BAŞBAKANA MEKTUP
Sayın Başbakanım. Güzel şehrimize hoş geldiniz. Safâlar getirdiniz.
Size daha önceki gelişlerinizde de mektuplar yazdım, ama yazdığımla kaldı.
Fakat bu defâ, sizinle her şeyin daha iyi olması adına dertleşmek istiyorum.
Gizlimiz kapaklımız yok. Öyle sanıyorum ki dert te ortak dert!
Öncelikle, belediyecilikten gelen bir başbakan olarak, daha ilk bakışta
ilimizin şanssız bir il olduğunu sanırım fark etmişsinizdir.
Güzel bir Ordu Türküsü; “Boztepe’ye çıkmalı, şu Ordu’ya bakmalı!” der.
Biz de çıkar ve hep bakarız öteden beri. İsterseniz buyurun siz de bir bakın.
Güzeller güzeli Ordumuzun, doğal güzelliklerine bayılacaksınız.
Ama, fizikî konumuyla mütenâsip bir şehir manzarası bulamayacaksınız.
HEP MUHÂLEFET!
Belediye târihimiz hep muhâlefet diyor; iktidar diyemiyor çünkü bir türlü.
2004’de, sizin de katılımınızla Ordu’muz, târihinin en büyük mitingini yaptı.
Dolayısıyla, AkParti’yle yerel iktidârı yakalayacağımız ümîdi çok yüksekti.
Ancak, siyâsette hep olagelen bildik, tanıdık ayak oyunları
belediyeyle iktidarın o defâ da buluşmasına engel oldu maalesef.
AkParti ve Tayyip rüzgârını kendi lehine çevirmek isteyenler türüyor.
Bir şekilde işi kotarıyor. Kaybeden de hep Ordu ve insanlarımız oluyor.
Bunda en büyük kabahat partinin yerele hükmeden sorumlularında .
Çünkü halkla bir türlü bütünleşemediler. Halka inemediler.
NE PARTİSİ?
Bu gün de en büyük sıkıntı yine burada. Şu anda, mevcut belediye başkanının
halkın gönlünde efsâneleşmesi bizimkilerin eksilerinden kaynaklanmıştır.
Mevcut başkan düğün-cenâze, her cemiyete katılmış, bizimkilerse sanki,
inadıya katılmamışlar, dolayısıyla mevcut başkan gönülleri kapmıştır.
Bizimkiler, icâzeti hep Ankara’dan alma yönüne gittiler.
Milleti ciddîye almadılar. Halkla partiyi bütünleştirecek hiçbir ortam olmadı.
Bir kere insanları toplayıp da Ordu’nun hiçbir problemini tartışmadılar.
Kendileri çalıp kendileri söylediler. Kimseler umurlarında olmadı.
Dolayısıyla hükümetin devâsâ hizmetlerini de anlatamadılar.
Parti sâdece işi olanların, tâyinci ve menfaatçilerin partisi olarak kaldı.
Daha çok da ihâleler ve dolayısıyla yolsuzluklarla gündeme geldi.
SÖZ HAKKI!
Sayın başbakanım. Sizinle aynı yaşta sayılırız. Sanırım bir-kaç yaş büyüksünüz.
İstanbul’da okuduğumuz yıllarda MTTB ve benzerlerinde, aynı kareleri olmasa da
aynı miting meydanları ve faaliyet ortamlarını paylaştığımız çok oldu.
Siz hep başrollerdeydiniz. Şimdi aynı misyonla dünyâ arenasındasınız.
AkParti bizim partimiz. Bizim elimizde büyüdü. Hep birlikte büyüttük.
Dolayısıyla, en az, şu anda yönetimde ve karar mevkiinde olan arkadaşlar kadar
söz söyleme ve düşüncelerimizi paylaşma hakkımız olduğuna inanıyorum.
ANADOLU HAREKET ve BEREKETİ!
Siz Ankara’dan, her tarafı tâkip edemezsiniz. Tam burada, şunu söylemeliyim:
Daha bir defâ, buradan ya da Ankara’dan herhangi bir yetkilinin;
danışmakta, görüşmekte fayda mülâhaza ettiği insanlarla bir araya gelip;
“Arkadaşlar! Biz elimizden geleni ve her şeyi iyi yaptığımızı zannediyoruz.
Ama netîcede insanız. Gözden kaçırdığımız yerler olabilir.
Sizce yapılanlar, yapılamayanlar, yapılması gerekenler nelerdir?
Hepimizin gâyesi hizmet. Bu fırsatlar her zaman ele geçmez.
Bu konuda düşünce, değerlendirme ve önerilerinizi almak isteriz. Hattâ,
varsa hatâlarımızı söyleyin ki emânetin hakkını vermeye çalışalım!”
dediğini görmedik, duymadık. AkParti halkın, tabanın partisi olmalı değil mi?
Bir kazanan bir daha geri bakmıyor. Sâdece işine bakıyor! Sıkıntı burada.
Ne danışma var, ne görüşme, ne de kaynaşma! Parti sâdece partinin partisi!
Bence bu bir Anadolu hareket ve bereketinin özelliği değil.
BU SEÇİM BAŞKA SEÇİM
Sayın Başbakanım; size içinde bulunduğumuz bu dönemden bahsetmek istemiyorum.
Hem vaktinizi almayayım, hem de seçimler yaklaştı. Yapılacak işlerimiz var.
Netîcede bu seçim alınmalı ve alınacak. Hep birlikte buna gayret ediyoruz.
Çünkü hem Ordumuz hem de yurdumuz için bu seçim alınmak durumunda.
Ancak, şunu belirtmek isterim ki; bu sonucu hiç kimse kendine mâletmemeli.
Bu sonuç, inadıya aldırmazlık ve duyarsızlıklara rağmen partisine sâhip çıkan
Ankara’da ve dünyâda Tayyip ERDOĞAN ismininin ve onun sesinin gürlüğünün
ne anlama geldiğini bilip bağrına taş basan samîmiyet ordusunun başarısı olacaktır.
Siyâsetin zor iş olduğunu görüyor, gözlemliyorum. Ayrıca büyük mesûliyeti mûcip.
Bizim, olmasını istediğimiz şey, onların yaptıklarının yanında devede kulak bile değil.
Aslında, Ordu’daki siyâsetin tadı-tuzu için pastaya bile gerek yok. Çay yetiyor.
Ama, bunu neden esirgerler, yapmazlar, ya da yapmak istemezler bilemiyorum!
SEBEP NE?
Gurur mudur, kibir midir, karakter midir, cibilliyet midir, ufuk mudur?
Ya çok bildiklerinden, ve yâ hiçbir şey bilmediklerinden kaynaklanıyor bu!
Neden ve nereden kaynaklanırsa kaynaklansın olanlar hoş şeyler değil ve çok mes’ûliyetli!
Güzel Ordumuzun havasına, suyuna ve insanlarının genel huyuna yakışmayan bir durum.
Hele hele halk adamı Tayyip ERDOĞAN’ın partisine hiç mi hiç yakışmıyor!
Üç-beş kişi de olsa bu insanların tutumları tüm teşkilâtı olumsuz yönde etkiliyor.
Çok ufak bir samîmî gayret bu sevimsizliği ortadan kaldırmaya yeter de artar bile!
Keşke, biraz da bu anlamda teşkilâtlar araştırılabilse, çevre yoklaması yapılabilse!
Ama ümitliyiz. Belediyeyle birlikte belki bir kaynaşma ve sempati zemîni oluşacaktır.
ORDUMUZ ve YURDUMUZ
Sevgili başbakanım! Sözlerimi bağlarken, Ordumuz ve yurdumuzun iyiliği adına
Yollara düşerek, onca meşakkâtlere katlanıp tâ buralara kadar geldiğiniz için
Ordulu bir kardeşiniz olarak size teşekkür ediyor; Yüce Mevlâ’nın, her şeyi
pusulası çıkarlar olmayan güzel gönüllerin murâdına göre şekillendirmesi dileğiyle
sevgi, saygı, sonsuz başarı ve esenlik dileklerimi sunuyorum ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
10.03.2009