Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2007, (MIZRAP 2007)
KIZIN MI VAR DERDİN VAR?
1247 defa okundu,

“Kızın var mı derdin var!” hesâbı, bizim de artık bir üniversitemizin olduğunu

 farkettik Ordu Üniversitesi Rektörümüz Prof. Dr. Halûk KEFELİOĞLU’nun son beyanatıyla. Ankara’da YÖK toplantısından aldıkları hızla kısaca: “Türban AİHM kararlarına aykırıdır!” buyurmuşlar. Onun suçu yok. “Elçiye zevâl olmaz” derler. Ancak Sayın YÖK Başkanı ve böyle söyleyenler, öyle düşünüyorlarsa niye kaygılanıyorlar ki? Meclis görevini yapsın, beğenilmezse anayasal kurumlar görevini yapar, iş AİHM’ye gider. Normal süreç işler. Nasıl olsa sonuç sizin dediğiniz gibi gerçekleşir! Bu telaş ne öyleyse? Bu patıranma niye? Gereksiz yere arka bahçelik yapmanın âlemi ne?! Yangından kaçırılan mallar için yeni bir yangın mı?

                   İşte, neredeyse 20 yıldır Üniversitelerimizle ilgili sevindirici hiçbir gelişme göremiyoruz. Asırlarca dünyâya hükmetmiş, medeniyet ve insanlık örneği olmuş Şerefli Anadolu insanı, çocuklarının üniversite kazandığına adamakıllı sevinemedi bir türlü.

Bütün dünyâya hoşgörü ve adâlet götürmüş bir milletin evlâtları kendi üniversitelerinde hep hakâretle karşılanmış, giyimiyle-kuşamıyla, hayat tarzıyla aşağılanmış, Anadolu çocuklarının “kendisi olma”sı hazmedilememiştir.

                   İşte bunun için vatandaşın hep endişeler, endişeler, endişeler sarmış ufkunu üniversite deyince. Kazanamadığına üzüldüğü kadar kazandığında da dolu dolu bir heyecan duyamamış. Çünkü üniversitelere ve onların ortamlarına güvenememiş hiçbir zaman. Dövüşler, kavgalar, uyuşturucular, cinâyetler, intiharlar, satanizm.

                   Doğuya gidenler bedenen vurulup dökülürken, batıya gidenler de kaynağı belirsiz tezgâhlarda rûhen ve ahlâken dökülmüşler; kendi kültür iklimlerinin uzağına  savrulmuşlardır.

Bunlar rahatsız etmemiş beyefendileri. Çünkü onlara göre bunlar, değişimin, dönüşümün, aydınlanmanın, modern hayâtın tâ kendisi!

                   Ama, başörtüsü görünce kırmızı görmüş boğayı aratmadılar; bilim adına, özgürlük adına. Kolluk kuvvetlere başvurdular.  Âdetâ etten duvar oluşturdular Anadolu çocuklarına karşı. Yürüdüler. Devleti millete karşı yürümeye dâvet ettiler. Kızlarımızı ağlattılar, oğullarımızı inlettiler; millet olarak hepimizin yüreğini sızlattılar.Anadolu insanının verdiği vergiler ve sağladığı imkânlarla kurdukları saltanatlarını Anadolu çocuklarına karşı sopa olarak kullanmaktan vicdânî rahatsızlık duymadılar.Ahlâk kavramının yerine etik getirerek vicdânî sıkıntılardan kurtulduklarını sandılar!

                   Anadolu’dan gelen saf “kara” câhilleri  ithal malı hangi boyaları kullanarak nasıl “aydın” yaparızın kaygısında oldular hep. Onları, Anadolu’dan getirdikleri elbiselerden ve özelliklerden nasıl soyup ta şöyle meclislere, gözlere, kulaklara, batılı dostlara hitap eder hâle getirebilirizin hesaplarını yaptılar. Kuzu kuzu soyunmayanları zorla soydular örtülerinden.

                   Haklarını yemeyelim! Bu konuda zaman zaman bilimselliğe başvurarak iknâ odaları ihdâs eylediler. Ne keşif ama değil mi? Adı Üniversite olan bir bilim ocağına da böylesi keşif ve îcatlar yakışır! Yoksa keşifsiz, nasıl ispatlayabiliriz kendimizi ele-âleme karşı?! Bir şekilde gündeme gelmeliyiz, bir şekilde burada üniversite olduğu görülmeli!

                   Vel’hâsıl, üniversite deyince hep sıkıntı geldi akla. Bilimden gayrı her şey geldi.

Zorbalık geldi, zulüm geldi, yolsuzluklar geldi, kibir geldi, aşağılama geldi. Üniversitelerimiz açıldı, sevinemedik. Rektörler konuştu; rûhumuz daraldı. Ekranlarda gördük, ufkumuz karardı. Sakalları var, bizimkine benzemez. Bıyıkları varsa, Stalin’i mi çağrıştırır desem, yoksa Lenin’i mi?

                   İşte sevgili okurlar, durum ortada. Ordu’ya bir Üniversite açıldı Dün bir bugün iki. Daha doğru-dürüst bir yer bulunamamış. Yapılanma ve yapılaşma aşamasında. Hükümetin kararıyla kurulmuş ve yine onun himmetine muhtaç. Milletten katkı isteniyor. Yegâne geçim kaynağı fındığa göz dikilmiş.   Bunlar hâlledilmemişken, kâhir çoğunluğu incitebilecek sözleri söylemek konusunda hiç tereddüt gösterilmiyor. Kaldıki verilen beyanatlar hiçbir yaraya merhem de olmuyor. Mübârek  Ramazan ayında olsun, Amerika’nın Irak’ta yaptığı gibi yapmayıp, şu mazlûm milletin duygularını incitebilecek sözleri söylememeye çalışma nezâketini esirgemesek ne kaybederiz?

                   Bir şey kaybedilmez, aksine çok şey kazanılır ama bunlar bu ince siyâsetin değil sâdece gözü kör “Arka Bahçe Siyâseti”nin gereğini yaparlar, CHP’nin yaptığı gibi. Zîrâ “Huylu huyundan vaz geçmez!” der -bunların bir türlü huyuna suyuna gidemediği aziz milletimizin- atalar sözü.

                   Bunlar Allâh’tan korkmadığı gibi Milletten de korkmuyorlar. Tavırlarıyla demokrasiyi de, cumhûriyeti de kaale almıyor görüntüsü veriyorlar. Güvendikleri çok sağlam başka yerler var havasındalar. Bu yerin, millet olmadığı kesin.

                   Hep te karşımıza bu aziz millet çıkıyor. Bu milletten kurtuluş yok. O milletin ataları ne demişler,onlar adına esefle belirtmek gerekirse:

Korkma Allâh’tan korkandan; Kork Allâh’tan korkmayandan!

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

25.09.2007