GAZETECİLİĞİN ADI ve TADI
Ordu Gazeteciler Cemiyeti başkanlığına seçilen Sn. Recep AYDIN, BTV Program yapımcısı Sn.Mesut ENGİN’le berâber gazetemize nezâket ziyâretinde bulundular.
Böylece, kendileriyle daha yakından tanışma, Ordu’da basın-yayın ve gazetecilik çerçevesinde fikir teâtisi yapma imkânı elde etmiş olduk.
Sn.Recep AYDIN’ı, Ordu Gazetecilerini tanıştırma, kaynaştırma, fikirler farklı olabilse de, aynı çatı altında bir basın âilesi vizyonu oluşturma çabası içerisinde gördük. Konuşmalarının satır aralarından da Ordu gazeteciliğini teknik, etik ve kalite bağlamında zenginleştirme, olgunlaştırma azim ve kararlılığının yansıdığını gözlemledik. Ordu Gazeteciler Cemiyetinin, ziyâretlerle başlayan bu adımlarının güçlü, seviyeli, birikimli, saygılı ve saygın bir basın âilesi oluşturmada başarılı olacağı intibaını uyandırdı bizde Recep AYDIN. Kendisine buradan tekrar başarılar diliyoruz. Basın-yayın önemli. Onun mensupları da. Onlara yakışan, bunun farkında olmaları ve gazeteciliğin onuruna yakışmayan çizgi dışı hareketlerle kendilerini de mesleği de dile düşürüp ciddiyetsiz bir paçavraya çevirmemeleri.
Biz Ordu Hayat Gazetesi ekibi olarak, ülkemiz ve şehrimiz insanıyla doğruları buluşturmak adına yola çıktık. Çağımız, teknolojinin akıl sınırlarını öteye geçtiği bir çağdır. Bu tekniğin en çok kullanıldığı sahaların başında kitle iletişim vâsıtaları gelmektedir. Dolayısıyla insanlık her gün ülkelerine havadan atılan bombalardan daha çok ve etkili olarak enformasyon bombardımanına uğramaktadır. Dünyânın en ücrâ ve sessiz yerlerinde bile trilyonlarca kılcal ağlar arasında iletişim curcunası yaşanmaktadır. Bunca gürültü lâbirenti arasında doğruyu bulabilene, gerçeği seçebilene ve net duyabilene aşk olsun!
Televizyon ekranlarına bakınız. Dijitâl tekniklerle, bilgisayar yoluyla nice ilginç görüntülerin, filimlerin ortaya konulduğunu görüyorsunuz. Hattâ çevrenizdeki gerçekler sizi neredeyse hiç ilgilendirmiyor. Komşunuzun açlığından, yakınlarınızın kavgalarından habersiz, televizyonlardaki kaynana programlarına, sihirli dizilere kapılıp, kendi dünyânız ve gerçeğinizden kopup gidiyorsunuz. Evinizin işini unutuyorsunuz. Bu şartlarda kendi gerçeğinizi nasıl yakalayacaksınız, kendinizi yaşayıp da nasıl kendiniz olacaksınız?
İnsanların, “üzerine lâzım olmayan” şeylerle öylesine ve de böylesine meşgûl edildiği bir dünyâda onu kendisine nasıl döndüreceksiniz? İşte bu da basının görevlerinden biri. İnsanları doğrularla ve gerçeklerle buluşturmak. “Gerçek” olan gerçeğe uzak düşmeden, hayâl âlemlerine dalıp meçhûllerde kaybolmadan, sendelemeden, geldiği âleme sağ-sâlim dönmelerine katkıda bulunmaya çalışmak. Bunda bir nebze de olsa başarılı olabilirsek kendimizi bahtiyâr addedeceğiz. Aksi takdirde, kendi kıymetli vakitlerimizi de, okuyucularımızın telâfîsi imkânsız zamanlarını da hebâ etmiş, Hak katında da, halk yanında da vebâle girmiş oluruz.
Doğrusu, öteden beri basın-yayınla iç içe olmamıza, kişisel olarak kitap ve vakıf olarak da dergi yayınlamamıza rağmen neşriyâtın mutfak boyutunda yeni yeni arz-ı endâm etmeye başladık. Köy çocuğuyuz. Ancak babam hemen hemen her gün gazete, dergi, bülten, broşür cinsinden ne alırsa, ne bulursa bize getirirdi. Biz de eğitim-öğretim için şehre adım attığımızdan bu yana bizzat yayınlarla ilgili olduk hep. O zamanlar günlük gazeteler öğleye doğru Ordu’ya ulaşıyordu. Böyle karlı, buzlu mevsimlerde hiç gelmediği de oluyordu. Öbür gün dünkiyle berâber geliyordu.
Gazete getiren kamyonların yolunu bizzat beklediğim çok olmuştur. Kamyonlar koca koca gazete paketlerini aceleyle yolun kenarına savurup hızla yollarına devam ederlerdi. Ordu Ana Bâyii gazete paketlerini alır, mağazaya getirir, iplerini kesip sayarak tezgâhına ya da vitrinlere yerleştirirdi. Biz bu safhaları merakla izlerdik. Alamadıklarımızı temâşâ eder, alacağımızı alır oradan uzaklaşırdık. Bizden başka, sokak aralarında gazete satan çocuklar vardı. Onlar gazeteleri sayarak teslim alır almaz başlarlardı bağıra bağıra dolaşmaya. O zamanlar televizyon yok, belki çoğu evde radyo bile yok. Gazetenin ne anlam ifâde ettiğini ve ne denli alâka gördüğünü bir düşünün! Mahalle aralarında, caddelerde, ara sokaklarda merakla izlenirlerdi ilginç olayları saya-döke haykırarak koşuşan gazeteci çocuklar. O zamanların da kendine göre böyle heyecanları vardı. Şimdi ise şu anda yazdığım yazıyı bile yan odaya İnternet yoluyla gönderiyoruz. Nereden nereye!?
Ama, teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin; netîcede her şey insanla oluyor. İnsan da “ol”mayınca, yâni olgunlaşmayınca meyveleri tatsız oluyor. Acı oluyor. İnsana saygısı olmayan ilerlemenin adı ne olursa olsun, tadı olmuyor.
Ordu Gazeteciler Cemiyeti, faaliyet ve programlarıyla işin tadını çıkarma peşinde. Onun yeni bir başkanı var. Heyecanlı, dinamik, azimli. Gazetecilik mesleğinin inkişâfı ve îtibârı için fizikî ve meslekî anlamda her türlü olumlu gayreti gösterme kararlılığında gözüküyor. Bizler de kendilerine ifâde ettiğimiz gibi, bu vâdîde, hayırlı her adımın arkasında olmaya hazırız.
Ordu Gazeteciler Cemiyeti’nin Aydın başkanına ve yeni yönetime, Ordu Gazeteciliği’nin hayrı için çıktıkları yolda, bereketli, üstün başarılar diliyoruz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
21.02.2008