Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
YILDIZLARA SAYDIK SENİ..
863 defa okundu,

YILDIZLARA SAYDIK SENİ…

Sevgili okurlar; tevâfuka bakınız ki, Şubat serîsinin son yazısını kaleme almak üzereyken gelen telefonların mâhiyeti tâziye olup Muhterem Hocamız, Profesör Dr. Necmeddin ERBAKAN’ın vefatıyla ilgiliydi. Bu noktada bizi ilk arayan Ahmet ÇAKIR Ağabey oldu. Kendisine buradan çok teşekkür ediyorum. Millet olarak ve hattâ, tüm İslâm Âlemi olarak hepimiz tek yürek şeklinde, bir büyüğümüzün vefatı bağlamında aynı duyguları yaşamak durumunda olmalıyız.

Çünkü, sizler de takdir edersiniz ki, Necmeddin ERBAKAN ismi, tüm Müslümanların ortak paydası bir isimdi. İlk anda aklımıza geliveren Saîd-i Nursî, Mehmet Âkif, Süleyman Hilmi, Muhammed İkbâl, Aliya İzzetbegoviç, Turgut Özal, Mâlik bin Nebî, Ziyâül’Hak, Adnan Menderes, Zâhid Kotku, Necip Fâzıl, Es’ad Erbilî, Fethullâh Gülen vs. gibi yüzlerce isim arasında en önlerde sayılabilecek, kâlbi tüm ümmet için çarpan öncü değerlerdendi. Mekânı cennet olsun.

Kendisi 28 Şubat mağdurlarının sembol ismiydi. Onun yıldönümünde vefat etti. Bu gün İslâm Dünyâsının yaşadığı uyanış dalgasında onun da sebep payı olduğu inkâr edilemez. Belki sonucu göremedi ama, bu anlamda gözü açık gittiği söylenemez.

Abarttığımızı düşünenler olabilecektir. Ama, bizlerin insanların değerini hayatta takdir etmeyip, sonradan anlamak gibi özelliklerimiz var. Hocamızın da, Bir Abdülhamid Han misâli, ölümünden sonra daha sağlıklı değerlendirilerek, iyi anlaşılacağına inanıyorum.

Ben de bu arada niyetimden dönmeyeyim. Şubat yazılarının son halkasında sizlerle paylaşmak istediğim bir şiir vardı. Bu gün onu alacağız buraya.

Hocamız, 28 Şubat’ın mağdur isimlerinin sembolüydü. O günün ceberutlarının onun başbakanlığını nasıl gasp ettiklerine, millet irâdesinin rağmına ne dolaplar, hattâ entrikalar çevirdiklerine hepimiz şâhidiz.

28 Şubatta tepelerde esen rüzgârlar, kraldan fazla kralcılar, diğer tâbirle yalakalar mârifetiyle, çok daha şiddetlisiyle taşralarda estiriliyordu. İspiyoncu rolü oynamak en avantajlı konumu kazandırıyordu birilerine. Şirin görünmek, böylelikle onların kirli çöplüklerinde dörünmek adına yapılıyordu bu.

O günlerde, şâhit olduğum bir tartışma beni çok kahırlandırdı. Ziyâret için bulunduğum bir yerde, o okulun öğretmenlerinin verdiği notlarla dışarıdan lise mezunu olup müstahdemlikten memurluk kadrosuna geçen ve zihniyet îtibârıyle o zamanın ulusalcı söylemlerine yakın olduğu anlaşılan birisi, bir sevk yazdırmak için odasına gelen öğretmenle tartışıyor.

Tabiî, öğretmenin özelliği İlâhiyâtçı, o günlerin söylemiyle “dinci!” olmasıydı. Bu memur da esas îtibârıyle sağcıydı ama, farklı bir sağcıydı her hâlde. “Sizin gibileri değil okullara yönetici, öğretmen yapmak, bu ülkeden atmak gerekir. Sizin PKK’dan ne farkınız var?” şeklinde falan konuştu.

Mâlum, YA SEV, YA TERK ET! şeklinde söylemler de var. Bu olanlar benim zoruma gitti. Ülkede yeterince sıkıntı var zâten. Kendimiz de benzer şeyler yaşıyoruz. İşi yatıştırmağa, meseleyi îzâha çalışıyorsunuz ama, adamlar azmış, gözleri dönmüş bir kere.

Her neyse; biz şiire gelelim. Ama, ondan önce, bu protest şiirin, sanki her mağduru kapsayan bir özelliği var gibi. Mâlum, NECM “yıldız” demek. NECM’ED’DÎN de, DÎNİN YILDIZI anlamına geliyor. Belki, 10 yıl önce yazdığım bu şiirde de, “Yıldızlara sayın beni…” mısraı var.

Biz, vefâtı bu aya ve bugüne tevâfuk eden hocamızın, ismi gibi yıldızlardan olduğuna inanıyor, Yüce Rabbimizden kendisine sonsuz rahmet, âilesine ve tüm sevenlerine de sabr-ı cemîller diliyoruz.

İşte, nerede ve nasıl olursa olsun, yapılan tüm haksızlıkları, sergilenen hakâretleri kendimize yapılmış addedip üzerimize alınarak yazdığımız, her şeyden önce bir dönemin atmosfer ve psikolojisine dâir ipuçları veren şiirimiz; umarız beğenirsiniz:

UZAKLAR

Ben gidince uzaklara

Var yerine koyun beni;

Gül sunmayıp taş atanlar

Yiyin yiyin doyun beni…

 

Herkesin bir uzağı var

Bilmez, nerde tuzağı var

Ayağında kızağı var

Yıldızlara sayın beni…

 

Vardı gitti akınına

Şahdamardan yakınına

Kılıcı koydu kınına

Selâm ile yuyun beni…

 

Neler bekler herkesleri

Kavgaların değil yeri

Kalacağız kemik, deri

Kâlbinize yayın beni…

 

Ne denizler ne dağlarda

Çâre kalmaz devâlarda

Unutmayın duâlarda

Sessizlikte duyun beni!...

Demek istiyoruz ki; “Ey, bir güzel sözü, bir güler yüzü bizden esirgeyenler. Biz aynı memleketin çocukları değil miyiz? Bizim suçumuz ne? Alacağınız olsun. Alacağınız da ne, işte bu şiir! Bu da kötülük sayılmaz. Sâdece bir duygusal uyarı, o kadar!” Bu kadarı da çok görülmez inşâllâh…

            Başta, vefâtı da çile sembolü günlerine tevâfuk eden hocamız olmak üzere, birbirimizi, toprağın altında ya da üstündeki cümle ehl-i îmânı da duâdan unutmayalım inşâllâh diyor, cümlenize sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

27.02.2011