Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2008, (MIZRAP 2008)
RAMAZAN GÖZLEMLERİ
1224 defa okundu,

RAMAZAN GÖZLEMLERİ

1-                          Şahsen, uzun günlere tevâfuk etmesine rağmen kişisel bazda en rahat ve huzurlu  Ramazan’larımdan birini yaşadım. Her akşam farklı yerlerde değerlendirdiğimiz terâvihler de çok güzel geçti. Görevli arkadaşlarımız vakur bir şekilde kıldırdılar namazlarını. Bir zamanların, -hastalığı demeyelim de- modası olan jet imamlık örneklerine denk gelmedik. Ülke genelinde de bu meyanda bir haber yansımadı medyaya. Bu sevindirici.

2-                          Ancak, diğer il ve ilçelerde örnekleri bolca görüldüğü gibi, ne belediyemiz ne de sivil kuruluşlar kayda değer bir inisiyatif almadılar bu Ramazan’da. Bu yıl, Ordu Lisesi’nin oradaki Ramazan Parkı da yoktu ortalarda.

3-                          Belediye ve sivil toplum kuruluşlarının daha önceki dönemlerde AYIŞIĞI Salonu’nda yaptığı, ancak, birkaç yıldır ihmâl ettiği Kitap ve Kültür fuarının büyük bir boşluk oluşturduğu gözlerden kaçmadı.

4-                           Kitabevleri de bu noktada bir girişim yapmadılar. İstense, herkesi buluşturacak, görüştürecek böyle bir kültürel ortam sağlanabilirdi. Ordu’muz böylesi irfânî ihtiyâçlardan habersiz mi desek, yoksa nasipsiz mi, bilemiyoruz?!

5-                          Şu veyâ bu sebeplerle Ramazan’ı üzerine alınmayanlar geçen yıllara göre daha çoktu ne yazık ki! Ordu’muz bu anlamda 72,5 milleti barındıran büyük şehirleri aratmadı. Bilhassâ otogar civârına -yolculardan olsa gerek- oruç uğramamış gibiydi.

6-                          Bu vâkıadan öte, bu yıl dikkâtlerden kaçmayacak şekilde bir aleniyet yaşandı oruçsuzlukta. Bu hâl, oruç tutanların orucuna zarar vermez. Lâkin, şu veyâ bu sebeple oruç tutmayanların bu tutumu sosyâl olgunlukla bağdaşmaz.

7-                          Gayrimüslimlerle iç içe yaşadığımız asırlarda bile böyle manzaraların olmadığını okuyoruz kitaplarda. Rum, Ermeni vs. vatandaşlarımızın, Müslümanların orucuna saygı sadedinde alenî yiyip-içmedikleri gerçeği bir saygı ve bir arada yaşama kültürü örneği olarak hâfızalarımızda.

8-                          Hattâ, bir iftar öncesi, insanlar, aralarında muhabbet ederlerken, biri diğerine;

-          Bayramdan sonra çok ziyâret edeceğim hasta var. Millet hep rahatsız!

-          Hayrola, kimler; ben tanıyor muyum?

-          İsimleri lâzım değil! Kiminin şekeri, kiminin tansiyonu, kiminin kolesterolü, kiminin bilmem nesi varmış! Daha önce duymamıştım, meğer ortalık hasta doluymuş! Oruç tutmadıkları için öğrenme şansımız oldu!

-          Sorma kardeş. Bu sene millette bir oruç tutmama hastalığı var. Gençlerin durumu hep kötü. Benim oğlan biliyorsun özel lisede. 20 kişilik sınıfta yalnızca bizim ki varmış oruç tutan! Başta tutanlar varmış. Sonra dökülmüşler bir bir.

-          Ah kardeş. Hatâ hep âilelerin. Bir arkadaşım var. Geçen gün dert yandı. Oğluna küçükken oruç tutturmamış. Ders demiş, çalışma demiş, yarım puan demiş, her neyse. Şimdi çocuk 40 yaşına yaklaşmış. Tutmak istiyormuş ama başaramıyormuş. Şimdi suç kimin?

-          Sorma kardeş, şimdi her şey, herkes çok nâzik. Zora gelen yok. İlerde başa geleceklere nasıl sabredilecek bakalım? Allâh sonumuzu hayreylesin..

-          Âmin kardeş. İşte evlilikler de böyle, çileler de. Başına az bir problem gelen her şeyi yakıp-yıkmaya, ya da intihara yelteniyor. Sabır yok. Bir oruca sabredemeyen, hayâtın kendince olumsuzluklarına nasıl sabredecek? Her şeyin bir sebebi var. Hikmeti var. Bunlar hep birbirine bağlı şeyler.

-          Evet kardeş. Hakdan hayırlısı. Ne diyebiliriz başka?

9-                          Bu arada, Siyâset de oruç tutmadı. Gerek yerelde, gerekse genelde siyâsî sürtüşmeler devam etti. Kimse, bu anlamda Ramazan sataşmalarında tavsiye buyurulan “Ben oruçluyum!” ifâdesine başvurmadı. Belki de laikliğe aykırı bir tutum olma endîşesinden kaynaklandı bu; bilemiyoruz!

10-                      Teravihler, yakınında câmi olmayan bölgelerde en yakın apartman altlarında, sitelerin kalorifer dâirelerinde, boru labirentleri arasında, ya da evlerde kılındı. Bundan dolayı câmiler ferahtı; yer sıkıntısı yaşanmadı. Ancak cumâlarda câmi sıkıntısı had safhaya ulaştı. Hemen hemen tüm câmilerimizde cemaat sokaklara taştı.

11-                      Hele bayram günü, teravihleri bodrumlarda geçiştiren câmisiz semtlerimizde insanlar hangi câmiye gidecekleri konusunda tereddüd yaşadılar. Sonunda, hemen yanlarındaki, kendi komşularıyla iç içe ve bayramlaşma imkânı da bulacakları yakın bir câmiye değil de, tâ uzaklara gitmek durumunda kaldılar. Sizce Doğakent’te oturan birisi, hele bir de yaşlıysa, nereye gitsin? Orsan Câmii’ne mi, İmam-Hatib’e mi, Şâhincili’ye mi? Hangisi daha yakın ve de hangisi daha komşu?

12-                      İftar, Terâvih, Sahur ve orucuyla her kes kendi çapında güzel bir Ramazan geçirdi. Yalnız sosyâl boyutun zayıf kaldığını düşünüyorum. Ramazanı, genciyle yaşlısıyla, çeliği-çocuğuyla hep birlikte yaşanacak bir coşkuya dönüştürecek uygulamalar ne düşünüldü ne de taşınıldı! Ramazan kendi hâliyle geldi-gitti. Elbette ki çok şeyler kattı; çok şeyler kazandırdı. Yüce Rabbimiz hepimizi tekrârına eriştirsin inşâllâh.  Benim demek istediğim, biz bir şeyler katamadık. Şehre, minârelerin ışıltısından başka bir boyut getiremedik. Bir mahya bile!

13-                      Kimbilir, belki de, önümüzdeki seçimin yerel yönetimlere ve yönetilenlere getireceği tâzelik, silkinme ve yenilenme bu anlamdaki beklentilerimizin yolunu açacaktır! Eskiden olduğu gibi yine fuarlar, sergiler, şiir ve bilgi yarışmaları, halk oyunları, Kur’an ziyâfeti ve Tasavvuf  Mûsikîsi programları, ilâhiler,konferanslar, piyesler, anmalar, kitaplar, çaylar, kültürel sohbetler, mahallî muhabbetler ve hepsinin toplamında toplumsal neşve ve kültürel şölen  şenlendirecektir Ramazan Geceleri’ni!

14-                      Boşuna dememişler; “Çıkmayan candan ümit kesilmez!”  diye.  İnşâllâh, bakıp göreceğiz ves’selâm…

 

 

 

 

  

ORDU HAYAT GAZETESİ

             02.10.2008