ÜÇ AY, İKİ SEÇİM!
Kusura bakmayın sevgili okurlar. Söylemeden duramayacağım. Çok üzülüyor, ziyâdesiyle hayıflanıyorum. Aklıma gelip düşündükçe de duygulanıyor, kahırlanıyorum. Kahırla kahraman kelimesi aynı kökten gözüküyor ama, birinde yiğitlik anlamı varken, öbüründe kendi kendine söylenmek, duygulanmak, yiğitlenmek ve de oradan öteye geçememek anlamı var. Her neyse.
Belki bana katılmazsınız, bilemiyorum ama, şart da değil bu. Çünkü, fikirler mutlak katılmayı gerektiren ve de bekleyen şeyler değildir. Sonuçta inanç esaslarıyla çelişkisi mutlak olmadığı sürece her fikir öne sürülüp tartışılabilir. Akîdemize ters olmadığı, bilinçli bir hakeret içermediği sürece saygı da duyulur.
SİYÂSET ve PİYASA
Sevgili okurlar. Bu şehri ne kadar güzel bulup sevdiğim bir gerçekse, en az bir o kadar da genel sosyal, siyasal ve de yönetsel yansımalarından rahatsız olduğum da apaçık bir vâkıa. Bu güzel şehirde polisiye olarak ve ahlâkî anlamda çok güzel şeyler yaşamadığımızın ötesinde, seçtiklerimizin tutumlarını bir genel tablo olarak değerlendirmeğe kalktığımızda karşımıza güzel manzaraların çıkmadığı da çoğunluğun kabul ettiği bir gerçek.
Bu vilâyet ve şehir adına siyâset yapanların yapı, inşaat, kat, yat, ihâle, proje, plân, program notları çok iyi. Mâşâllah, yöneticilerden aldıkları hızın etkisiyle, piyasa da devletten pek geri kalmıyor. Dereler, tepeler, ovalar binâlarla doldu. Şimdi vâdiler için de sanâyi serbestisi çıktı. Bu Ordu’nun arslanlarını kimse tutamaz. Durduramaz. Öylesine bir heyecan taşıyorlar.
Ancak, bana sorarsanız hepsinin de gönül notları zayıf. Dağlar taşlar delinip geçiliyor, ama gönüllere girilemiyor. Bir yerlerde bir besmelesizlik var. Bereketsizlik gırla. Neredeyse, bunca pervâsızlıklar karşısında lânet olsun diyecek durumlar yaşıyoruz. Bin dâire yaptıran müteahhitlerin çoğu bir dâiresini de mescid yapayım demiyor. İstisnâlar elbette vardır. Rabbim sayılarını çoğaltsın, ancak mâneviyât yatırımları, kültürel çabalar sıfır, elde var sıfır derecesinde. Neredeyse hiç gündemde yok. Binâ da çok, zinâ da sizin anlayacağınız. Ama, tedbir, tefekkür; hak getire!
BELEDİYE-MARKET
Belediyeyle ilgili de bir şey söyleyeyim mi? Gerek var mı? Rutin işlerdeki gidişât ritmi bile tartışmalıyken, ötesine ne diyebiliriz? İşte, şu eser var diyecek bir şey var mı? Bir alt geçit, üst geçit, istimlâk, viyadük, kavşak vs. Bunları görmek için hep il dışına çıkmamız gerekiyor. Var gibi gözüken hizmetler de, ne kadar akıl ve mantık işi?! Kuru bir inatlaşmanın, aceleye de gelse, en ideali olmasa da ben yaptım ve de işte oldu bitti tavrının ürünü! Yelpâzenin ne sağının ne de solunun içine sinmeyen uygulamalar!
İşte, şehrin yeşil dokusunu katle yönelik kararlar furyası. Ülkede bütün belediyeler, resmî kurumlar yeşil deyince iş birliği yaparken, bizler, “AH YİNE YEŞERİYOR FINDIK DALLARI!” türküsünü söylemekle yetiniyor, Tekmezar ormanlarındaki yeşillik bize yeter de artar bile anlamına gelen politikalar uyguluyoruz?!
Memlekette bir market furyası var. Diğer adıyle AVM’ler. Bilhassa dışarıdan gelenler söz konusu olunca biz hemen karşı çıkıyoruz! Neden? Çünkü, onlar sâdece paramızı alıyorlar, buradan hiçbir sektörle alışverişleri yok. Para bırakmıyorlar. Çoğu personellerini bile dışarıdan getiriyorlar. İçlerinde başörtülü çalıştırmayacak kadar topluma saygısız olanlar bile var.
Peki, ya Ordu Üniversitesi?! Mâlum, böyle geniş kapasiteli eğitim kuruluşlarına, bulunduğu yere getireceği ticârî, iktisâdî, kültürel hareket ve istihdam yönüyle bacasız sanâyi gözüyle bakılır. Bu noktada ODÜ’nün durumu nedir? Rektör adayları, gazeteci arkadaşların soruları ve piyasada dolaşan değerlendirmeler, meselenin tedkîke değer bir tarafı olduğunu gösteriyor.
FİZİK, MÜZİK; YÜZÜK!
ODÜ’nün gidişâtından memnun olanlar da vardır elbette. Fizikle ilgilenenler, müzikle ilgilenenler için durum ve sonuç gâyet iyi görülebilir. Ancak, dışarıdan bakanlar manzarayı beğenmediklerini ifâde ediyorlar. Üniversitenin şehre ve topluma beklenenden çok farklı şeyler yansıttığını düşünüyorlar. Çünkü, Üniversitemizin fizik ve müzik yapılanmasına diyecek yok. Tüzük de iyi gidiyor. Hem tüzel, hem de özel olarak. Ama, yüzükte problem var anlaşıldığı kadarıyla. Yâni, Üniversite hangi kültürle evli, hangi piyasayla el ele ve hangi çevrelerle kolkola? Orduluların bu noktada soruları ve de çözemediği sorunları var gibi gözüküyor.
Kurucu Rektör, Prof. Dr. Halûk KEFELİOĞLU tekrar aday olduğunu açıkladı. ODÜ’yü hem kadro ve personel, hem de yapı olarak hızla ve kendi kriterlerine göre şekillendiren mevcut rektör, sanırım, bu süreçte zihinlerde uyanan istifhamları giderme fırsatı bulacaktır. Zâten, diğer rektör adayları da konuştukça bu meseleler ister-istemez gündeme gelecektir.
Sevgili okurlar. Önümüzdeki üç ayda iki önemli seçimimiz var. Biri milletvekilliği genel seçimi, öbürü de, Ordu için, bence öbüründen daha fazla önem arz eden rektörlük seçimi. Her ikisi de, duâyı da ihmâl etmemek kaydıyle himmete muhtaç. Ordu, Ordu olmak istiyorsa, Ordulular bu üç ayı çok iyi değerlendirmek durumunda.
Yoksa, adın Ordu değil ne olursa olsun, adam seçildikten sonra ne seni tanıyor, ne Ordu’yu, ne seçeni ne de seçmeni. Ok yaydan çıkmış oluyor. O zaman, ok yaydan çıkmadan yapılması gerekenleri ciddiyetle yap. Üzerine düşenlerde ve yapabileceklerinde ihmâllik gösterme.
Benden söylemesi sevgili okurlar… Üç ay, iki seçim. Adaylar biçim biçim…
Şerliler gitsin, hayırlılar kalsın, ganîsi gelsin, gazâmız mübârek olsun ves’selâm
ORDU HAYAT GAZETESİ
09.03.2011