SELÂM DEDE’YE SELÂM!
Önceki gün de, dün olduğu gibi havalar çok güzeldi. Biz o günün büyük bir kısmını, Köseoğlu Dursun GÜMÜŞSOY Amcamızın cenâzesi dolayısıyla Eymür Köyümüzde geçirdik. Kendisi köyümüzün en yaşlılarındandı. Mâlum, yaşlıların yaşları hep tartışma konusudur; yüzünde var, ya da o civârlarda diye. Dursun Amca da onlardan.Yıllardır, hanımı Havise yengemizle berâber yatağa mahkûm olarak yaşıyordu. Büyük oğulları Halil Amca da yıllardır rahatsız. Kaç defâ ameliyat geçirdi. Gelini Dursîne yenge de öyle. Netîcede onlar da 70’li yaşlara gelmişlerdi. Biz, aynı sedirde yatan büyükleri ziyârete her gittiğimizde, diğer odalarda da hastalar olabiliyordu. Torunlar ve gelinin gelinleri hizmet konumunda oluyorlardı. Gelen giden ziyâretçileriyle de manzara hastâne ortamını aratmıyordu. Dolayısıyla evleri son on-onbeş yıldan beridir bir kliniği andırıyor gibiydi. Köyümüzü anlattığımız EYMÜR-NÂME isimli manzûmede bu duruma işâret için şöyle demiştik:
Dursun Amca, Havse Ana, bir de oğul Halil
Günâhlara keffâret; işte çileler delil
Akar Saz’da çeşmesi, sızlanır melil melil
Şırıl şırıl sulardan içebilecek miyim?
Evet, evlerinin alt tarafında, su sızıntıları sebebiyle “SAZ” diye adlandırılan bölgede bir çeşme yaptırmışlardı. O gün de, Dursun Amca’nın cenâzesi için abdest aldığımız çeşmenin alnında, “DURSUN, HAVİSE ve FİKRİYE GÜMÜŞSOY HAYRATI” yazıyor.
Havise Yenge beş sene kadar önce rahmetli olmuştu. O da çok iyi bir insandı. Güleryüzlüydü. Kocası gibi o da, Peygâmberimiz (sav)’in “Müslüman, elinden ve dilinden diğer müslümanların emin olduğu kimsedir.” târifine uyan bir insandı. Kimselere zararları olmadığı gibi herkese yardımcıydılar. Yengeleri Fikriye teyze de ondan 3-5 sene önce vefat etmişti.
Dursun Dede’yle berâber çeşmede ismi yazanların hepsi rahmet-i Rahmân’a kavuşmuş oldu. Sadaka-i câriye olarak yaptırdıkları çeşme aktığı sürece onların defterlerine hayırlar da yazılmaya devam edecektir. Mevlâ cümlesine ganî ganî rahmet eyleye… Âmin…
Dursun Dede’nin diğer oğlu, Ordu’muzun ilk buzdolabı îmâlâtçılarından, ORBUZ’un kurucusu Kâni Ağabey 70’li yılların sonunda rahmetli olmuştu. Kendisi aynı zamanda iyi bir marangozdu. Birçoklarımızın evlerinin ustasıydı.
Orbuz Kâni Usta’yı ecel buldu Çaka’da
Kendi yaptığı kazâ, götürdü o dakkada
YâRabb, yakınlarıyla buluştur Sen ukbâda
Rasûlün civârına göçebilecek miyim?
İnşâllâh hepsi de Rasûle komşu olarak buluşanlardan olurlar. Bu noktada ümitli olmamız için sebep çok. Çünkü, bu gidenler başta olmak üzere onların hayattaki çocukları da aşağıdaki hadîsin çerçevesine uyan insanlar. Komşularına karşı değil kötülük ya da eziyet, ağızlarından küfür bile çıkmaz. İçki, kumar gibi haramları işlediklerini ise ne gördük, ne de duyduk. Rabbim cümlesine hayırlı, uzun ömür ve selâmetler ihsan etsin.
“Allâh’a ve Kıyâmet Günü’ne îmân edenler, komşusuna eziyet etmesin. Allâh’a ve Âhiret Günü’ne îmânı olan, misâfire ikram etsin. Allâh’a ve Âhiret Günü’ne îmân etmiş olan, ya hayır söylesin veyâ sussun.” Buhârî-Müslim (Riyâzüs’Sâlihîn’den)
Niçin SELÂM DEDE derseniz, arz edeyim: İlkokula gittiğimiz yıllarda Dursun Amcalar bizim okula gidip-geldiğimiz yol üzerinde, köy içinde ikâmet ediyorlardı. Biz de kardeşler olarak hep o yolu tercih ediyorduk. Dursun Amca, çalışmayı seven, kendi hâlinde bir insandı. Havise teyze de öyle. Bizim gönüllerimizi hep hoş tutarlardı. Güleryüzlerini esirgemezlerdi. Bağırırlar, çağırırlar diye endişe duyduğumuz, karşılaşmaktan kaçındığımız türden insanlar değillerdi. Selâm verdiğim ilk kişi olarak, daha doğrusu, selâm idrâkine erdiğim ilk örnek olarak Dursun Amca’yı hatırlıyorum. İlk selâmımı o da ilgi, ciddiyet ve sevgiyle karşılamış tebessüm ve iltifatlarıyla selâm duygularımızı kanatlandırmıştı.
Kılığı, kıyâfetiyle de farklıydı. Saçıyla-sakalıyla bir Anadolu insanı örneğiydi. Şimdi nerede, böyle kılık-kıyâfetiyle, namazı-niyâzıyle, edebi-vakarıyla torunlarına iyi bir örnek teşkîl eden insanlar?! Cenâze günü Ziyâ Hoca’mız, görev yaptığım günlerde, arkamda vakit namazı kılan cemaatimin sonuncusunu da uğurluyoruz bugün diyordu yaşlı gözlerle. Herkes de iyiliğini konuşuyordu. Kimsenin aklına bir olumsuzluk gelmiyordu. Ne mutlu!
Onu, bu duygularla, güzel bir günde, cennet bahçelerinden bir bahçe olacağını umduğumuz istirahatgâhına tevdî ettik. Mevlâ taksîrâtını afveylesin… Âmin…
İkibin dokuz yılı, ekimin on sekizi
Hastânede kaybettik asırlık dedemizi
Güzel bir güz gününde köye çağırdı bizi
Dursun Amca, selâmsız geçebilecek miyim?
Sâdece hayatta değil, mematta da selâm gerekli! İhmâl edilmemeli! İşte hadîs-i şerîf:
“Bir kul, dünyâda iken tanıdığı bir kimsenin kabrine uğrar da selâm verirse muhakkak o (mevtâ) kendisini tanır ve selâmını alır.” Feyz’ül Kadir C.5
Selâm, İslâm, selâmet, dârüs’selâm(selâm yurdu cennet) hepsi aynı kökten kelimeler. Bir nevî birbirlerini tamamlıyorlar:
“Siz îman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de hakkıyla îmân etmiş olmazsınız. Onu yapınca birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi size; ARANIZDA SELÂMI YAYINIZ!” Hadis
Demek ki, selâm deyip geçmemeli. Çünkü ondan cennete bir yol var!
Hülâsa-i kelâm, selâm(et) yolun açık olsun Selâm Dede, ves’selâm!...
ORDU HAYAT GAZETESİ
20.10.2009