Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2009, (MIZRAP 2009)
ELVEDÂ RUMELİ, MERHABÂ TÜRKİYE
1173 defa okundu,

ELVEDÂ RUMELİ, MERHABÂ TÜRKİYE!

 

            Mâlum, bu başlık televizyon kanallarımızdan birinde sürüp giden bir dizi adı. Eğer söylemek gerekirse televizyonla her hangi bir göbek bağım söz konusu değil. Elbetteki dargınlık anlamına gelmiyor bu. Hattâ eskilerde çok can-ciğerdik. En sondaki “LÜTFEN TELEVİZYONUNUZU KAPATMAYI UNUTMAYINIZ!” yazısını görmeden yakasını bırakmıyorduk. Daha doğrusu o bizim yakamızı bırakıyordu da uyuma fırsatı buluyorduk. Kaldı ki bu gün inancımıza, örfümüze, kültürümüze dost onlarca kanal var elhâmdülillâh. Ancak, artık kanıksadık mı her neyse, televizyona dâir her hangi bir tutku söz konusu değil. Hele hele dizilerle hiç ünsiyetimiz yok. Yalnız ikisi var ki denk gelirsem izlemek isterim. Birisi TEK TÜRKİYE, diğeri de ELVEDÂ RUMELİ.

              Her iki dizide de hikayeler güzel. Senaryolar da güzel, vermek istedikleri mesaj da. Biri doğudan sarmaya çalışıyor kaşınmak istenen yaraları, diğeri batıdan. Ayrılıklarımızın hikâyesi işlenirken, aslında hep bir olduğumuz; Tek Türkiye, Tek Yürek, Tek Millet olduğumuz vurgulanmaya çalışılıyor. Tek Türkiye, doğumuzu daha da balkanlaştırmak isteyenlere fırsat vermeme gayretinde. ELVEDÂ RUMELİ de, elvedâ demeyi mârifet sayanların sebep olduğu hasârete dikkât çekerek bizlerin dikkâtini târihimize, geleceğimize ve birlik-berâberliğimize yoğunlaştırıyor.

ELVEDÂ RUMELİ’nin İNTERNET sitesine girdiğimizde, diziyle ilgili bol ve aydınlatıcı bilgiler buluyoruz. Ayrıca gelen olumlu tepkileri duygulanarak okuyoruz. Çünkü çoğunluk, diziyi izlerken yaşadıkları göz yaşı sağanağına vurgu yapıyorlar.

       Konu, geçtiğimiz yüzyıl başlarında, 1900’lü yıllarda Osmanlı’nın yönetiminde olan Makedonya’da geçen; fakir bir baba RÂMİZ ve kızlarının hikayesi çerçevesinde şekilleniyor. Hikâyeden öte dizi, film tekniği, seçilen mekânlar, yöreler, ev ve köy karakterleri, insanlık ve komşuluk ilişkileri, farklı ırk ve dinlerden insanların yaşadığı doğal birlik ortamı zengin bir panorama ile sunulmuş. Hikâye içine serpiştirilen hikâyeler, enstanteneler, karakter kişilikler ve konuşma şekilleri de çok güzel verilmiş,  dolayısıyla, geçmişten geleceğe mîras kalacak özgün bir eser çıkmış ortaya.
       Kahramanlarımız, Manastır’ın Pürşıçan köyünde yaşarlar. Osmanlı’nın  son demleridir. Balkan topraklarında iç karışıklar başlamış; Makedonya’da ayrılıkçıların çıkardığı huzursuzluk yavaş yavaş artmakta ve yakın gelecekte patlak verecek büyük olayların sinyallerini vermektedir. Bir yandan İttihatçiler Abdülhamit’e karşı örgütlenmekte ve Osmanlı yönetimine muhalefet etmektedir. Dünya ve dolayısıyla Makedonya büyük bir hızla değişmektedir. Kargaşalar, ayrılıklar, anarşi, güvensizlik. Yabancı devletlerin kışkırtmasıyla bugünkü PKK misâli çeteler ve komitacılar birlik-berâberlik ve barış ortamını bozuyorlar.

            Alex, hristiyan bir delikanlıdır. Sütçü Râmiz’in küçük kızını, sonradan Müslüman da olmasına rağmen çok uğraşarak, o zamanların örfü gereği her şeyi göze aldığı uzun mücâdeleler sonunda alabilmiştir. Evlilik kaçma yoluyla olmuş, baba bir türlü kabullenememiştir. Ancak, toplumda meydana gelen sıkıntılı süreçler hasreti yoğunlaştırıp, insanlar da duruma alışınca iş normale binmiş ve baba kız barışmışlardır.

Damatlar, kızlar, torunlar; çok güzel, doğal bir hayat sürüp gitmektedir Pürsıçan kasabasında. Ancak, günbegün bu ortam daha da bozulmaktadır. Çeteler Müslüman Türk  köylerine baskın yaparak katliamlara girişmektedirler. Komplolar, suikastlar, hırsızlık ve yağmalar alıp-gitmeye başlamıştır başını.

İşte Alex ise yaralı hâldeki çeteci yeğeni yüzünden sıkıntılıdır. Çocuk ölmüştür. Alex, Baytar dedesiyle birlikte tabutun başındadır. Dede hristiyandır. Ölen torun da. Hepsi de çok üzgündür. Alex iki gözü iki çeşme, duygularını şöyle ifâde eder dedesinin yanında:

-         Dede, yeğen gitti işte! İyi çocuktu! Beynini yıkadılar.

-         Biz Osmanlı değil miyiz he dede?

-         Osmanlıyız Allâh’a şükür!

      Uzun uzun düşünür Alex ve sözlerine devam eder:

-         Bundan sonra dede, artık Osmanlı yok! Türk var, Makedon var, Bulgar var, Rumen var, Arnavut var; ama artık Osmanlı yok! 100 sene kadar evvel Avrupa’da çok krallıklar var idi. Ne oldu? Fransız birliği kuruldu, İtalyan birliği kuruldu. Fransızlar Fransa’da, İtalyanlar İtalya’da yaşıyor artık.

-         Sen söylerdin ya hep; büyük emperyâl devletler karıştırıyor ortalığı!

-         Evet dede. Onlar çoktan yaptılar yapacaklarını. İşte bak; daha çocuk idi o.

      Gitti okusun, adam olsun. Onun ne kabahati var idi dede?

Parçalanacak dede! İnsanların beynine ve kâlbine bir kere nefret düşerse

o nefret artık hiçbir vakit çıkmaz dede!

O, dün de böyleydi, bu gün de böyle! Korkarım ki, ilerde de böyle olacak!

      -     En çok neyden korkuyorum biliyor musun?

            Belki çok yakında, Osmanlı’ya elvedâ diyeceğiz, elvedâ!

 

Sevgili okurlar! Belki Osmanlı’ya elvedâ dedik ama, Türkiye’ye aslâ demiyeceğiz. Çünkü, allâh’a şükür gerçeklerin farkındayız. Elvedâ diyenlerin nerelerde, ne çilelerle karşı karşıya bulunduğunu görüyoruz. Ayrıca, iletişim çağındayız; bize gerçekleri anlatanlar çok elhâmdülillâh. Bunun için TEK TÜRKİYE ve ELVEDÂ RUMELİ dizileri bile çok şey ifâde ediyor.

Geçen hafta yayınlanan 61. bölümün finâl kısmından pasajlar sunduk sizlere. Bakalım bu akşam 62. bölümde neler olacak? Olanlar olmuş, geçmiş-gitmiş ama, geçmişin yâdı bile çok güzel. Hem geçmiş ibret almak için en gerçekçi belgesel niteliğinde değil midir? Emeği geçenlere sevgi ve saygılar sunuyor, berhüdâr ve bahtiyâr olsunlar diyoruz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.03.2009