Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2011, (MIZRAP 2011)
KARAGÖZÜN KÜNYESİ; PERŞEMBENİN ÜNYESİ..
1056 defa okundu,

KARAGÖZ’ÜN KÜNYESİ; PERŞEMBE’NİN ÜNYE’Sİ!..

Perşembe günü öğleye kadar gazete ile mağaza arasında gelip-gittim. Öğle namazının ardından Aziz ALTUNSOY Ağabey ve Mehmet Ali AYDIN Bey’le beraber Ünye’ye geçtik. Hem şöyle bir nefes alıp, ziyâretler yaptık. Çok uzaklara gidilmemiş bile olsa, ufak bir tur, çevre değiştirmek, dost-ahbap muhabbeti insana ilaç gibi geliyor. O gün de öyle oldu.

Daha yol boyu giderken Fatsa sâhilindeki sosyâl tesisler dikkâtimizi çekti. İnsanlar sahile akmıştı. Havalar da güzeldi. Ünye de aynı şekilde. Yolların güzelliğini söylemeğe gerek yok. Rabbimiz iyilik-güzelliklerde emek ve payı olanlardan râzı olsun. Niyetlerince muâmele eylesin.

Ünye’ye varınca ilk işimiz Ahmet KARAGÖZ’e uğramak oldu. Ünye’ye varıp da ona varmamak olmaz. Lâkabı, önceleri Kaymakam’dı. Ünye için, il olma teşebbüs ve gayretlerinden sonra, en azından biz VÂLİ diye algılayıp, takılmağa başladık. Öyle denecek kadar da var. Zîrâ, onu tanımayan yok. Konuşmadığı, görüşmediği Allâh kulu yok âdetâ. Her toplumsal ve sosyâl meseleyle ilgili. Herkesle haşir-neşir. Tabiî bizimle de. Allâh selâmet versin.

Kendisi Ordu İmam-Hatip Okulu’ndan, bizden bir devre önce mezun. Sonra da Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nü okumuş. Ben bildim bileli Ünye’de öğretmen. Ancak, onunla tanışıklığımız ve haşir-neşirliğimiz daha çok, Akkuş’ta görev yaptığımız 80’li yılların 2. yarısına denk geliyor. Gelip giderken ona mutlakâ uğramağa çalışıyorduk. Âilece gittiğimizde evine de dâvet ediyordu.

Ayrıca, dâire tutup ilgilendiği, iâşe ve ibâtelerine yardımcı olduğu öğrenciler de vardı. Geçen günkü sohbette de, aynı hizmetlere, şu an emekli olmasına rağmen devam ettiğini gördük. Hattâ çocuklar kendisine âit kitabevinde otururken oradan geçtiler. Sormadan geçemedik:

-                          Hocam, şimdi bir sürü dernekler, vakıflar, yurtlar; hattâ türlü türlü resmî imkânlar var. Niye kendinizi yoruyorsunuz?

-                          Çocuklar istiyorlar. Biz de hem onları kıramıyoruz, hem de alışmışız onların cıvıltılarına! .

Sevgili okurlar. Sizin anlayacağınız, Ünye’ye gelen ona bir tosluyor tâbiri yerindeyse. Ya alışveriş, ya takılmak, ya da iki muhabbetini almak için. Veyâ, bir rehberlik ve hâcet için. Kafa dengi, kalender bir kişilik. Ayrıca da cömert. Sizi ikramsız bırakmaz. Kaç kişi olursanız olun. Her hâlde burada onu boşuna anlatıyor değiliz! Allâh izin verirse bunun yarını, öbür günü, nice zamanları var! Değil mi Ahmet Hocam?!

Tabiî o gün de bizi, sâdece çay üstüne çaylar ve kuru lâflarla bırakmadı. Her zaman yaptığı gibi, VÂLİ adına halel getirmeyecek izzet-i ikrâm noktasında üzerine düştüğünü düşündüğü görevi fazlasıyla yerine getirdi. Rabbim de onu sonsuz ikramlarıyle taltîf eylesin inşâllâh…

Biraz da sıra dışılığı var. Düşüncelerini açık söyler. Dün, bizi bile şaşırtan fikirler beyan etti. Aslında çok haklı da, günümüzde herkesin dillendirebileceği cinsten değil. Hele bugünün maddeci, zevk ve de hayat perest insanlarının anlayacağı ve de kabullenme ihtimâlinin olabileceği cinsten hiç değil!

Adamın 6 tâne çocuğu var. Öyle zengin falan da değil. Zar-zor geçiniyor. Onun bir-kaç katı da öğrenciyle ilgileniyor. Dün demesin mi birde:

-                          Biz hatâ ettik. Nedir derseniz; derim ki; bizlerin daha çok çocuğumuz olmalıydı. Çocuk büyütmekten, topluma hayırlı, onları hakîkâte yönlendirecek insanlar kazandırmaktan, öbür dünyâda amel defterlerimize iyilikler-güzellikler yazdıracak evlâtlar yetiştirmekten daha zevkli ve de hem dünyevî, hem de uhrevî anlamda kazançlı daha ne var?

İşte, bizim bu arkadaş, böyle bir arkadaş! Ve biz bu Ahmet KARAGÖZ’den yakamızı zar-zor kurtarıp, oradan Kerim OLGUN Kardeşe geçtik. Kerim Bey, Ünye’nin en eski ve faal matbaacılarından birisi. Yıllar içerisinde, matbû işler yanında bir çok dergi, gazete ve kitaplar da basmış. O da çok sevecen, samîmi, ganî gönüllü, güler yüzlü bir arkadaş. Daha çok matbaa ve gazete konuları ekseninde sohbetler ettik. Karşılıklı fikir alışverişinde bulunduk. Tecrübelerinden istifâde etmeğe çalıştık. İkram ısrarlarına olumlu cevap verebilecek durumumuz kalmamıştı. Kendisine çok teşekkürler edip ayrıldık.

Aziz Âbi, Ordu Sanat Okulu mezunu. 60’lı yıllarda bir ara Ünye’nin yakın bir köyünde vekil öğretmenlik yapmış. Tanıdıkları var. Hayli öğrencisi varmış buralarda. Her gittiğimiz yerde bu minvâlde sohbetler oldu. Mehmet Ali Bey’in de bir sürü tanışları çıktı. Rasladığı kimileriyle ayaküstü hasbihâller etti.

Sizin anlayacağınız Öğle-İkindi arası, kısa bir seyâhat te olsa güzel oldu. Gözlemim o ki, Aziz Âbi ve Mehmet Ali Beyler de geziden memnun kaldılar. Ziyâret ettiğimiz arkadaşların yakınlık ve muhabbetlerini sıcak buldular. Yeni dostlar kazanmanın kıvancını yaşadılar.

Yüce Rabbimiz, onları, cümle kardeşlerimizi, dostlarımızı ve sevdiklerimizi ve de bizleri, sizleri, hepimizi sevdikleri arasına katsın. Sâlihlerle berâber haşrü cem’ eylesin. Âmin…

Sevgili okurlar. Hayat dostluk, muhabbet, kardeşlik,ve de sevgi-saygıyla güzel.

Rabbim bizleri iyilerle karşılaştırsın. Kötülerden ve şerlerinden uzak tutsun.

Bu arada, birbirlerimizin de kıymetini bilenlerden eylesin ves’selâm….


ORDU HAYAT GAZETESİ

18.03.2011