Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2009, (MIZRAP 2009)
HALKTAN BİRİ, SEVGİLİ SEYİT TORUN ERGENEKONU SAVUNMAK ZORUNDA MI?
1375 defa okundu,

Haberin kaynağı Anadolu Ajansı.Yer; Ayışığı Düğün Salonu. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Uğur MUMCU’yu anma programı var. Mikrofonda Seyit TORUN: 

“Türkiye, Uğur MUMCU’nun kalemine her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçmektedir. Türk halkı da başta “Ergenekon” soruşturması olmak üzere sonucunu bilmediği birçok olayı yaşamakta ve görmektedir. İçinde bulunduğumuz bu dönemde Türkiye’nin Uğur MUMCU gibi insanlara ne denli ihtiyaç duyduğu bir kez daha açıkça hissedilmektedir. Gerçekten, Uğur MUMCU’nun bu ülkeye kattığı değer çok fazlaydı.”

Buraya kadar her şey normâl. Biz de öyle düşünüyoruz. Ordu halkının, oy versin vermesin saygı duyup sevgi beslediği, polemiklerden hep uzak kala gelmiş olduğu kabul edilen Seyit TORUN Bey’e de bu cümleler yakışırdı zâten. Ama, sözlerinin devâmında kendi partisinden çok Deniz BAYKAL’ın görüşlerini yansıtacak şekilde cümlelerle karşılaşıyor, DSP farkını göremiyor, hayretler ediyorsunuz. İşte o cümleler: 

 “Şu anda bu ülkede korku imparatorluğu yaratılmaya çalışılmaktadır. İnsanlar 2-3 kişi bir araya gelerek sohbet etmekten çekinir hâle gelmişlerdir. Bağımsızlığın, düşünce özgürlüğünün olduğu ülkemizde, düşünürken bile kendi düşüncelerimizi zaman zaman sorgular hâle geldik.”

Evet, fikirdir, saygı duyulur. Ancak, sayın başkan bu sözleriyle 28 Şubat dönemindeki muhâfazakâr vatandaşların durumunu îzâha çalışıyor olmalı. Şu anda normâl vatandaş için hiç bir problem söz konusu değil. Yalnızca suçu olanlar tedirgin.

Sayın başkanımıza ne oluyor, neden kaygı duyuyor ve yâ böyle bir konuya neden girme ihtiyâcı duyuyor, doğrusu çok merak ediyorum. Hele hele şu seçim öncesinde bu konunun sayın başkanımıza ne kazandıracağını da uzun uzun düşünmekten alamadım kendimi.

Şu anda yargının yaptığı, Uğur MUMCU gibi aydınları kimlerin ortadan kaldırdığını bulmak ve suçluları cezâlandırmak. Sayın Uğur MUMCU’nun ozaman yapmak istediğini şimdi savcılar yapmaya çalışıyorlar işte!

Bu ve benzeri olayları yaparak halkı tedirgin edenler, siyâseti etkileyerek demokratik gelişmeleri rayından çıkaranlar kimler?

Bunca fâili meçhûl olay var. Yargı, tek parti iktidarından aldığı güçle işlevini yerine getirmeye çalışıyor. Mesele kısaca bu. Hangi suçsuz insana ne yapılmış ki?

Peki, böyle işlerle uzaktan yakından hiç ilgisi olamayacak, halkıyla iç içe insanlara ne oluyor ki, böyle gereksiz açıklamalara ihtiyaç duyuyorlar, anlamak güç!

Hem, bunlar mesnetsiz şeyler olsa, Askeriye’nin bu işlemlere ve sorgulamalara müsâde edebileceğini, mensuplarının kılına dokundurtturacağını siz düşünebiliyor musunuz?

Sayın Seyit TORUN dâimâ halkla iç içedir. Dürüsttür. Güler yüzlüdür. Mesleğini, hangi okulu bitirdiğini, nerde okuduğunu bilen yoktur. İşin o tarafı insanları hiç ilgilendirmez çünkü. İnsandır ya, yeter de artar bile.

Geçen dönem, CHP onu listesine almadığı için mağdur olarak algılanmış, halk onu kendinden birisi olarak sâhiplenmiş. Hasbelkader girmek durumunda kaldığı partisi sıfırı tüketse bile Seyit TORUN dimdik ayakta. Tüm avantajına rağmen, iktidar partisinin bile önündeki en büyük rakip o gözüküyor.

Kısaca, Seyit TORUN, Seyit TORUN işte. Halkın ona karşı plâtonik, yâni sorgusuz-suâlsiz bir aşkı var. Boşuna dememişler; “Aşkın gözü kördür!” diye. Vatandaş sevmiş bir kere. Sevgilere ambargo koyamazsınız. Zîrâ, “gönül ferman dinlemez!”

Ama aşk, sâdece halkın gözünü değil herkesin gözünü kör edebiliyor. Aşk da zâten sınır tanımadığı, büyük-küçük dinlemediği için aşk. Sultanları bile kul, köle yaptığı için aşk! Farkı orada. İşte halkın Seyit TORUN’u bu: Beş vakit namazını kılar. Hiç cenâze kaçırmaz. Tüm hacıları ayrı ayrı uğurlar. İnsanların gözü arar onu her mecliste. Çünkü alıştırmıştır.

Ama gelin görün ki, netîcede DSP’lidir. Körle yatan şaşı kalkar hesâbı son günlerde güler yüzünün arkasındaki ciddiyet plâtformlarının kapılarını araladı yukarıdaki sözleriyle. Dayanamadı. Durduğu yerde duramadı.

Yine de ETÖ demiyorum; Ergenekoncuların dindarlara neler çektirdiğini, okullarda namaz kılan yavrularımız, üniversitelere örtülü girmek isteyen kızlarımız için ne dolaplar çevirdiklerini, en iyimser uygulamayla iknâ odaları kurduklarını, memlekette fiilî olanlar bir yana, psikolojik terör estirdiklerini görmemiş gibi davranıyor sayın başkan.

Halkın Seyit TORUN’una bu yakışmadı bana göre. Kendisi nasıl değerlendirirse değerlendirsin. Sözlerimi yalnızca samîmiyet için söylüyorum. İyiler neyin peşinde koştuklarını, kimin ekmeğine yağ sürdüklerini iyi düşünmeliler diye hatırlatmayı bir kardeşlik borcu olarak görüyorum.

Peki, böyle yapmaya, buna mecbur muydu? Demek ki mecburdu! Çünkü huy diye bir şey var. Meşrep var. Âidiyet var! Atalarımız boşuna mı söylemişler, “Huylu huyundan vaz geçmez!”, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!” diye?

Soruşturmaların sonucunu bekleyebilseydi hiç olmazsa, ya da seçimden sonraya bırakabilseydi değerlendirmelerini. Ama, olamıyor işte. Çünkü huyu bırakmıyor, çevresi bırakmıyor, partisi bırakmıyor.

Son olarak, Ahmed b. Hanbel’in sözüne bakıyoruz: “Bir dağın yer değiştirdiğini işitirseniz inanın, fakat bir adamın huyunda bir değişiklik olduğuna inanmayın. Çünkü insan, hangi tabiatta yaratıldıysa ona uyar!”

Takdîri sizlere bırakıyorum ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

28.01.2009