ÂİLE İRŞAD ve REHBERLİK BÜROSU
Evvelki gün Ordu’muz, Diyânet İşleri Başkanlığı’mızın ülke çapında yaptığı atılım ve açılımların en güzel örneklerinden biri olan ÂİLE İRŞAD ve REHBERLİK faaliyetlerini, ilimizde gerçekleştirecek olan ORDU BÜROSU’nun tanıtımına sahne oldu. Ordu İl Müftülüğümüz’ün bu bağlamda TESK HOTEL’de icrâ ettiği programa ilginin büyük olması sevindirici. Bunda, ilgililerin gayreti kadar, âile eğitiminin tekrardan ve çok daha büyük bir ihtiyâç hâline gelmiş olmasının da payı var.
Hükümetimizin bu konuya ayrı bir önem atfettiğini, âile çerçevesindeki tüm pedagojik ve sosyal konulara duyarlı olduğunu biliyoruz. Diyânet İşleri Başkanlığımızı da bu çok önemli faaliyetinden dolayı kutluyorum. Ayrıca, Ordu Müftülüğümüzde bu işi yapacak, çok iyi bir ekip var. Bundan dolayı Ordu’muzu ve halkımızı şanslı sayıyorum. Ancak şans da değerlendirince bir anlam ifâde eder. Bilhassa annelerin ve bayanların Ordu Müftülüğümüz’ün bu bürosuna uğramalarında fayda var. Bu büroları, sıcaklığı kaybolan âile yuvalarımızı hem ışıtacak hem de ısıtacak ümit ocakları olarak niteleyebiliriz.
Âile yuvası için ne denilse az. Oluşumunda hiç de titiz davranılmayan bu yuva, insanoğlunun ,yaratılıştan sonsuza uzanan mâcerâsındaki en önemli dönüm noktalarından biridir. Keşke yuvalar kurulurken, âilenin fizikî mekânı olan evlere vurulacak boyanın rengi kadar hassas davranılabilse.
Bakınız Mustafa İSLÂMOĞLU âile bölümünü 156 madde olarak işlediği TAVSİYELER kitabında bu konuya ilk iki maddede şöyle giriş yapıyor:
“1-Aile meydana getirmek, dünyanın en değerli kurumunu meydana getirmektir. Nasıl ki insan hücrelerden, bina tuğlalardan, okyanus damlalardan meydana geliyorsa toplum da ailelerden meydana gelir. Hücrenin sağlığı bedenin sağlığını etkilediği gibi ailenin sağlığı da toplumun sağlığını etkiler.
2-Ailenin ne olduğunu Arapça bir sözcük olan “aile”nin etimolojik kökeni ele vermektedir. Aile, “karşılıklı birbirine muhtaç olan, birbirine dayanan ve güvenen” demektir. Kelimenin kök anlamı, aile kurumunun, insan dayanışması, güven, ilgi, yardım ve fedâkârlık üzerine kurulduğunun en bariz göstergesidir.”
(Mustafa İSLÂMOĞLU Tavsiyeler-II Denge Yayınları)
Şâirimiz de, bu müessesenin lüzûmunu vurguladığı mısrâlarında vatan, millet, mâbed, mukaddesât kavramları çerçevesinde, âileyi nasıl niteliyor bakınız:
Ne zehirli bir kucak; ne bir yük, ne gâile
Vatan kadar mukaddes, bir mâbeddir âile
Uzak kalmak ondan; hem fenâlık, hem zillet
Doğmuştur sînesinden çünkü asîl bir millet.
Cemâl Oğuz ÖCAL
Bir batılı düşünür şöyle diyor:
Âile, kralların bile giremediği bir kaledir. EMERSON
Gerçekten âile bir kaledir; daha doğrusu öyleydi bir zamanlar. Lâkin bu gün bu kale fethedilmiş durumdadır. Kapıları, pencereleri, hattâ bacaları da kapasanız uydulara engel olamıyorsunuz. Ekranlar duyguların da, düşüncelerin de mahremiyetini bozdu. Türkülerimize bile sinmiş olan;
A benim bahtı yârim; gönlümün tahtı yârim
Gözünde göz izi var, sana kim baktı yârim?
mısrâları, anlaşılabilirlik kapsamı dışında kalıyor artık!
Âile, toplumun çekirdeği ve özüdür. Onu tahrîbe yönelmiş her şey, toplumun tahrîbine yönelmiş demektir. S.BUTLER
Millî Şâirimiz de bunun farkında olduğu için, bir aydın sorumluluğuyla, uyarı mâhiyetinde olmak üzere o günün ilgili ve sorumlularına şöyle seslenmiştir:
“Âilî bir inkılâb olsun” diyen mey’ûs olur
Başka hiçbir şey kazanmaz, sâde bir deyyûs olur!
Çünkü “çıplak” inkılâbâtın rezâlettir sonu
Ey denî kundakçılar, biz sizde çok gördük onu!
Mehmet Âkif ERSOY
Üstad, bu günleri görse hangi kelimelerle seslenme ihtiyâcı duyardı acabâ? Yoksa, hep mi dili tutulurdu?
Son olarak, günümüz kanaat önderlerinden Üstad Osman Nûri TOPBAŞ’ın nasihatlerine yer verelim. Üstad, Dünyadaki Cennet: HUZURLU ÂİLE YUVASI adlı eserinde, âilenin sağlam olması için, onu kuran eşlerde bulunması gereken özelliklere vurgu yapıyor:
“Yine eskilerin “hüsn-i muâşeret” dedikleri, iyi geçinmek için iki tarafta da şu beş özellik bulunmalıdır:
1-Dindarlık, 2-Fazîlet, 3-Muhabbet, 4-Merhamet, 5-Sadâkât”
Bu sayılan kelimeler bile yaşamıyor artık. Tüm bunların mânâsından soyulmuş çıplak hâlleri var şu anda dillerde. Üstad, sözlerinin devâmında, önemini vurguladığı âilenin teşekkülü için yol gösterme yanında, duâ etmekden de geri durmuyor:
“Bütün dünyada âile yuvalarının ahlâksızlık, ihmal ve muhabbetsizlik depremleriyle yıkıldığı şu demlerde Rabbimiz, âilelerimizi sarsılmayacak kuvvet ve kudrette inşâ edebilmeyi ve yaşatabilmeyi cümlemize nasip buyursun! Hânelerimiz; muhabbet, huzur ve saâdet cenneti olsun! Bu cennetin son kapısı da, cemâlullâha vuslatın tecellî ettiği sonsuz cennete açılsın! Âmin…”
Bu duâya hangi Müslüman âmin demez ki?! Lâkin, yalnızca bunu yapmakla kalmıyalım; bu anlamda, bir âile danışma merkezi görevi yapacak olan bu büroların, maddî-mânevî problemlerle boğuşan âileler için gerçek bir hâcet kapısı niteliği taşıyacağının farkında olalım. Kendimizle birlikte çevremizdekileri de buralara yönlendirelim. Nerelere uğramıyoruz ki! Bir uğrak yerimiz, bir çevremiz, sohbet durağımız da burası, yâni ÂİLE İRŞAD ve REHBERLİK BÜROSU olsun.
Millete can veren hücreleri yenileme görevini yapacak ve vatanın, birlik-berâberlik ve dirliğimizin temellerine güç katacak olan ÂİLE İRŞAD ve REHBERLİK BÜROSU’nun Ordu’muz, yurdumuz ve hepimiz için hayırlı olmasını dileyerek sözlerimi bağlıyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
06.11.2008