Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2008, (MIZRAP 2008)
DEPRESYON DEĞİL; RESEPSİYON!
1922 defa okundu,

DEPRESYON DEĞİL; RESEPSİYON!

 

Aslında, “TESK Mİ, KESK Mİ?”, TESK’in Mİ, KESK’in Mİ?”,“TESK’in KESKİNİ!” , “TESK’in ARSLANI” veyâ “BİZİM ZÂLİMİMİZ ARSLANDIR!”, “EN BÜYÜK ARSLAN BİZİM ARSLAN!” ya da “KAHRAMAN ARSLAN!” gibi başlıklar atmak da mümkündü bu yazıya. “ÜZÜM YİYEN KİM, BAĞCIYI DÖVEN KİM?” Hepsi de uyuyordu ve biz de, tercihde zorlanmadık değil doğrusu.

Mâlum, geçen haftaya damgasını vuran bir hâdise var: Mümtaz’er TÜRKÖNE’nin, ZAMAN Gazetesi’nde yer alan ve Ordu’daki Cumhûriyet Resepsiyonu’na da atıfta bulunulan HERKESİN CUMHÛRİYET’İ adlı yazısı.

 3 Kasım Pazartesi günkü yazıdan bâzı cümleler şöyle:

“29 Ekim Cumhûriyet Bayramı münâsebetiyle, “Cumhûriyet ne zaman herkesin olacak?” başlığıyla bir yazı yazmıştım. Bu yazıya gelen yorumların okunmasını yazıdan daha çok öneririm.

Benim söylediğim, hepimizin bildiği basit bir şeydi. Cumhûriyet erdemdi, ama bir türlü halkın hissesine bu erdemden bir pay düşmüyordu. Cumhûriyet birilerine âitti ve bu birileri, oluşturdukları tekelle kimseyi Cumhûriyet’in yanına yaklaştırmıyordu.”

“Cumhûriyet Bayramı kutlamalarından aladığım tek şey var. Birileri kafamıza vura vura bizi terbiye ediyor. “Terbiye” kelimesini üzerine basa basa kullanıyorum. Bize bu terbiye yoluyla, neden herkesin Cumhûriyet’ten uzak durması, sahiplerine saygı göstermesi gerektiği anlatılıyor. O kadar sahtelik, o kadar klişe sadece yabancılaştırmaya yarar.

Ordu valisinin köylüleri de dâvet ettiği Cumhuriyet resepsiyonu, bu yabancılaşmanın eksiksiz bir karikatürü oldu. Elinde şarap kadehi tutan iki köylünün yüzündeki şaşkın ifâde, aslında 85 yıllık maceranın özeti… demek ki Cumhuriyet sadece resepsiyonlarda kutlanabilir. Onun ölçüsü de elinizde şarap (veya rakı) kadehi, ayakta poz vermektir…”

“Galiba Cumhuriyet’in özü de bu resepsiyonlar. Sadece seçkinlerin, ileri gelenlerin, imtiyazlıların katıldığı Cumhuriyet resepsiyonları. Ordu’daki fotoğraf bize aykırılığı anlatan bir karikatürden ibaret.

Bu sahteliğin, bu mesafenin, bu yabancılığın olduğu bir ülkeden hangi sorunu çözmesini, hangi başarıyı göstermesini beklersiniz?”

Yazının, özde anlatmak istediği belli. Cumhûriyet resepsiyonlarının kimseyi dışlamadan, herkesi kucaklayan, milletin tüm kesimlerine aynı mesâfede duran bir formata sâhip olması gerektiği vurgulanmaya çalışılıyor. Yazar, öteden beri gelen teâmülden aldığı hızla düşüncelerini çalakalem dile getirirken, önüne düşen Ordu fotoğrafını yanlış okuyor. Öyle ki, 85 yıllık resepsiyon gelenekleri hüsnüzan göstermesine fırsat vermiyor. Yazar burada, suçladıklarının tavırlarına benzeyen şekliyle fildişi kuleden değerlendirmeler yapıyor.

Her şeye rağmen yazar burada hatâlı. Bunu kabul etmek gerekir. Kızı milletvekili. Sonra, gazetenin Ordu temsilciliği var. Konuyu ânında araştırabilirdi. Nerden bakılırsa bakılsın, gelinen nokta ve ortaya çıkan tablo hoş değil. Nitekim, Ordu’nun arslanları da tepkilerini koymakta gecikmediler:

GRAND TESK HOTEL Yönetim Kurulu imzasıyla kaleme alınan ve yazarı, “bir bardak meyve suyu ve kolada fırtına çıkartma çabası”ndan dolayı kınayan bir BASIN DUYURUSU yayınlandı. Tüm basın-yayın câmiasına ulaştırılan duyuruda;

“Keşke hayatında ilk defa Cumhuriyet Resepsiyonu’na katılan ve bundan sonra katılabilecek çiftçilere de cesaret verecek olan davranışı baltalamasaydı.” denilen cümleler aslında yazarın söylemek istediğiyle örtüşüyordu. Ancak, duyurunun devâmında;

“Cumhuriyet ne zaman herkesin olacak” diye yazılar yazarken, Ordu’da valiliğin girişimi sonucu herkesin çağrıldığı resepsiyon hakkında olumsuz fikir beyan edilmesini SAÇMALIK olarak değerlendiriyoruz. Yazarın amacının, üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu ortaya çıkmıştır.”

Asıl kükreme, duyurunun son bölümünde. Sadece yazar dövülmekle kalınmıyor, fırsat bu fırsat kabîlinden, ilk dönem tek parti CHP’si tarzında, tüm onun gibi düşünenler ülke dışına itiliyor:

“Türkiye’nin tamâmında, Ordu’lu çiftçilerin resepsiyona katılması ayakta alkışlanırken, Cumhuriyet kutlamalarını kabullenemeyen ve zoruna giden Mümtaz’er TÜRKÖNE’ye selam olsun. Biz ülke olarak onun gibi düşünenlerden değiliz. Valiliğimizin almış olduğu ve uyguladığı kararın sonuna kadar destekçisiyiz.

Kamuoyunun bilgisine arz olunur.”  GRAND TESK HOTEL Yönetim Kurulu

İlgililerin tutumu tebrîke şâyan. Duyarlılık güzel. Fakat, yazarın Cumhuriyet kutlamalarını kabullenemediği, hattâ zoruna gittiği nereden çıkarılıyor? Ayrıca, kendilerini “ülke” olarak görüp, istemediklerini dışarıda bırakma hakkını kim veriyor onlara?

Yazarın tavrını ben de onaylamıyorum. Onun yaptığının da varsayımlara göre ahkam kesmekten öteye geçmediğini düşünüyorum. Ancak, bizim yaptığımızın da, tenkit ettiğimiz tavırdan geri kalır yanı olmadığının görülmesini istiyorum. Hattâ, sanki birilerinin içinde bir birikim, bir dert varmış da, böyle bir olayı bekliyormuş; fırsat gelince de eteğinde ne varsa dökmüş kabîlinden bir uslûp var gibi ortada. Peki sizce, bu BASIN DUYURUSU’nda üzüm mü yeniliyor, yoksa bağcı mı dövülüyor? Bence, bağcı dövülmekle kalınmıyor, aynı zamanda, âilesi, çevresi ve tüm sevenleriyle berâber ülke dışına çıkarılıyor bir bakıma!

“TESK Mİ, KESK Mİ?” derken bir sendikal tarafgirlik türü hırçınlığı ifâde etmeye çalışıyoruz. “TESK’in Mİ, KESK’in Mİ?” başlığıyla da, teskin, yâni sakinleştirme mi, yoksa keskinleştirme mi ikilemine dikkât çekiyoruz. “BİZİM ZÂLİMİMİZ ARSLANDIR!”la da, “el bize zulmederse zâlim olur, ama bizimkiler yaparsa arslan olur!” çelişkisini gözler önüne sermeye çalıştık. Bir nevî değil, aynen ÇİFTE STANDARD yâni!

Herkesin birbirini kendi cumhûriyeti ile dövmeye çalıştığı bir cumhûriyette hiçbir bağcının ağız tadıyla üzüm yiyemeyeceği, hazırlarının da elden gideceği bilinmeli. Herkesin olduğu gibi, cumhûriyetin de hüsnüzanna ihtiyâcı var. Yazar fotoğrafa, fotoğrafçılar da yazara önyargıyla bakmasaydı ortada her hangi bir nizâ sözkonusu olmayacaktı. Gül gibi geçinilip gidilecekti.

İnşâllâh, birbirimize tahammülü öğreneceğiz. Ufak hatâları, -sebebini ve birbirimizi anlamaya çalışmadan- kılıç-kalkan meydana atılma vesîlesi yapmayacağız. Özellikle birbirimize karşı sâkin olacağız, soğukkanlı olacağız.

Sözün özü, fikirler örtüşmese de, kardeşler olarak kucaklaşmayı becerebilmeliyiz. “Biz” olmanın, birlik olmanın, düşmanlara karşı diri, güçlü ve caydırıcı olmanın başka yolu yok. Ordu ölçeğinden, yurdun herkesine ve her kesimine sevgi ve saygıyla arz olunur ves’selâm…

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

            09.11.2008