KİMLER GELSİN BU MEYDÂNE?!...
Bu gün şiir damlalarıyla huzûrunuzdayız. Şiir demek, duygu yoğunlaşması demek bir nevî. Eh, bu sıralar gündemler oldukça hareketlenince, mısrâlar da yerinde duramadı netekim!
Aslında bu dörtlülükler hiç de yeni değil. Çoğu, en az 10-15 yıl öncesine âit. Lâkin, karmaşadan beslenen azın azı, ama azgın bir gürûh yüzünden dertlerimiz geleneksel hâle geldiği ve bir türlü de bitmek istemediği(!) için, konular güncelliğini korumaya devam ediyor.
Bu milletin büyük millet olduğu konusunda artık şüphe etmemek lâzım. Zîrâ, küçük noksanlar karşılığında bile büyük keffâretler ödemesi gerekiyor, görüldüğü gibi! İnşâllâh, bugünün atmosferine göre seçtiğimiz bu dörtlüklerin defterlerimizde eski bir hâtıra olarak kalacağı ve tekrar yayınlanmasına gerek kalmayacağı günleri Yüce Mevlâmızın bizlere göstermesi dileğiyle arz ediyoruz:
YÜRÜMEK
Ne çok meraklı varmış; yürümek moda oldu
Sokaklar cüppe cüppe profesörle doldu
Mersedesler kurtuldu ağır yük taşımaktan!
Bir saatcik de olsa rahat bir nefes aldı!
KIYAK
Prof’ça yürüyorlar, başlar ayak oldular
Çok da şık giyinmişler, amma kıyak oldular
Zerre nasîpleri yok şu milletin rûhundan
Başörtü korkusundan ciyak ciyak oldular!
TEZAT
Allâh’ın âyetini kabul etmez dışlarsın
İrticâ, ÇölKânunu; nakarata başlarsın
Su güzel, dağlar güzel; güneş güzel, ay güzel
Onlara îtiraz yok; pişkin pişkin yaşarsın!
DAL
“Aslımız maymun!” diyen, atlar elbet daldan dala
Onun için ölçü yok; gider istediği yola
Özgürlük adı altında, gâyesi rezâlettir
Geriye bol günâh kalır, hepimize kala kala!
YOLCULAR
Yolcular var, tutulmuş bir yâre gider
Yolcular var; yâr diye ağyâre gider
Değişik gidenler değişik varır;
Kimi nâre, kimisi gülzâre gider…
HUZÛR
Gözlerini kapayanlar nûr bulamaz
Îmânsız, âhireti mâmûr bulamaz
Saadet arayana sözüm şu benim;
“Huzûr”a varmayanlar, huzûr bulamaz!
DEĞİRMEN
Hakîkâte kapalı, kulaksızlar geldi-geçti
Çağdaş dünyâ adına ahlâksızlar geldi-geçti
Niceleri geçer daha, bir değirmen bu dünyâ
İslâm’a düşmanlıkta, duraksızlar geldi-geçti
BÂZILARI
İslâm’a saldırmakta coşkundur bâzıları
Ekşi ekşi ekşitir; gemlidir azıları
Bilen için hava hoş; sarsılmazdır îmânı
Lâkin nice mâsumu kandırır yazıları…
GURÛR
“Küçük dağları ben yarattım!” der gibiydi
Bakışları tepedendi; sanki yer gibiydi
İnanmıyordu belki ama, o da gitti
Gidişi ibretti; seyre değer gibiydi!…
KALMAZ
Edenler bulur bir gün; çektirenler çeker elbet
İnsanlara kök söktüren, gün gelir, söker elbet
Kimi kalıptan vurulmuş, kimi kâlpten; ağlıyor
Kalmaz hiçbir âh yerde; döktüren yaş döker elbet!
Samîmî gözyaşlarına tercümân olması sadedinde kaleme alınan bu damlaları, İbrâhim Hakkı Hazretleri’nin gönül pınarından süzülen ve geçmişten geleceğe doğru akıp gelen hikmetli dizeleriyle noktalayalım:
BİLEN GELSİN
Kamûnun Hâlıkı birdir
Neden bâzısı kâfirdir?
Bu ne hikmet, bu ne sırdır
Bilen gelsin bu meydâne!...
Evet, demek ki bu böyle; ve böyle gelmiş böyle gidecek. Herkes, tuttuğu yolda üzerine düşeni yapacak. Herkes yerinin ve mücâdelesinin nitelik, nicelik ve performansına göre Yaratan katında değerlendirilecek.
İnancımız o ki; son gülenler, hiçbir zaman zulmederek ağlatanlar olmayacaktır ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
07.02.2008