ORDU’YA BİR-KAÇ YAHÛDÎ
Sevgili okurlar. Öncelikle, Cumâ bayramınız mübârek olsun.
Bugününüz dününüzden daha güzel ve hayırlı olsun inşâllâh.
Yerel seçimler dolayısıyla yakayı ve de köşeyi siyâsete kaptırdık.
Neredeyse kendimizi ve de asıl meselelerimizi unutur gibi olduk.
Gerçi siyâset de asıl meselelerimizdendir.
Çünkü bizleri temsil edenler, netîcede bizlerin aynalarıdır.
Aslında birilerini seçerken, kendimizi seçtiğimizi unutuyoruz.
“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!”
Başımıza sorumlu seçerken, tüm şehir ve gelecek adına bizzat kendimizin
büyük bir yük ve sorumluluğun altına girdiğimizin farkında değiliz.
Oy verip koy vermekle meselenin bitmeyeceğini, sorumluluk faturasının
dönüp-dolaşıp, netîcede bize kesileceğini düşünemiyoruz.
Tercihlerimizi belirleyen kriterler çok farklı gibi gözüküyor.
Bugünlerde siyâsete iyiden iyiye odaklanmamızın altında yatan sebep,
şuur altında yatan, bu anlamda duyduğumuz kaygı ve duyarlılıktır belki de.
Bu anlamda ve bu bağlamda sözü daha fazla uzatmadan
pazartesi günü Hürriyet’de okuduğum bir köşe yazısından bir bölümü,
yazarın diyalogla ilgili gerekçeleri ve ön açıklamalarını da atlamadan
konumuz ve gündemimiz bağlamında sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bir Yahudi ailesiyle akşam yemeği
"ANTİSEMİTİZM" girdabında çırpınan "muhafazakar" okurlar için küçük bir uyarı:
Başlığı okuyup, "Yahudi ailesiyle yemek ha!" diye homurdanarak bana laf çakmadan önce...
Lütfen şu iki cümleyi bir okuyun:
"Yemek yediğimiz Yahudi ailesinin reisi Bensiyon Pinto'nun Tayyipçiliği, belki sizin Tayyipçiliğinizden bile fazladır... Ayrıca Pinto'nun Tayyip Bey'le olan irtibatı, bendenizle olan irtibatından daha kavidir..."
Tamam... Şimdi istediğiniz kadar laf çakabilirsiniz...
* * *
Nişantaşı'nda bir İtalyan restoranı...
Türk Musevi Cemaati'nin Onursal Başkanı Bensiyon Pinto, eşi, iki oğlu ve iki gelini ile birlikte büyük bir masanın etrafında toplandık. Her daim aşırı iyimser Bensiyon Bey'in riyasetinde teklifsiz tekellüfsüz bir muhabbet başladı... Bazen hep bir ağızdan konuştuk... Bazen birbirimize takıldık... Bazen hayli gürültücü olduk...
Bu yemekten benim çıkardığım sonuç şudur:
Nişantaşı'nda bir İtalyan restoranında sıradan bir Müslüman ailesiyle yemek yemek ile bir Yahudi ailesiyle yemek yemek arasında soğan zarı kadar fark vardır...
* * *
Ne mi konuştuk? Şu türden şeyler:
Bensiyon Bey'den bir askerlik hatırası... 6-7 Eylül'de Bensiyon Bey'in eşi Eti Hanım ne yapıyordu? Musevi cemaatinin lisesi... İmam-hatip liseleri... İsrail seçimleri... Kim hangi yazardan hoşlanıyor? Ekonomik kriz geliyor mu? Yahudi yemekleri... Köşe yazarlarının kendine özgü sorunları... Torun sahibi olmak... İşçinin hakkını alın teri kurumadan verme meselesi... Dünyada yükselen dindarlık... En iyi pizza nerede yenir? Nişantaşı eskiden nasıldı?
* * *
Ertesi gün... İki şey kalmış bende: İyi ve güzel insanlarla buluşmanın dimağda bıraktığı lezzet ve Bensiyon Pinto'dan iki anı... O iki anıyı Pinto'nun dilinden takdim ediyorum:
BİRİNCİ ANI - Eşimle Ortaköy'de bir restoranda yemek yiyoruz... Ezan okunmaya başladı... Ben ezana çok saygılıyımdır... Hemen konuşmayı kestik... Ayaklarımı indirdim... Saygılı bir şekilde dinlemeye başladım... Fakat yan masada ezan sesi duyulunca kasten seslerini daha da arttıranlar vardı... Canım sıkıldı... Onları uyardım... Saygılı olmaları gerektiğini söyledim... Biraz tartıştık... Benim Yahudi olduğumu öğrenince utanıp "haklısınız" dediler.
İKİNCİ ANI - 1950'li yılların başında Kuledibi'nde sinagog sayısı çok fazlaydı... O dönem o semtte oturan babam ve birkaç Yahudi arkadaşı, "Buraya bir cami lazım" diyerek cami yaptırdılar... Camiye atanan imamla da dost oldular... 6-7 Eylül günlerinde bizim evi yakıp yıkmaya gelenlere engel olan kişi o imamdır... O imamla ailecek dostluğumuz hep sürmüştür... O imamın oğlu, şimdi İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Park ve Bahçeler Müdürü olarak görev yapıyor.” (Ahmet HAKAN, Hürriyet 16.02.2009)
GÖNÜL NOTLARI
Bunlar nâdir örnekler elbette. Gayr-i Müslimler arasında böylesi az çıkar.
Peki ya müslümanlar arasında çok mu çıkar acabâ?
Çok çıkıyorsa, Ordu’ya neden uğramıyorlar da teğet geçiyorlar öyleyse?
Neden DOĞAKENT, KUĞUKENT gibi ilçe çapında sitelerimiz,
bir çok ilden daha büyük boyuttaki semt ve bölgelerimiz câmisiz?
Bence bu ve benzeri sosyâl konular, ev ya da büro toplantılarında
mahalle gezilerinde sorulup dillendirilerek gündeme taşınmalı.
Bizim gündemimizde olmayan şey kimsenin gündeminde olmaz çünkü.
Bu güzel şehrin, “Buraya bir câmi lâzım!” diye gönül notları düşecek
sonra da işin peşine samîmiyetle düşecek kahramanlara ihtiyâcı var.
Şehirden daha önce bizim ihtiyâcımız var. Çünkü bu bir sorumluluktur.
Bu duygularla, yukardaki örnek alınacak anıları idrâklerinize sunuyor,
seçimin, her konuda olduğu gibi bu anlamda da yeni bir ruh getirmesini
bizi kültür ve medeniyet iklimimize götürmesini diliyoruz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
19.02.2009