GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE
UYUM YASALARI
Kendi öz malını ecnebiye kaptıran bir ümmet, şimdi kendi medeniyetinin kırıntılarını, toplaya çalışıyor. Çoğu zaman bunu, Garplılaşma ve çağdaşlaşma adına yaptığını sanıyor.
Şurası bir gerçektir ki, “medeniyetin mehasinlerinden olan, yani güzelliklerinden olan ne varsa; İslam’ın malıdır. Bulunduğu yerde alınmasında dinen bir sakınca söz konusu değildir.”Bizim elitler, bu gerçeğe, Avrupa medeniyeti ismini vermişlerdir.
İşte bu Avrupa medeniyetine yönelik düzenlemeler, son iki yüz yıldan bu yana, bir şekilde devam etmiştir.
Tazimat fermanından, birinci ve ikinci meşrutiyetlere, oradan cumhuriyet dönemine kadar batı modelli yapılanma çalışmaları hep yapıla gelmiştir.
Daha ortada AB bile yokken, Cumhuriyet sonrası yapılan devrim ismi altındaki düzenlemelerin tamamı, batı modelli düzenlemelerdir.
Dikkatle bakılırsa, çağdaş batıya uyum ve uydurma işlemlerinin en köklüleri ve en çetinleri o dönemde yapılmıştır.
Şapka kanunu ve uygulaması o zaman çıkmasa, sonradan çıkma imkânı olmayabilirdi. Latin alfabesinin alımı, kılık kıyafet düzenlemeleri, takvim, ölçü ve tartı aletleri, hafta tatilinin pazara alınması, Ayasofya’nın camilikten çıkarılması, hatta bahçesindeki Fatih zamanında yapılmış tarihi medresenin bir ABD’li uzmanın raporuyla yıkılması ve en önemlisi hilafetin kaldırılması, hepsi o günlerin bir tür Avrupa’ya uyum düzenlemeleridir.
Durum böyleyken, hızlı Kemalistlere ne oluyor ki, bu günkü AB uyum yasalarına şiddetle karşı çıkıyorlar. Bağımsızlık anlayışlarına karşı görüyorlar. O zamanki düzenlemeler lüzumlu ise; şimdikiler “ELZEM”DİR, yani en yüksek düzeyde gereklidir.
Demokratik düzenlemeler, AB’nin temeli sayılır. Bunlar aynı zamanda, evrensel insan haklarının da, olmazsa, olmazlarındandır. Durum böyleyken bu konulara karşı çıkmak samimiyetle bağdaşır bir husus olmasa gerektir.
AB kurumları, başörtüsü aleyhinde karar verirse, “çağdaşlığımızı onayladılar” diyeceksiniz, “demokratik laiklik anlayışına sahip değilsiniz, laikliği karşı bir din gibi uyguluyorsunuz” dediği zaman, “müstemleke valisi gibi konuşuyor” diyeceksiniz. Elbette ki, laikliği ilk defa ortaya çıkaran ve uygulayan Avrupa, kendi ürettiği bir ürünün, kullanım hatalarını bizden daha iyi bilecektir. “Bizim özel durumumuz var” diye evrensel kuralları çiğneme lüksümüz olmasa gerektir.
Bizdeki laikçi zorbalığın farkına varamayanlar, ancak bizim zorbalar ve işbirlikçileridir. Yoksa bütün dünya, gerçeklerin farkında.
Çevremize dikkatle göz atacak olursak, birçok bilim adamı ve düşünürün bu anormalliği en detaylı şekilde irdelediğini görürüz. Mesela, ünlü Japon asıllı düşünür, Francis FUKUYAMA, (Devletin İnşası isimli kitabında): “Türklere dayatılan laiklik SSCB tipi bir laikliktir.” Diyor. İdeolojik İslam düşmanı olmayan herkes, bu çarpıklığı fark etmiş durumdadır.
Bu çağda ve bu coğrafyada bir ülkenin, hele Türkiye konumunda bir ülkenin, dünyaya kapanarak, varlığını sürdürmesi çok zordur. Basit bir istikrarsızlık, bütün dengeleri alt üst etmeye yeter.
“Batıyı bırakalım, doğuya yaklaşalım” diyenlerin, doğudaki devletlerin tamamından bize irtica bulaşacak zannıyla ticari bağlantılarımızı bile sabote etmeye çalışan tipler olduğunu reddedilemez bir gerçektir. İran doğal gazından bile bize şeriatçılık bulaşacağı endişesine kapılanların anlamsız saplantılarına bakıp ta, AB den uzaklaşmak en azından safdillik olur.
Evrensel kurallar, en makul ve en mantıklı kurallardır. AB uyum yasalarının hepsi olmasa bile, büyük ekseriyeti evrensel kurallardır. Evrensel kurallarla çelişen inançlar, hurafe türü inançlardır. O konuda insanlarımızı yanıltmaya kimsenin hakkı yoktur.
Milli iradeyi savunan mesajlara, “ülkeyi gammazladılar” türü çarpıtmalarla karşı çıkanlar, Sayın, Onur ÖYMEN’İN, ABD’li gazeteciye verdiği demeçte; “İslami kıyafeti Nazi gömleğine” benzetmesine, “bizde de, Hindu inancına göre giyinmek tehlike arz etmez. Ama İslam’a göre olursa, durum başka” gibi gammazlamalarına ses çıkartmadılar, görmezden ve duymazdan geldiler. Gerçi inkâr edilmek istendi, ama ses kaydıyla yayınlanınca durumun vahameti ortaya çıktı.
Bizim cunta sevdalılarının yapacağı tek iş kaldı; “Barotto’nun sözlerini, L. VECENDAYS’IN konuşmalarını iddianameye alarak, AB hakkında, laikliğe karşı odak olmak ve dini istismar fiilinden kapatma davası açmak.”
Bunların söylediğinin onda birini, yerlilerden biri söyleseydi, dünyanın en gericisi diye kıyamet koparılırdı. Onlara gerici diyemezler, bizden ileri oldukları ortada.
Bu boş işlerle zaman kaybetmek yerine, evrensel uyum yasalarını biran önce hayata geçirelim.
Şu durumda Millete yapabileceğimiz en büyük iyilik bu olsa gerektir.
ORDU HAYAT GAZETESİ
10.05.2008