek veriniz denilirse, hangi birini verirsiniz ki?! Ya da, örneğe gerek yok! Nereye baksanız örnek! Öyle değil mi? Allâh adına, Peygâmber adına, din adına; tutulacak hangi hareket ve tavırlar var çevremizde yaygın olarak Allâh aşkına?

Deyin ki, Peygâmber gelse şu hoşuna gider. Gelir gelmez şurada misâfir ederiz. Hele hele şuraları özellikle görmesini isteriz. “Ben evimde konuk etmek isterim!” diyecek derecede evine-barkına, dizaynına, tefrîşine, sâdeliğine güvenen çıkabilir mi acabâ aramızdan?

Neredeee?! Bu anlamda, biraz dînine-diyânetine titiz, en azından sakal farkıyla önde olduğunu düşündüğümüz insanları bile misâfir etmeğe çekindiğimiz dünyâda, Peygâmber Efendimiz’e (SAV) ne derece ümmetlik hassâsiyeti içerisinde bulunduğumuzu iyi düşünmekte fayda olduğunu söylemek gerek. Bu hepimiz için âcil tefekkür isteyen bir husus.

Sizce, Peygâmberlik gelmeden önceki Câhiliyye dediğimiz çağla bugünkü toplum arasında bir karşılaştırma yaptığımızda, şiirde de vurgulanmağa çalışılan kötülüklerden hangisi yok ki?! Hem de daha teknik ve âdîce olarak!

Burada, kendimizi ve çevremizi de iyi gözlemleyelim. Nerede olduğumuzun testi hassâsiyeti içerisinde olup, izi iyi tâkibe çalışalım. Kendi kendimizi kandırma konumunda olmamak için ilim ve sohbet yolunu aslâ terk etmeyelim.

Rahmete ulaşmak istiyorsak, Âlemlere Rahmet Efendimizi tüm hayâtımız boyunca gece-gündüz tâkip etmek en akıllıca yol. Necip Fâzıl Üstâd’ın dediği gibi;
         “İŞTE İZ; GELİNİZ: TOPRAK POST, ALLÂH DOST!” ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

14.02.2011