Nuri KAHRAMAN - Anasayfa
  - Arşiv
     - MIZRAP 2009, (MIZRAP 2009)
Hz. ALİnin PARASI ve ZÂLİM YÖNETİCİ
1169 defa okundu,

Hz. ALİ’nin PARASI ve ZÂLİM YÖNETİCİ

 

İki cihan güneşi sevgili peygâmberimiz (SAV), Hz.Ali’yi (kv) bize ilim şehrinin kapısı olarak tanıtır: “Ben hikmetin sarayıyım. Ali ise kapısıdır!” buyurur. Hz. Ali Efendimiz ilim ve hikmet kutbu idi. Nitekim, târih boyunca Hz. Ali (kv) kişiliği ve sözleriyle sayısız araştırmaya konu olmuştur. Hz. ÎSÂ sevgisinin çığırından çıkarıldığı gibi, onun sevgisi de yer yer ilâhlık derecesinde değerlendirmelere kadar vardıysa da işin temelinde Allâh vergisi, peygâmber görgüsü engin bir donanım damarı olduğu muhakkak. Daha kendi çağında, günün büyük âlimlerinden CÂHIZ tarafından sözleri derlenerek kitap hâline getirilmiştir. O günden bu güne artarak çoğalan eserlerden yararlanılarak, çağların ihtiyâcına göre çeşit çeşit derlemeler yapılmıştır.

Çok yakın geçmişimizde, Merhum Turgut ÖZAL’ın, kendisine sorulması üzerine, okuduğu kitaplar arasında Hz.Ali’den Devlet Adamlarına Öğütler adlı bir kitabın da bulunduğunu söylemesi bugünkü tâbirle “şok!” ve çok câlib-i dikkât olmuştu. O günlerin Türkiye’sinde devlet adamlarımızdan birisinin böyle bir kitap okuyor olması oldukça anlamlıydı. Aynı zamanda, o zamanlara kadar adı konulmamış ama iyiden iyiye hissedilen, hattâ enselerde hissedilen derin örgütlenmelerin kıskacındaki bir yöneticinin bunu söyleyebilmiş olması, özellikle bu gün daha da iyi anlaşılabilecek bir cesâret numûnesiydi. Allâh rahmet eylesin. Yüce Rabbimiz, hem Hz.Ali’den, hem de onun izinden gitmeye çalışanlardan hikmet ve ibretler devşirip tatbik etmeyi nasîp eylesin bizlere.

Bu gün sizlerle Hz. Ali Efendimizin hikmetli sözlerinden birkaçını paylaşacağız. Umarız, peygâmberî terbiyenin imbiğinden süzülen bu sözler, hırslarla, tamahlarla, kinlerle, nefretlerle, anlamsız mücâdelelerle, yalan-dolanlarla karartılmış hayâtlar için birer ışık huzmesi olurlar. Yanlışlarla bunalmış çağımız insanlarının intibâhına vesîle teşkil ederler. İnsanların geçici menfaatler, üstlerine şirin görünmeler uğruna birbirlerini kırmalarının, üç kuruşa dostluklarını değişmelerinin, birilerine yaranmak için diğerlerine zulüm etmelerinin anlamsızlığını ilhâm eder. Böylece, her hâlükârda adâlet üzere yaşama hassâsiyeti kazanmalarını sağlar.

HAYIR NEREDE?

1-      Malının ve evlâdının çokluğu sana hayır getirmez. Kişiye hayrı dokunacak şey, ilminin ve amelinin çokluğudur.

2-      Hz.Ali(kv) parayı eline koyar ve şöyle derdi:

EY PARA! DOĞRUSU ÖFF SANA!

ÖYLE BİR ŞEYSİN Kİ;

İNSANIN, ELİNDEN ÇIKMADIKÇA

ONA BİR FAYDAN DOKUNMUYOR!

3-      Cimrinin malını vârislere müjdele! (çünkü kendisinin değerlendirme şansı yok!)

4-      Rahatlık, beklentisizlikle elde edilir. (beklemek sıkıntı, ulaşamamak üzüntü)

5-      En korktuğum şey nefsin hevâsına uymak ve uzun emeldir. Zîrâ, böyle hırsla imkânsız işler peşinde koşmak, hevâya tâbî olmak haktan saptırır ve âhireti unutturur.

6-      Ayıplarını örtmek ve nefsini selâmete ulaştırmak istersen, az konuş, çok dinle! Böylece fikrin terakkî eder, kâlbin nurlanır, insanlara karşı da taarruzda bulunmamış olursun.

7-      Danışmayı terk etmekle doğru bulunmaz.

8-      Hürler, iyilikle kul köle edilir.

9-      İntikamla efendilik olmaz.

Hz.Ali(kv)’den İKİ DÖRT

1-       Amellerin en güç olanı şu dört haslettir:

-         Gazaplı anda afvetmek

-         Sıkıntılı durumdayken cömert davranmak

-         Kapalı ve tenhâ yerde nefsine hâkim olmak

-         Korktuğu veyâ menfaat umduğu kimse için de olsa hakkı söylemek!

2-      Dünyâ, dört şeyle ayakta duruyor:

-         Âlimlerin ilmi

-         Hükümdarların adâleti

-         Sâlihlerin ibâdeti

-         Cömertlerin sehâveti.

ORDU NEREDE?

Sevgili okurlar. Özellikle şu son söz ışığında baktığımız zaman, Ordu’muzun görüntüsü nasıl sizce? İsterseniz siz de şöyle bir değerlendirin bakalım!

            Hani ilmiyle, ameliyle; kisvesi ve vakarıyla eli öpülesi örnek bir âlim?

            Hani, adâletiyle, asâletiyle; hürmet, meşveret ve istikâmetiyle örnek bir yönetici?

            Hani bilgisi, görgüsü, gönlü ve yaşantısıyla; sûret ve sîretiyle mâruf sâlih zatlar?

            Hani semt semt câmiler, Kur’an Kursları, bir İlâhiyât Fakültesi; hani zenginler?

            Varsa bile kıyıda-köşede, numûnelik?

Peki Allâh’ın bahşettiği tüm bu varlıklar nelik?

Hepsi gurur, hepsi kibir, hepsi gösteriş, hepsi hava, hepsi birer kuru dâvâ!

Makam, mevkî; zulmetme zevki! Para pul; insanlar kul!

Ey sevgili, garip, zavallı gencim; ara ki, kendine bir örnek bul!

Sana lâzım olanı ne dersâne veriyor, ne ana-baba, ne toplum, ne okul!

Büyükler hep, büyük büyük işler peşinde!

Herkes kendince, dünyâdaki bir cennet düşünde!

Bir yandan da hem yanmak istemiyor Cehennem ateşinde!

Hepimiz, hiç bir şey yapmadan, her şeyin işte böyle; beleşinde!

 

Bana sorarsanız, dört maddenin dördünde de zayıf noktadayız. Daha belli-başlı meselelerini hâlletmemiş bir Ordu olarak haddimizi aşan güzellikler talep ediyoruz gibi düşüncelere kapılıyorum zaman zaman. Bu bağlamda inançlı insanlar ve sorumlu vatandaşlar olarak yapmamız gereken çok işlerimizin olduğunu, boşa geçirecek zamanımızın bulunmadığını söylemek istiyorum.

Bir defâ, en başta örneklerimiz değişmeden  hiçbir şey değişmeyecek gibi gözüküyor. Bizi biz yapan ve her şeyleriyle genlerimize işleyen mâzîmizin mîmarlarıyla buluşmalı, kahramanlarıyla tanışmalı, ahlâklarıyla kaynaşmalıyız.

Bu noktada yöneticilerimizin sorumluluğu çok büyük. Çünkü kumanda odasında onlar var. Yönetici demek yönlendirici demek çünkü aynı zamanda. Şu da bir gerçek ki, zulüm sâdece fiilî olmaz. Maddî ya da mânevî, adâletin olmadığı yerde zulüm var demektir. Çünkü, adâlet, bir şeyi yerli yerine koymaktır. Bir şey lâyıkınca yapılmıyorsa adâlet yerini bulmuyor demektir. Bu kültürde de böyledir, sanatta da, her vechesiyle hayatta da!

Yüce Mevlâ cümlemizi, kendisiyle ve çevresiyle, tüm varlıklarla ilgili her türlü yükümlülük ve sorumluluk alanlarında üzerine düşeni lâyıkıyla yapmak sûretiyle adâleti yerine getirenlerden, çok ufak derecede de olsa zulmetme konumuna düşmekten ve zâlim nitelemesine muhatap olmaktan muhâfaza buyursun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

15.03.2009