Kâlbime saklıyorum hasretini gecenin
Bir rüzgâr örseliyor gurbet çiçeklerini
Figân var yankılarda; yüreğin nasıl anne
Kalmış mıdır dallarda o eski şarkılardan
Ses versem alır mı tırmandığım ağaçlar
Bıraktığımız gibi mi o karşıki yamaçlar
Kır çiçekleri şimdi saçlarımıza düştü
Gel gör ki rahat vermez gazâbı bulvarların
Koptuk toprağımızdan, burda taşa tutulduk
Yanılttı bizi vitrinler, ekranlar, sokak lâmbaları
Uçan arabalar; yanıp-sönen ışıklar
Neler hayâl ettik, neler; ve neler bulduk
Gözleri parıldadı, çözülüyor denince
Problem değildi annem, çözülen bağlardı
Düşülen bu hâllere kâlbi olan ağlardı
Bağladıkça kördüğüm oldu her şey
Bağlandıkça bağlarımız dağlandı
Güldü bize elâlem; şaştı Kaf Dağı’nın ardı
Bir bitimsiz utançtır yaşadığımız
Kağnılarla sonsuza taşıdığımız
Sancağın nâmusuyla oynuyor damdakiler
Sitelerin eteği tutuşmuş meçhûllere
Kıvılcımlar düşüyor yoluna çocukların
Zevkine göre değil yapraklar bahçıvanın
Bahar gibi nâzenîn, kelebek gibi nârin
Bir kem bakış değince karışır hayâllerin
Kayıtlardan düşmüşler kanadındaki rengi
Bu cenk kimlerin kimlerle cengi
Nerede şırıltısı sevgi pınarlarının
Dalım-çiçeğim kırık, mevsimlerim rüyâsız
Şebnemlere sığınır, gider gözlerin melûl
Muzdarip karanlıklardan, yalancı ışıklardan
Sorulmasın tutkusu sarmaşıklardan
Korkmasın renkler ışığı sevmekten
Ürpermesin kuşlar konduğu çatılarda
Kâlbime saklıyorum hasretini gecenin
Bir rüzgâr örseliyor gurbet çiçeklerini
Figân var yankılarda; yüreğin nasıl anne?
ORDU HAYAT GAZETESİ
20.01.2008