Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2008, (MIZRAP 2008)
YOKLAR ORDU’SU…
1102 defa okundu,

YOKLAR ORDU’SU…

Kimse kızmasın. Bunu değerlendirmemiz lâzım.

Ordu’muzun iyiliği ve hayrı için söylüyorum.

Ordumuzun bir şeylerinin olmasını istediğim için gündeme getiriyorum.

Çünkü bir şeyin yokluğunu fark etmezseniz, varlığını da gündeme getirmeniz söz konusu olmaz.

Bu anlamda tartışma açmak, insanları düşünceye sevk etmek istiyorum daha doğrusu:

Mesele şu; Ordu’da bir bereketsizlik var mı size göre de?

Her şey var lâkin, hiçbir şey yok gibi mi sanki sizce de?!

 

Önce târihten başlayalım.

Ordu’da yaşanmış bir meydan muhârebesi var mı?

Târihî bir olay var mı kitaplara geçmiş?

İllâ da olmalı mıydı? Orası ayrı konu.

Olması mı iyi, olmaması mı? Bunu tartışmıyoruz.

Biz sâdece bir vâkıayı ortaya koymaya çalışıyoruz.

Târih yaşanırken, Ordu uzaktan seyretmiş sanki.

Körfez kalmış fırtınalar karşısında.

Dolayısıyla, hareket olmayınca bereket te mi olmamış acabâ?

 

Târihe mâl olmuş bir şahsiyet var mı? Yok!

Beylikler döneminde, Selçuklu ya da Osmanlı dönemlerinde.

Hatırınıza gelen bir isim var mı târih kitaplarından aklınızda kalan?

Ya Cumhûriyet ve İstiklâl Savaşı dönemlerinde isim yapmış bir komutan var mı?

Münferit olaylardan taşıp ülke literatürüne mâl olan mahallî kahramanlarımız var mı?

 

Gelelim bu tarafa; işin kültür, medeniyet, kimlik boyutuna:

Şehrimizde yaşamış, gelmiş-geçmiş, hâtırası olan bir âlim, ulemâ, derviş, sanatkâr, mutasavvıf ya da bir şeyh efendi var mı?

Bunlara âit bir tekke ya da zâviye kalıntısı, halka mâl olmuş bir türbe var mı?

Medrese var mı?

Bu gün îtibârıyle bile, en azından daralınca gidilecek, Eli öpülecek, duâsı alınacak; bilgisi, görgüsü, ahlâk, fazîlet ve duruşuyla hakîkâten karizma  olarak değerlendirilebilecek bir şahsiyet var mı aramızda yaşayan?

 

Şehre, Anadolu şehri havası verecek, onun bereketini temsil edecek çeşmeler var mı?

Sebiller var mı?

Vakıf eserleri var mı?

Kale var mı? Burç var mı?

Bir kitap, bir tablo, bir hüsnühat ya da tezhip levhası var mı?

 

Sizce Ordu Câmili bir şehir mi? Yoksa câmiler çok sık da ben mi görmüyorum?

En azından, Ordumuzun en büyük câmisi denecek merkez bir câmii var mı?

Kubbeleriyle, minâreleriyle, avlusuyla, şadırvanıyla, imâretiyle, parkları-bahçeleri, çınarlarıyla şöyle külliye boyutunda bir Câmi var mı yâni?

Beylikler döneminden bir câmi var. Çevresindeki diğer hamam gibi birimlerle berâber bir Külliye olarak değerlendirilebilir.

Ancak, farkında olan var mı?

 

Ya, çağdaş şehirciliğin gereklerinden olarak;

Oto park var mı?

Ya, oto çark?

Yâni, arabaların rahat hareket edebildiği bulvarlar, geniş caddeler var mı?

 

Tiyatromuz, heykelciklerimiz, danslarımız, balelerimiz, konservatuarlarımız var.

Çağdaş olarak  nitelenen sanat dallardan olmayan yok gibi.

Peki ya, Mehterimiz var mı?

On yıllardır Ordu İmam-Hatip Lisesi deruhte ediyordu bu görevi.

Ancak, öğrenci sayısı azaldığı için, mehterin mehâbet ve cesâmetiyle mütenâsip bir grup oluşturmak zor oluyor. Kostümlerin içi dolmuyor artık tâbiri câizse.

Ama, ne sivil bir dernek ya da vakıf, sivil toplum örgütü veyâ Belediye’nin böyle bir şey gündeminde yok.

Çünkü Ordu’nun hamurundan böyle bir niyet tütmüyor.

Yöneticilerimizdeki birikim türü de böyle bir teşebbüse el vermiyor.

Netîce, Ordu’muzda, millî kültürümüzün karakteristik unsurlarından mehter yok.

Diğer taraftan, bilhassa Ramazanların süsü mahyalar yok.

Hüsnühatt’ın adı bile yok.

 

Bir sürü belediye geldi geçti. Şu da falancının eseri denecek, rutin dışı, kalıcı bir eser var mı ortada?

Ya zenginlerimiz? Rabbenâ, hep banâ! İstisnâlar çok az.

Özellikle câmi konusunda hiç niyet ve gayretleri yok.

Onlar da üç-beş kuruş veriyorlar öylesine elbette, herkes gibi.

Ancak, tek başına külliye yapacak imkânları olanlar çıkmıyor aralarından.

Demek ki yok! Buna da yok diyelim  öyleyse.

Varsa da yok, yoksa da yok. Netîce; koskocaman, YOK!

 

Daha çok “yok”lar var.

Teleferik başta olmak üzere, Ordumuzda görmek istediğimiz çok şeyler sayılabilir.

Ancak her şeyden önce danışma yok. Görüşme yok.

Atı alan kendi üsküdarına koşuyor arkasındakileri kaâle almadan.

Ticaret ve ekonomide olduğu gibi sosyal ve kültürel hayâtımızda da ortak hareketi önemsemiyoruz.

Bunun sağı da böyle, solu da.

İktidara geleni de böyle, gideni de.

Sizin de ekleyebileceklerinizle söz daha da uzayabilir.

Ancak, isterseniz; son söz olarak, “bu gidişin millî ve mânevî anlamda sonu yok” diyerek, yok olmadan son defâ kendimizi yoklamamızı, bize verilen imkânları anlamlı bir şekilde harmanlayıp irfânımıza uygun bir tablo ortaya çıkarmamızın iyi olacağını söylemek istiyorum ves’selâm…

 

 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

            17.06.2008