ŞİMDİ UZAKLARDASIN!
Gittiniz bayım, gittiniz. Çünkü bittiniz! Kendilerinizi kendileriniz bitirdiniz.
Kimsenin bir katkısı olmadı Allâh için. Yalnız başlarınıza başardınız.
Bizim hiç suçumuz yok. Zâten böyle bir şeye fırsat da vermediniz.
Bizleri biz olmaya, çorbada bir zerre tuz olmaya değer görmediniz.
Ne yaptınız, ne ettiniz; ne ettiyseniz, kendiniz kendinize ettiniz.
Arabesk tâbirle; “kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz!”
“Mâziye bir bakıver”ince, hani geldikleri ilk zamanlar;
Gelir-gelmez bir büyük heyecanla ayıklamaya çalışmışlardı
Daha ilk gördüklerinde ayrık otları, hem de gayrık otları.
Can’dan değil demişler, kan’dan değil demişler! Nasıl da bilmişler?!
Nasıl anlamışlar derseniz, anlamışlar işte; farkları bu.
Çünkü klikleri, grupları, kanları, hem de çarkları bu!
***
Bayım, gelir-gelmez, daha hemencecik nasıl kankalaştınız?
Aranızda kardeş kardeş ve de mardeş mardeş ne de güzel anlaştınız!
Haşır-neşir olup, bağ-bahçe, dağ-bayır, çimen-çayır ne güzel dolaştınız.
“Biz biliriz bizim işlerimizi, işimiz kimseden sorulmamıştır!”
deyip arkaya bakmadan koşarken, hizmet yolunda, tablolaştınız!..
Ha gayret dağlar, ha gayret tepeler aştınız.
Az gittiniz, uz gittiniz; dere tepe düz gittiniz.
Bir yere geldiniz, öyle bir yere ki; dümdüz gittiniz!
“Aman hâ, durun hâ” diyenlere aldırmadınız.
“Zaman hâ, vurun hâ!” diyenlere kulak verdiniz!
Ne gücünüz varsa bu uğurda ortaya serdiniz!
Ne geçti elinize sonuçta, nerelere erdiniz?
Herhâlde bir hassas noktadan geçerken, anlaşılamadı; neye çarptınız!
Gönül kırıkları battı ayağınıza, gözleriniz hiçbir şeyi görmüyorken!
Öylesine ki, kördüğüm olup birbirinizin ayağına dolaştınız.
Bizlere seyretmek kaldı yalnızca uzaklardan, öteden beri her şeyi.
Hak bildiğiniz yolda yalnız başlarınıza gittiniz çünkü hep.
Kınayanın kınamasına, gönüllerin kanamasına aldırmadınız.
Göz kamaştırdınız, kıskandırdınız; yapışık ikizleri andırdınız.
Anca berâber, kanca berâber. Bu ne güzellik be birâder?!
Ordu içinde bir-kaç kişilik ordu. Ordu sanki yıllardır sizi arıyordu!
Artık, ne lâfa ne söze geldiniz. Amma velâkin, netîcede göze geldiniz.
Tebrik ederiz. Hayırlı olsun. Hem Ordumuz hem de yurdumuz için.
***
Gelişlerinizde de demiştik hayırlı olsun diye. Ümitlenmiştik.
Çünkü her yenilik bir ümittir. Ümit te fakirin ekmeği!
Lâkin, nâfile; ye yiyebilirsen ama onu da yedirmezler.
Kimseye söz hakkı tanımazlar, lâf dedirmezler!
Her şeyi kendileri bilirler. İşleri kimseden sorulmamıştır.
Başkaları da azıcık bilebilecek olsalardı oralarda olurlardı!
Ordu dediğin memleket bol fındık bahçeleri.
Bin bir çeşit bitkiler kaplamıştır her yeri.
“Her yer karanlık, pürnûr o belde!”
Değdi mi bunca tantanaya, ne kaldı elde?
“Şimdi uzaklardasın, gönül hicrânla doldu
Hiç ayrılamam derken, kavuşmak hayâl oldu!” ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
28.10.2009