Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
ÇARŞAMBA MI, PAZAR MI?
1037 defa okundu,

ÇARŞAMBA MI, PAZAR MI?

Güzelliği nasıl yakalayabiliriz? Bağda, bahçede, çarşıda, pazarda; her yerde. Tabiî burada yüz güzelliğini ve yâ düz bir güzelliği kast ediyor değiliz. Çünkü insan, sâdece dıştan ibâret değil. Asıl insan içte. Onun bir de, iç dünyâsının şekillendirdiği dış dünyâsı var tabiî ayrıca. Ama bu da sonuçta onun sosyâl yanını ifâde ediyor.

Söylemek istediğimiz şu ki, tüm buralarda bir güzellik arayışı söz konusu mu? Öyle bir derdimiz var mı? Yoksa, böyle bir bilinçle hareket etmeğe gerek duymadan kendimizi öylesine salıp gidiyor muyuz ortalığa doğru; her hangi bir seçicilik söz konusu olmadan?

Bu, yol olur, cadde olur, arkadaş olur, mekân olur, okul olur, meslek olur, vekil olur, başkan olur, dernek olur, cemiyet olur ya da her hangi bir şey. Bugün günlerden Çarşamba. Çarşıya çıktık. Alış-veriş edeceğiz. Pazara gittiğimiz zaman alacaklarımızı seçer miyiz? Yoksa çürük, sağlam, büyük, küçük fark etmez mi deriz? Ya dostlarımızı?

Sohbetlerimizi, konularımızı, komşularımızı, dizilerimizi, programlarımızı, müziklerimizi. Ben sağlam olduktan sonra kim nasıl olursa, ne nasıl olursa olsun mu deriz?! Bize bir kötülüğün, şerrin, çirkefin bulaşması ihtimâli bizim için önemli midir? Yoksa hiç fark etmez mi?

Ya da, ansızın karşınıza, İslâmı gerçek mânâda yaşadığına hükmettiğiniz bir insan çıkarsa, “ne güzel, ne mutlu!” der sevinir misiniz, yoksa “bu da nereden çıktı?” demeyi mi tercih edersiniz? Bu tür insanlar sizi rahatsız mı eder yâni? Efendimizin, öbür dünyâda kişinin sevdiği ile berâber olacağı sözü senin için bir anlam ifâde etmez mi? Böyle biriyle dostluk sizi sıkar mı? Dünyânızı mı karartır yoksa? Ya âhiretiniz?

Şu anlamda ki, belki de böyle bir yaşantıya inanmadığınız için acır da rahatsız olursunuz, ve yâ, siz onun gibi olamadığınız için iç geçirir rahatsız olursunuz. İşte tüm bunlar bizim günlük yaşantımızın parçalarıdır. Dolayısıyla imtihanın parçalarıdır. Günleri öylesine yaşarken, böylesine bir şuurla hareket etmek çok önemli. Seçici olmalıyız. Çünkü şu gündelik işler gibi görüp hafifsediğimiz hayât ta, vefât sonrasının çarşı-pazarıdır. Buradan ne devşirdiğimz çok çok önemlidir.

Bu anlamda, her şeyden önce müslüman kendisi güzel olmalı, kalabalıklar içinde yüzlerdeki benler gibi hemen seçilebilmelidir. Yürüyüşüyle, konuşmasıyla, nezâketi, gerek üstü-başı, gerekse jest ve mimiklerinden yansıyan nezâhetiyle. Her şeyiyle farklı olmalı, seçkinliği burada aramalıdır.

Hilmiyle, vakarıyla, edep ve hayâsıyla seçilmeli. Çünkü o, güzel olan dînin, güzel olan Allâh tarafından gönderilen, en güzel yolun, islâmın vasfını ve adını taşıyan bir müslümandır her şeyden önce. Ve belki ondan da önce, âyette de geçtiği şekilde “en güzel biçimde yaratılan” dolayısıyla kendisinden hep iyilikler-güzellikler beklenen bir varlıktır

Bu güzelliğin ve de Hak katında taşınan özelliğin farkında olmayan, hayâtın çarkını kafasına göre döndürenler, can bedenden çıkma noktasında sonucun nasıl olacağını tahayyül edebilirler acabâ? İslâm’a teslim olmayanlar, nefislerinin kucağında nereye götürüleceklerini düşünüyor olabilirler? Aslında, öyle bir dertleri olsa, onun yolunu da bulurlardı. Ancak, maalesef, işin bu tarafı insanları çok ta ilgilendirmiyor. Hayâl, rüyâ, gelecek, hiç te umurlarında değil. Günlerini gün edip hayâtı geçiştiriyorlar.

Elbette, bu büyük bir yanılgıdır. Vahim bir yanlıştır. Ama, doğru olan güzelliğin izini sürmek gerekirse, bunun yegâne kaynağı İslâmdır. Ama, İslâm Âleminde dahî İslâmî akış bozulmuş. Bununla birlikte nakış da bozulmuş. Yerini hurâfeler, bâtıl inançlar, yanlış gelenekler almış. İslâmın kavramları tahnît edilmiş. Yâni içi boşaltılmış. Yerine başka şeyler zerk edilmiş. Tıpkı bir yumurta gibi. İçindekiler şırıngayla çekilip yerine su enjekte edilmiş!

Bunları görmedikçe, okuyup, bilgilenip, İslâmın hakîkâtine ermedikçe, böylesi bir gayret yoluna girmedikçe, Allâh bize güzellikler nasîp etmeyecektir. Akılsız, mantıksız ve de, değil insana, hayvana bile yakışmayan davranışlar toplumun genel havasını oluşturmaya, hayâtı kokuşturmaya devam edecektir.

Gelecek ne kadar parlak görünürse görünsün, insan unsuru en az görsel güzellik kadar içsel güzelliklere de önem atfetmedikçe emniyet, emânet, medeniyet kavramları içi boş balonlar olarak uçuşacak, sonuçları mevsimlik olmaktan öteye geçmeyecektir.

O zaman, gerçek güzellik, huzurlu insan, mutlu toplum, muhabbetli bir hayât, emniyetli gelecek için bir an önce inancı, ibâdeti, ahlâk ve fazîletleriyle berâber içselleştirilen gerçek İslâmla buluşmalıyız. Âilede, okulda, iş yerinde, sokakta, caddede, dâirede; her yerde.

Aksi takdirde, telâfîsi imkânsız hayâl kırıklıklarına dûçâr olabiliriz. Sonsuz karanlıkta kalmamak için, sonsuz aydınlığı tercih en akıllıca olanı değil mi sizce de.

Rabbimiz cümlemize, bu anlamda bir insan ve toplum olmayı, dünyâdaki de

KDV’si olacak sonsuz mutluluğu yakalamayı nasîp etsin inşâllâh, ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.02.2011