ŞEHRİN ÜSTÜ, BOZTEPE’NİN ETEĞİ
Kusura bakmayın arkadaşlar. Mesele hassas, biliyorum. Bile bile de yazıyorum.
Ben ne yapayım? Sizler de komik ve de konik olmayın! Malzeme vermeyin!
Bayramımız olan şu mübârek cumâ gününde, bana bunları yazdırmayın!
Bu redler, huzura almamalar, muhâtap kabul etmemeler nedir Allâh aşkına?!
Bu kopukluklar, çekişmeler, didişmeler, hırslar, kinler ve münâferet neyin nesi?
Neden, niçin ve kim adına? Böyle inatla ve ısrarla nereye varılmak isteniyor?
Bir olun, berâber olun diye nasihat verdikleri milletin tepesinde sergilenenler ne?
Câmi, cumâ, cemiyet, cemâat kelîmelerinin sıcaklığıyla hiç örtüşüyor mu bunlar?
Vâlisiniz, hacısınız, hocasınız, müftüsünüz.
Milletin nezdinde kaş altı, baş üstüsünüz!
Tüm bu sıfatlar, okumuşluklar, mevkîler faydasızsa; bu insanlar nereye gitsin?
LÜTFEN BEYLER!
Adınıza-sanınıza ve de şânınıza, ayrıca yüce makamlarınıza uygun düşeni yapın!
Netîcede sizler Devleti, Hükümeti, Diyâneti özellikle de adâleti temsil ediyorsunuz.
Bildiğimiz kadarıyla, devlette devamlılık esastır! Bürokraside hislik- küslük olmaz.
Allâh (CC)bile, sonsuz yüceliğine rağmen mel’un şeytânı muhâtap kabûl etti.
A’raf Sûresi’nin ilgili âyetleri aynen şöyle: (Türkiye Diyânet Vakfı Meâli)
Öyle ise, «İn oradan!»
11. Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.
12. Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
13. Allah: Öyle ise, «İn oradan!» Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir.
Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu.
14. İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi.
15. Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu.
16. İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.
17. «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.
18. Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!
Netîcede kovuldu ama; nereden? Huzurdan! Huzurdaydı yâni! Ama, zamânımızda;
bir kul, sanki çamurdan değil de ateşten yaratılmışçasına bir kibirle
diğer bir kulu, muhâtap bile kabûl etmeye biliyor; hem de dîne-diyânete hizmet adına!
YAZACAĞIZ
Bu garâbetlerde ısrar edildiği sürece biz de yazmaya devam edeceğiz. Bu konu çözülmeli.
Seçimden sonra farklı konuları yazma imkânımız daha da çok ve kolay olacak!
Bu ve benzeri konuları daha rahat dile getirebileceğiz inşâllâh. Kimse lâ yüs’el değil.
TAKDİR-NÂME
Cumânız mübârek olsun
Duâm sonsuz; üstü kalsın
Ordu lâyığını bulsun
Takdir sizin elbette ki!
Yirmi dokuz martta seçim
Adaylar var biçim biçim
İşin özü güzel geçim
Takdir sizin elbette ki!
Kalem elde, yağdık estik
Gâhi biçtik, gâhi kestik
Ne darıldık, ne de küstük
Takdir sizin elbette ki!
Hay hay’ladık, hey hey’ledik
Durdurduk, işten eyledik
Ve, sözümüzü söyledik
Takdir sizin elbette ki!
Güzel şehir, güzel ordu
Yöre bir âlperen yurdu
Gelen durdu, giden durdu!
Takdir sizin elbette ki!
İlerletemedi kimse
Enkazdan başka, yok hisse
Derim, seçmen artık küsse
Takdir sizin elbette ki!
Ne alt yapı, ne üst yapı
Ne pencere, ne de kapı
Bu kez de yutmasa hapı
Takdir sizin elbette ki!
Manzaralar abur-cubur
Cadde bozuk, sokak çukur
Arabalar gacır-gucur
Takdir sizin elbette ki!
Aldanma yaldızlı söze
Kara kaşa, elâ göze
Kim çıkarır şehri düze?
Takdir sizin elbette ki!
İnat değil, hizmeti seç
Çalışmayı, zahmeti seç
Gazap değil, rahmeti seç
Takdir sizin elbette ki!
Yirmidokuz Mart sabâhı
Söylemeli Bismillâh’ı
Şehrimizin yok günâhı
Takdir sizin elbette ki!
Nûrânî, söze elvedâ
Sandıktadır şimdi sedâ
Ya önceki, yeni ya da;
Takdir sizin elbette ki!...
PARTİLER DÎNE SAYGISIZ MI?
Söylenemez. Ancak, saygı göstermeleri gerektiğinin farkında değiller; o kadar!
Hepimiz gibi, onlar da duyarsızlar. Câmideyken gürültüleri gelirse fark ediyoruz.
Dışarıdaysak, bizler de farklı hareket etmiyoruz. Kaçımız duyarlıyız ki ezana?
Ezana duyarlılığın en güzeli namaza gitmek! Hiç olmazsa sigarayı söndürmek.
Konuşmayı kesmek ve ezanı dikkâtle dinlemek. Oturuş ve duruşumuzu düzeltmek.
Müezzinle birlikte tekrarlamak. Ezanın anlam ve çağrısına yoğunlaşmak vs. vs.
Önceki gün DSP’nin konserli mitinginde ezana ve namaza rağmen sesler durmamış.
Namaz zâten çadırda kılınıyor. Namazı nasıl kılabildiklerini düşünün artık! Demek ki,
coşku haddinden fazlaymış. O, cenâzeleri ve dînî törenleri hiç kaçırmayan, hattâ;
“Başkanım, bu kadar yorulmayın!”
dedirtebilen, hepimizin tanıdığı Sayın Seyit TORUN eğer ezanı duyabilseydi
orkestrayı kesinlikle durdururdu. İnanıyorum. Bu konu dikkâtlerden kaçmış anlaşılan.
Ancak, her şeyden önce tüm partiler bu noktada elemanlarını uyarmalılar.
Bilhassa namaz vakitlerinde, okul yanlarında ses kirliliğine meydan verdirmemeliler.
Bir-kaç seçime kalmaz bu ve benzeri rahatsızlıklar son bulacaktır diye düşünüyorum.
Ve bununla birlikte sevgisizlikler-saygısızlıklar, yozluklar ve de hoyratlıklar ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
26.03.2009