Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2009, (MIZRAP 2009)
MUSTAFA KÖKSALIN ARILARI
1173 defa okundu,

Bu ismi çoğunuz tanırsınız sanırım. Kendisi öğretmen emeklisi.

Asilzâde. Şehirli. Yakışıklı ve hep şık. Ne giyse yakışıyor, yakıştırıyor.

Bundan dolayı olacak “Artist Mustafa” diye mâruf. Çok mütevâzı.

Köylüsü-kentlisi, fakiri-zengini, küçüğü-büyüğü, yaşlısı-genci; herkesle barışık.

Kendisini tâ ilkokul yıllarından tanıyorum. Ev olarak aynı mahalledeydik.

Şarkiye’de, Bülbülderesi kenarında ve sâhil köprüsüne yakın bir yerdeydik.

Köyde oturmamıza rağmen annem-babam çarşıda okumamı istemişlerdi.

İlkokul 3. sınıfı akrabalarda kalmak sûretiyle Güzelordu’da okudum.

Hocam, rahmetli Hüseyin AKTÜRK Bey’di. Çok beyefendi bir insandı.

Cenâzesinde bulunmak da nasîp oldu. Rabbim taksîrâtını afveylesin.

GÂVUR BÜKÜ OBASI

Mustafa Bey’lerle, evlerinde kaldığım babamın amcası giller yakındılar.

Âile dostu ve komşu olarak geliş-gidiş yapılıyordu. Çocuklar da arkadaştılar.

Dolayısıyla biz de tanışıyorduk. Bu yaylada da sürdü. Özellikle kurslarda.

Yayla dediğim Çambaşı. Onlar da hemen yanı başındaki bir obadaydılar.

Kurs Hocamız, benim aynı zamanda dayım olan İbrâhim YÜKSEL Bey’di.

Mustafa Bey’in âilesi çocuklarının dînini öğrenmesini çok istiyorlardı.

O zamanların Mustafa’sının her gün kursa gidip gelmesinden memnundular.

Bâzen âilesi Hocaları dâvet ederlerdi, daha bir kaynaşma olsun diye herhâlde.

Ben de dayımla birlikte onların obasına gittiğimi hatırlıyorum bir defâsında.

İRFAN KİTABEVİ

Daha sonraki yıllarda, İmam-Hatip Okulu’nda okurken karşılaştığımız olurdu.

Bir ara O, rahmetli Cemil KARADEMİR Ağabey’le berâber kitabevi açmıştı.

Şimdiki Özkök Market binâsı, o zamanlar sinemaydı; Konak Sineması.

Bizim, özellikle akşam 6 matinesinde yabancı filimler için takıldığımız yer.

002 Yavru ile Kâtip film serîsinin hiç birini kaçırmadığımızı söyleyebilirim.

Bu sinemanın pasajındaydı kitabevi. Küçük bir yer. Ama adı güzel: İRFAN!

Mustafa KÖKSAL, hem şehirli, hem artist, hem zengin. Hem de bu isim.

O zamanlar için bu isim çok daha anlamlıydı. Ordu’nun durumu belli çünkü.

Hâlâ da, muhâfazakâr kavramlar ve söylemler iğreti durmuyor mu üzerinde?

ASKERLİK DERSİ

Seneler geçti. Yüksek okul eğitimleri bitti. Görevler başladı.

Dönüp dolaşıp Ordu’ya geldiğimizde onunla aynı çatı altında buluştuk yine.

Ordu İmam-Hatip Lisesi’nde uzun yıllar berâber çalıştık. Yine bir aradaydık.

Yayladaki Kur’an Kursu Hocamız İbrâhim YÜKSEL Bey de bizlerleydi.

Mustafa yine aynı Mustafa’ydı. Sempatik, alçakgönüllü, sanatkâr rûhlu ve cesur.

Cesur diyorum, çünkü, bizim askerî üniformalı Millî Güvenlik öğretmenleriyle

merhabalaşmaya bile çekindiğimiz mâlum nâzik dönemlerde

o dikine dikine tartışıp, düşüncelerini açıkça yüzlerine haykırabiliyordu.

Bunu biraz da deliliğinden ya da artistliğinden mi yapıyordu, bilemiyorum!

AĞITÇI EKİBİ

İki de bir de artist diyoruz ya, boşuna değil. Çok güzel roller de kesiyor çünkü.

Mukallitlikler yapıyor. Uçarılaşıyor. Ona bir hava geliyor; bambaşka biri oluyor.

Meselâ birgün, “mevlid ekibi gibi biz de cenâze uğurlama ekibi kuralım!” dedi.

Bir ağlama, ağlatma edebiyâtı yaptı, bir diller döktü ki örneğini görmemişsinizdir.

Sorduğumuzda bu ağıtları alevî kültürü geleneğinden devşirdiğini söylemişti.

Bir gün baktık, koskoca bir kartona okulun bütün personelinin karikatürünü çizmiş.

Okulu bir kervan olarak tasarlayıp, herkesi özelliklerine göre bir tarafa resmetmiş.

O albümvârî resim çerçevelenip, yıllarca süsledi öğretmenler odasını.

Kendisi olmadığı günlerde bile bakanlara tebessüm ettirdi çizgileriyle.

O bulunduğu yeri hareketlendirir ve neşelendirirdi. Hep de başrollerde olurdu.

Boşuna artist’e çıkmamıştır adı, sizin anlayacağınız.

Bu özelliği hâlâ da devam ediyor.

ÇİZER Mİ, ÇİZMEZ Mİ?

Kamuoyu onu daha çok sporla ilgisi, bu anlamda çabaları ve yazarlığıyla tanıyor.

Yazarlığı yanında çizerliği de var belirttiğimiz gibi. Geçenlerde yanına gitmiştim.

AkParti binâsına yakın bir yerde, bir özel eğitim kurumunda müdürlük yapıyor.

Bu defâ listede hanımının ismini görünce, hayırlı olsuna uğradım bürosuna.

Daha iki gün önce epey oturmuştuk, hiç konusu olmamıştı.

Meğer, hanımı ta Sağra’da çalıştığı yıllardan tanışıyormuş Bahar hanımla.

Özel dâvet ve 20 yıldır çalıştığı müessesenin izin ve ısrârıyla olmuş iş.

Mustafa KÖKSAL Bey’e, geçen gün benim için çizdiği karikatürü sordum.

“Sana vermiştim ya!” dedi. Ben ise aldığımı hatırlamıyordum. Her neyse…

“Yeni neler var, bir bakayım” dedim. Biraz duraksadı ve şöyle bir baktı.

Sonra, “Artık çizmek yok!” dedi hafiften, espriyle karışık! Şaşırdım.

Son çizdiklerinden birini uzatarak; “Şuna bak!” dedi tebessümle. Baktım.

AkParti KARİKATÜRÜ

Ortada bir AkParti binâsı. Çevresini arılar kuşatmış, vızılcık atıyorlar.

Ampuller kelebek olmuş, binâya girmek istiyorlar ama, nâfile!

Vatandaş öteden sesleniyor: Ohoo, n’oluyor yâhû, vay vay vay! Diye.

Anlatılmak istenen mâlum: AkParti’nin ANAP’laştığı îmâ ediliyor.

Ama bunda ne bir anormâllik vardı, ne de gizlenecek bir durum.

ANAP’ı ANAP yapan meşhur DÖRT EĞİLİM değil miydi?

Peki bunun ne zararı olmuştu? Hattâ çok çok faydası olmamış mıydı?

Değişik görüşler bir potada kaynaşmış, aynı gâyede buluşmamışlar mıydı?

Bunun sosyâl barışa ve ülke kalkınmasına katkıları inkâr edilebilir miydi?

Ülkeyi kamplara bölmek isteyenlerin oyunları bozulmamış mıydı böylece?

MUSTAFA BEY NECİ?

Mâlum, Mustafa Bey ülkücü bir arkadaştır. Dolayısıyla MHP’li olması gerekir.

Şimdi bu, bir bakıyoruz ANAP’lıydı. O zamanlar hep öyleydi insanlar. Bizler de.

Asker sopasını gören mevziini sûretâ terk edip harc-ı âlem bir noktada toplanıyordu.

Bizim taraf, kimi KEÇECİLER, kimi N.K.Zeybek tarîkiyle aynı çatı altındaydı.

ANAP gitti, DYP öne çıkmaya başladı. Baktık Mustafa Bey onlarla da barışık!

-         Hayr’ola Mustafa Bey, n’oluyor? Şimdi de DYP mi?

-         Değil ama, olabilir de! Neden olmasın? Onlar da arkadaşım! Hem, ben ülkücüyüm. Ülkücülüğün menfaati neredeyse ben de oradayım.  Bugün buradadır, yarın başka yerde olabilir!

O zamanlar için böyle şeyler yadırganıyor, fikir haysiyetine mugâyir kabul ediliyordu. Ama bu gün gâyet doğallaştı. Mustafa Bey’in o zamanlar, belki de öylesine serdettiği bu yaklaşımlar günümüz siyâsetinin ana esprisi hâline geldi. Hepimiz de artık büyük ölçüde böyleyiz! Nereden nereye? Belki böyle durumlar için söylememişti ama, ne demişti şâir:

Zamanla nasıl değişiyor insan;

Hangi resmime baksam ben değilim

İşte öyle bir şey. Her neyse…

Dün, son uğrayışımda karikatürleri yeniden görmek istedim. Aradı, bulamadı. Gazeteye sordu. Benim için çizdiği de dahil oraya göndermiş. Arzu edildiği takdirde, Ordu Kent gazetesi ya da web sitesinde görebileceğini sanıyorum.

MEĞER, BİZ NEYMİŞİZ?!

Evet, sevgili okuyucular. Daha önceki yazımda bir vesîleyle aklıma gelen bu isim onca özetlememe rağmen buraya taşarak, bırakın paragrafı, bir yazı boyutunu da kat kat aştı. Demek ki, öylesine yaşadığımız tanışıklıkların derin boyutları olabiliyor. Ne dostlukmuş meğer. Hiçbir şey basit değil. Hele arkadaşlıklar, kardeşlikler; çok çok önemsenmeye değer.

Mustafa Bey iyi bir arkadaş. Hanımı da,  Ayşe Bahar hanımın listesinde. Kazandıkları takdirde Uğurcan Hanım’ın Başkan yardımcısı olma şansı çok yüksek.

İsâbetli bir seçim.  İnşâllâh, Ordu halkının teveccühüyle başarılı olup tüm kadro birlikte, yepyeni bir ruh ve coşkuyla, elele, gönül gönüle, güzel Ordu’muza güzel güzel hizmet ederler. Mustafa Bey gibi bizler de hep birlikte kıvançla izleriz.

Bizleri utandırmayacaklarını düşünüyor, onlara güveniyoruz.

Ve de, başarılarına duâcıyız ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

17.02.2009