Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
ÖLÜMLER, KALIMLAR, EVLİLİKLER...
942 defa okundu,

 

ÖLÜMLER, KALIMLAR, EVLİLİKLER...

Hayâtın en gerçek gerçeği ölüm. Bu sıra da ardı ardına ölümler yaşadık. Pazar günü, özellikle eğitim câmiasının yakından tanıdığı emekli öğretmenlerden Nevzat KANDEMİR’i uğurladık ebediyete. Aynı gün Erbakan Hoca’nın vefat haberi geldi. Olay mâlumunuz. Bütün dünyâ ona ve merâsimine odaklandı âdetâ.

Hocamız, milyonlarla bizzat uğurlanırken, uzaklardaki milyarların gönlü de onun yanındaydı. Tüm ümmetin şahâdeti; “İyi biliriz, Hakkımız helâl olsun!” şeklindeydi. Böylesine ve bu çapta şahâdet herkese nasîp olmaz. Bizler de buradan iyiliğine şahâdet ediyor, siyâset ve ilim adamlığı yanında gönül enginliği vechesiyle bizlerin de hayır kervanına dehâletini umuyoruz.

İstanbul’da bunlar olurken, biz de burada bir yengemizi ebediyete uğurladık. Münevver Yenge. Kendisi eli açık, gönlü geniş, yüzü güleç, alnı ak, özü pak gerçek bir Anadolu annesi. Zarif, nâzik, engin gönüllü bir örnek hanımefendi. Dünyâsını kendi çabalarıyla şekillendirmiş, âilesinden aldığı görgü ve asâleti ömür boyu temsil edip yansıtmış ganî gönüllü, sevgi ve fedâkârlık deryâsı, tebessüm gülü bir annemizdi.

Şunu da söylemek gerekir ki; bu yaşında, gelinlik eşyaları, oyası,nakışları, işlemeleri hâlâ duran kendine özgü bir dünyâsı da mevcuttu yengemizin. Artık, örnekleri olması muhâl gibi gelen özgün bir sanatkâr yönü de vardı bu anlamda. Şimdi her şey hazır işi. Ama, eskiden her şey için göz nûru dökülüyordu. Bizzat emek veriliyordu. Onun için sanki daha sağlamdı yuvalar. Ufak bahânelerle yıkılan cinsten değildi bunun için belki de. Nitekim, cenâze boyunca 70 yıllık eşi İsmail Amca da, 90 yaşına rağmen kendisini duâlarla uğurlamağa gelmişti. Rabbim inşâllâh, Erbakan Hocamızın Nermin Hanım için temennî ettiği gibi, onları da cennette buluştursun inşâllâh...

Bu arada Ordu’ya, KAYIP ARANIYOR başlığı altında, 16 yaşında bir yavrumuzun yürek burkan durumu damgasını vurdu. Fotoğraftaki kızımız sanki tanıdık gibiydi. Tanıdık olmasa da, sonuçta bu, bu toplumun çocuğuydu. Aynı şey kimin başına gelemezdi ki, böyle bir dünyâda yaşadıktan sonra?!

Kayıp îlanı vereceğiz diye bir-iki genç gelmişti gazeteye. Biz, hüviyet îlanı ya da benzeri bir şey zannettik. İlgili servise gönderdik. Meğer bu îlân, Merve ÖZTÜRK kızımızla ilgiliymiş. Îlan gazetemizde yer aldığı gün yavrumuzun cesedi de bulunmuştu. Ne acı değil mi? Otopsi için adlî tıpa gönderildiği yazıyordu. Sonuçta da intihar raporu geldi.

Ne olursa olsun, o yaşta bir yüreği ölüme uçuran şey ne olabilirdi? Fakat, insanın içini burkan şey, bu olayın altında bir âile dramının yatması. Anne-baba yıllardır ayrıymışlar. Merve kızımız hayattan bıkmış olmalı. Bu, âileden başlayıp tüm toplumu ablukaya alan sevgisizlik, merhametsizlik ortamında neler yaşadı, ne iç burkuntuları geçirdi yavrumuz kim bilir?! Hayâli bile korkunç!

Kardeşini son defâ okula bıraktıktan sonra, daha görüşemeyebiliriz diyerek âdetâ vedâlaşmış. Daha görüşemeyecek mi sizce? Görüşecek, elbette görüşecek ve hesap sorulacak. Kimden; tabiî ki sebep olanlardan. Belki de, huzurlu bir toplumu inşâ edemeyen, kendi zevk ü safâsının dışında hiçbir şeyi dert edinmeyen, kişisel arzu, istek ve hırsları için her şeyi hiçe sayan insanlara bu Merve kızımız ve benzerlerinin durumu mutlakâ sorulacak.

Kayıp îlânı duvarlarda yer aldığı günlerde çeşitli senaryolar dolaşıyordu ortalıkta. Hemen akla gelen organ mafyasıydı. O konuşuldukça insanın dünyâsı kararıyordu. Bu iğrençlik ve acımasızlığı insan yüreği kabul etmiyordu. Bereket öyle bir şey değildi. Ama olmaması bir şeyi değiştirmiyor ki. Örnekleri nasıl olsa var ki, hemen akla gelebiliyor. Allâh(cc) cümle yavrularımızı korusun.

Ama, mevcut durum da hoş değil ki. N’olacak bu âilelerin hâli? Daha doğrusu, hiçten yere, hiçbir aklî, mantıkî, insânî ve de islâmî mesnedi olmadan evlilikleri bozup çocukları, gitgide daha da yozlaşan şu toplumun insafına terk eden sözüm ona anne-babaların?

Gerçi, kurulurken gözetilmeyen hassâsiyet, kurulduktan sonra sonra gözetilse ne olacak ki? Hiçbir şey. Ancak zorlama olur ki, o da huzurun hazırını da bozar. Onun için evlilik öncesinde taraflar kendilerinden çok çocukların hesabını yapmalılar. Âile yuvasını onu gözeterek kurmalılar.

Neyse, konumuz evlilik değil. Ölümler bu gün. Ama ölümlerin güzel olması da evlilikle çok alâkalı. Bakınız, Münevver Yüksel Yengemizin cenâze namazını kıldıran ve nasihat eden Mehmet ÇELENK Hocamız, konuşmasının sonunda neler söyledi:

“Yolda gelirken karşı köyden arkadaşlar vardı. Bu yengemizden söz ediyorlar. Buralara çalışmaya geldikleri zaman bu yengemiz dermiş ki, sakın bu taraflara geldiğinizde yemek falan getirmeyin. Biz ne güne duruyoruz? dermiş. Merhûmenin beyi İsmail YÜKSEL de biz Şuayip’te GACAROĞLU Hoca’nın medresesinde okurken orada muhtarlık yapıyordu. Bize çok yardımı oldu. O zor günlerde bizi çok himâye etti. Kol kanat gerdi.

Aziz cemaat. İşte böyle: iyilerin iyiliği söylenir; kötülerin de kötülüğü. Allâh (CC) bizleri iyilikleri söylenenlerden eylesin inşâllâh!”

Bu güzel, özlü sözlerin üstüne fazlasına ne hâcet!

Ölenlere rahmet, kalanlara her şeyden önce ibret,

sonra da sıhhat, âfiyet ve de selâmetler ves’selâm…


 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.03.2011