Dr. ATİLLA ÖZTÜRK’ÜN DÖNÜŞÜ…
Aklımız orada, gözümüz, kulağımız medyadaydı. En son, beklenen müjdeli haberi hep birlikte, mutlulukla duyduk, okuduk: “Sedyeyle gitti, yürüyerek döndü!” Sevinmemek elde değil. Hem doktorumuz, hem âilesi, çocukları, yakınları, sevenleri ve de hem, tüm iyilik, güzellik, adâlet adına.
Zîrâ, bu olay sâdece onu değil, herkesi yaralamıştı. Mâşerî vicdan incinmişti. Her taraftan üzüntü ve gözyaşı haberleri geliyordu. En ücrâ yerlerde o konuşuluyor, olay hatırlandıkça, insanlık ve insanlarımız için böylesine çaba gösteren bir insana, böylesine bir saldırının yapılmasına ruhlar isyân ediyordu. Kahrolmuşlardı âdetâ.
“Baba, Atilla Amca için de duâ ediyorsun, değil mi?”
Küçük oğlum Yusuf Kerem, sabah, ya da akşam, her namazın ardından duâ ederken, “Baba, Atilla Amca için de duâ ediyorsun, değil mi?” diye soruyordu.
Hastânenin girişinde panolarda, Dr.Atilla ÖZTÜRK için duâ talepleri vardı. Haber kısa zamanda, değil Ordu’ya, tüm ülkeye, her tarafa yayılmıştı. Ulusal medyâ da kendisini yakından tâkip ediyordu. Ve bu, duyan herkesi derinden etkilemişti. Gönüller hasta, vicdanlar yasta; diller duâdaydı.
Olayı hatırlayınız. Daha bir ay kadar evvel, yıllarca görev yaptığı, sayısız insana, gönülden ve de candan olmak üzere can hizmetleri sunduğu hastânenin önünde, insanların yoğun bulunduğu bir yerde, güpegündüz, canına kasdeden bıçaklı bir saldırıya uğramış, başta kâlbinden olmak üzere vücûdunun çeşitli yerlerinden öldürücü darbeler almıştı. İnsanlık adına, geleceğimiz ve de çocuklarımız adına kurguladığımız hayâller de büyük darbe almıştı bu olayla birlikte.
“Çıkmayan candan ümit kesilmez”miş…
Ne yalan söyleyeyim; olan bitenlerin seyri ve ilk günlerin şaşkınlık ve sessizliği, doktorumuzun suskunluğu ve de bir bakıma, haksızlığı zâhir böylesi beklenmedik bir muâmeleye dûçârlığın verdiği bir nevî küskünlüğü diyebileceğimiz o hâli beni oldukça ümitsizliklere gark etmişti.
“Çıkmayan candan ümit kesilmez!” sözü her ne kadar bir gerçeğin ifâdesi olsa da, doğrusu, böylesine güzel, tatlı, hoş, iç açıcı bir haberi doktorumuz ve hepimiz için Allâh’ın bir lûtfu olarak görüyorum.
Bunun da ötesinde, yaptığı fedâkârca iyiliklerin, dürüst görevlerin, sunduğu candan hizmetlerin, sergilediği samîmî ve yakın davranışların, kurduğu sistemlerin, kazandırdığı yatırımların karşılığını, daha bu dünyâdayken almağa başlaması olarak değerlendiriyorum.
Nitekim, menfur hadiseyi duyar duymaz tedâvisi için yollara düşüp gelen profesörler ve de İstanbul’a gittiğinde, Ordu’da kendisine yapılan süratli ve nitelikli müdâhalenin seyir raporunu okuyan hocalar, oraya göre bir taşra kenti olan Ordu’da böyle bir becerinin gösterilebilmiş olmasını hayretle karşılamışlar, takdirlerini belirtmekten kendilerini alamamışlardır.
Sonuçta tüm bunlar, -önce Allâh’ın yardımı elbette ama, sebep olarak ta- oluşumunda bizzat Atilla Bey’in katkıları ve öncülüğü olan, yardımın eli diyebileceğimiz düzenek ve performans fenomenlerinin bir meyvesi.
GÖRENLER ve de BİLENLER…
Değerli dostlar. Şunu söylemek gerekir ki; yaptıklarının karşılığını hayırlısından ve de peşin peşin ve dahî dünyâ gözüyle görmek her kula nasîp olmaz. Rabbimiz, iyiliklerinin, güzel hareketlerinin bereketi olarak onu başta kendisine, çocuklarına ve tüm sevdiklerine bağışlamıştır.
Bunu görmek ve de bilmek gerek. Nitekim, başta köylüleri, mesâi arkadaşları ve sağlık mensupları, siyâsîler, hemşehriler olmak üzere insanlarımız onu İstanbul’da ziyâret etmenin yanında, tedâvi sonrası indiği havaalanına kadar da akın akın giderek vefâ ve kadirşinâslıklarını göstermişlerdir.
ŞÜKÜR ve TEŞEKKÜR
Bu arada ayrıca, başta, tedâvi sürecinde sâniyelerle yarışan, olağanüstü, hattâ beklenmedik bir performans sergileyen çok değerli sağlık ekipmanına teşekkürler yanında Rabbimize şükrümüzü de unutmamalıyız sevgili okurlar.
Şükürler olsun Rabbim, yöremizin, kendisini ona adamış, fedâkârlık ve hizmet örneği bir iyi insanını bize bağışladığın için. Kötüler her ne kadar çok olsa ve de rağbet görüyor gibi görünse de, asıl olanın iyilik olduğunu, onun meyvelerinin çok daha tatlı, kalıcı ve cennet nîmetlerinin birer örneği olduğunu gösterdiğin için…
Sevgili Doktorum. Tekrar “HOŞ GELDİN!” diyor, seni sevgiyle kucaklıyoruz.
Çok çok geçmiş olsun. Yaşadıklarınızı artık ne siz, ne de kimseler yaşamasın…
Kötüler, zâlimler, habis rûhlar kendi belâlarını kendi başlarından bulsun…
Toplum, iyi-güzel hareketler, sonsuza uzanan bereketlerle dolsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
22.03.2011