UĞURCAN ATAOĞLU’NUN “DEDEM” KİTABI
Kitabevinde, kitaplara bakmak için üst kata çıkarken merdivenlerin sağ omuz hizâsına, kimsenin görmeden geçemeyeceği özel bir yere yerleştirilmiş DEDEM MEHMET RIFAT isimli kitap. Siyâh-beyaz kapağı görünce ister-istemez dikkât kesildim. Biyografi ve hâtırât kitapları öteden beri hep ilgimi çeker. Hele bir de fotoğraflar varsa, en azından karıştırmadan geçemem. Ancak bu defâ emsâllerine göre pahalı da olsa almak mecbûriyetinde hissettim kendimi. Çünkü kitap Uğurcan ATAOĞLU imzasını taşıyordu. Daha doğrusu “hemşeri” bir kitaptı. Tanımadığım, çok merak ettiğim geçmişzaman hemşerilerimden, bizden önce bu toprakların nöbetini tutan insanların toplumsal atmosferinden, yaşanan iklîmlerden, yaylalardan, dağlardan, göllerden, çiçeklerden, güllerden, değişim ve dönüşümlerden, mektep hayâtından, sosyâl yapıdan, konuşulan kelimelerden, şiirden, san’attan, edebiyâttan, teneffüs edilen havalardan esintiler barındıran bir kitaptı. Yerel târihiyle ilgili pek az kaynağın bulunduğu yöremiz için önemli bir yayındı bu. Kaldı ki, kitap içi ve dışıyla, tüm çizgi ve tonlarıyla 80-100 yıl öncesinin fotoğraflarını yansıtıyordu. Erbâbı için bulunamayacak materyâldi. Yayın olarak da, neredeyse tıpkıbasım denilebilecek orijinalite ve kalitedeydi. Teknik tasarım da mükemmel. Geriye bir solukta okumak kalıyordu.
Bir solukta değil ama, koşuşturmalar arasında fırsat bulduğum demleri değerlendirerek üç gün içerisinde okudum. Ön kapakta Mehmet Rıfat’ın fotoğrafı var. Kendisi çalışma masasında oturuyor. Elinde resim malzemeleri var. Karşısında kendini çizdiği portre. Portre kendisi arasında sol tarafta bir ayna var. Aynadan yüzü yansıyor. Kendi fotoğrafı arkadan, sağ omuz tarafından çekilmiş. Kendi portresini rötüşlerken çekilmiş bu fotoğraf onun ressam ve san’atkâr yanını da vurgulayan güzel bir kompozisyon olmuş. Arka kapakta ise şu tanıtıcı ifâdeler yer alıyor:
“ Bu kitabın içinde 1885-1937 yılları arasında Ordu’da yaşamış olan Mehmet Rıfat ATAOĞLU’nun hayâtı, hayâtından fotoğraflar, yazdığı şiirler ve yaptığı resimler var. Kitabın içindeki CD’de ise bir NEFES var. Dedem Mehmet Rıfat’ın sözlerini Erkan OĞUR besteleyip seslendirdi.”
Kitabın en başına Mevlânâ’nın bir sözünü koymuş yazar. Daha sonra ÖnSöz’e, “En değerli mîras, NEFES” diyerek başlamış ve vurgu yaptığı NİYET kavramının organizasyon gücüyle NEFES etmiş okuyuculara. Dedesiyle arasında kan bağından öte gen ve duygu bağına da atıfta bulunan yazar, “Karakterim, becerilerim,gözlerim ona benzemiş. Duygusal yoğunluğumun da dedemle aynı yaşlarda yükseldiğini kitap için düşünürken ve çalışırken fark ettim. Kendi izlerimin geçmişini ve geleceğini buldum. Bu kitapta dedem bir nefes verdi, ben bir nefes aldım.” diyerek noktalıyor ÖnSöz’ü.
Buradan öğrendiğimize göre Mehmet Rıfat Taşbaşı Mahallesi’nde doğmuştur. Babası AbdiBaba oğullarından Ataoğlu Ali Efendi’dir. Rüştiyeyi bitirdikten sonra hayâta atılmış ve kendi kendisini yetiştirmiştir. Şiir,Resim, müzik, fotoğraf dallarında çalışmaları vardır. O devrin ünlü eğitimcilerinden Sıtkı CAN onun Hüsnühat sanatının 4-5 yazı türünde zamânının ünlüleriyle yarışacak çapta Hattat olduğunu, Tezhip ve Kakmacılık san’atında da usta denilecek çapta bulunduğunu ifâde ediyor. “ O, birçok ünlülerle yarışacak çapta bir hattattı. Eski yazının rik’a, sülüs, dîvânî… bölümlerinde hayranlığımızı çekecek kadar üstattı. Bazı evlerimizin odalarını süsleyen levhaları onun tılsımlı elinin birer şâhididir. Bu alanda sivrilenler arasında ismi geçmiyorsa buna muhit ve tevazuu engel olmuştur.”
Yazarın annesinin hayâl-meyâl hâtırladığı kadarıyla Mehmet Rıfat Ramazanda mahalleliye evinde namaz kıldıran birisi. Yazın yaylada evinde şiir günleri de yapıyor. Annesinin ifâdesine göre o programlarda Nâzım Hikmet’ten şiirler de okunuyor. Bir de sık sık ziyâret ettiği Sivaslı yaşlı bir derviş kendisine, o zamanlar değeri çok olan kırmızı bir halı verdiği gibi, aynı zamanda el de vermiş. “Âilenin büyük büyük dedeleri eskiden evde beyazlar giyinip dönerlermiş.” Kitabın ilk şiirinin Tevhid ve Tehlil olması ve muhtevâsı, aynı zamanda kitabın ilerleyen sayfalarında yer alan diğer bâzı şiirler de kendisinin tasavvufla iç içe olduğunu gösteriyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Mehmet Rıfat o zamanların çeşitli san’at, kültür renklerini şahsında kaynaştırmış mâhir bir muallim. Hem edebiyât, hem tarîkât, hem san’at; hepsi bir arada. Sıtkı CAN’ın sözünü ettiği levhalardan birkaçı bugün duruyor olsaydı bu söylediklerimiz karşımızda somut olarak yer alıyor olacaktı.
Kitapla ilgili söylenebilecek çok şey var. Edebiyâtçılar elbette değerlendireceklerdir. Târihçiler, sosyalbilimciler; daha niceleri. Yorumlayacaklar, çıkarımlar yapacaklardır. Uğurcan ATAOĞLU iyi bir iş yapmıştır. Örnek bir iş yapmıştır. Soyuna ve hemşerilerine karşı bir borcu ödemiştir. Tebrik ediyorum. Böyle birkaç kişi daha kendi çevreleriyle alâkalı birkaç kitap daha ortaya koysa hepimiz için ne kadar sevindirici olur değil mi? Darısı hepimizin başına ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
22.01.2008