ŞÂİRLERE
Garip Yetimoğlu telsiz söylesin
Şakir Arslanoğlu gülsüz söylesin
Yaratan bizlere rahmet eylesin
Zulme, haksızlığa susmamalıyız…
Taşlasın şeytanı Nuri Kahraman
Vermeyelim şu pis modaya aman
Rahmet et bizlere Hz. Rahman(cc)
Küfre, haksızlığa susmamalıyız…
İnsanlık muhtaçtır mânevî em’e
Tüm şâirler sarılmalı kaleme
Özkul, göğüs ger ki; çile, eleme
Cehle, haksızlığa susmamalıyız…
Yaşar ÖZKUL
(27.11.1983 Yeni Devir)
TAŞLASAK MI?
“Taşla” diyor bana ÖZKUL
Kalmıyor ki Yaşar Kardeş!
Atsak, istasyonlar bozuk
Almıyor ki Yaşar Kardeş!
Herkes belli bir yol tutmuş
Hayâ-edebi unutmuş
Nefisler rûhu uyutmuş
Salmıyor ki Yaşar Kardeş!
İşte kardeş, işte bacım
Dostum, ahbâbım, baş tâcım
Gelse bir, bitecek acım
Gelmiyor ki Yaşar Kardeş!
Taşlasak, hep kaçıyorlar
Taşlamasak içiyorlar
Döküyorlar, saçıyorlar
Dolmuyor ki Yaşar Kardeş!
Şeytan kadar, şeytanlık dert
Olabilse insanlar mert
Karar kılsalar gâyet sert
Kılmıyor ki Yaşar Kardeş!
Tamam, vermeyelim aman
Modadan hâlimiz yaman
Fakat, yanlışları duyan
Silmiyor ki Yaşar Kardeş!
Gerçi, bizden söylemesi
Önce tatbik eylemesi
Bozuk âlet düzgün sesi
Çalmıyor ki Yaşar Kardeş!
Hatâ bizde de var elbet
Önce sen nefsine emret
Sonra at-tut, sonra öğret
Olmuyor ki Yaşar Kardeş!
Buldu sâyenizde fırsat
Nûrî içten etti feryat
Hak yazmadan kimse necât
Bulmuyor ki Yaşar Kardeş!
(11.12.1983 Yeni Devir)
Âşık Nûrânî’ye
İş’e besmeleyle başla
Savaş boyalı göz-kaşla
Nefsine uyma, yavaşla
Nefis düşman, Nûrânî dost!
Zorbalar, zâlimler haklı
Temelde haç rûhu saklı
Ermiyor genç kızın aklı
Gören pişman, Nûrânî dost!
Bâtıla hizmeti boşla
Sarıl Hakk’a, canla-başla
Önce dostlarını haşla
Kim “Kahraman” Nûrânî dost!
Yıksalar nefis bendini
Bulur îmân, Nûrânî dost!
İçten içe yer kendini
Üryan pişman, Nûrânî dost!
Âşık NÛRÂNÎ’ye cevap
Şeytan taşlaması sevap
Şeytanlaşan görür serap
Bak, çöl pişman Nûrânî dost!
Yaşar Özkul, özlüyorum
Gelecektir, gözlüyorum
Adım adım izliyorum
Zaman pişman, Nûrânî dost!
Yaşar ÖZKUL
(1983 Yeni Devir)
SORGU-NÂME
Neden, niçin, nasıl diye
Özün sana soruyor mu?
Beynini kemire, yiye
Aklın kafa yoruyor mu?
Olan-biten; neden, nasıl?
Nedir gâye, nedir asıl?
Hangi makamda bu fasıl?
Gönlün hayâl kuruyor mu?
Akıl fikir nerden geldi?
Kendin seni nasıl bildi?
Olan şeyler nasıl oldu?
Aklın, fikre uğruyor mu?
Çocukluğun nerde, hani?
Okul önü, dükkân yanı?
Neyledin hamamı, hanı?
Köyün köşkün duruyor mu?
Sabah, nasıl akşam olur?
Gece, yolu nasıl bulur?
Meyve tadı nerden alır?
Kimse şeker veriyor mu?
Her şeyin tadı bir başka
Kâinât ayarlı aşka
İnsanoğlu sorsa keşke
Kâlbi yâre varıyor mu?
Çayır-çimenler, çeşmeler
Haylaşmalar, heyleşmeler
Ağlaşmalar, söyleşmeler
Muhabbetler sarıyor mu?
Altı, üstü hep dereydi
Sular dökülür yereydi
Sâhi, yerleri nereydi?
Değirmenler duruyor mu?
Hayatın çok kavgası var
Çileleri, sevdâsı var
Ölümün de sırası var
Düşüncen yer veriyor mu?
Tam, kâm alacağım derken
Ölüm yakalar, gülerken!
Belki sana göre erken
Sırra aklın eriyor mu?
Yürüdüğün hayat yolu
Yazı-kışı mihnet dolu
Hepsi gider; darı-bolu
Feryat işe yarıyor mu?
Ekonomi, politika
Yürüyorsun, bata-çıka
Gitmek var mı yaka-yıka?
Yazan kalem kuruyor mu?
Makam, mevkî hep emânet
Hem ticâret, hem siyâset
Gerisini sen kıyâs et
Cin fikirler eriyor mu?
Hava-cıva; hepsi yalan
“Var biraz da sen oyalan”
Nedir ne, geriye kalan?
Fasıl, aslı arıyor mu?
Nûrânî’nin dili durmaz
Ele der, kendini yormaz!
Amelsiz söz hayra varmaz!
Bilmem gözler görüyor mu?
ORDU HAYAT GAZETESİ
12.10.2008
ÇAYIR-NÂME
Adımlarına dikkât et
Kayarsın Allâh korusun!
Bâtılın sonu felâket;
Uyarsın Allâh korusun!
Güvenirsin eşe-dosta
Olursun zevklere hasta
Fark’etmeden, hayra posta
Koyarsın Allâh korusun!
Yanlışta ısrar ne demek?
Hem Hakk’a kulak vermemek!
Başına çorap örerek,
Giyersin Allâh korusun!
Şehvetlerin kemendine
Aldanmayasın fendine
Yazık edersin kendine
Kıyarsın Allâh korusun!
Düşmeyesin tuzaklara
Gitmeyesin uzaklara
Binmeyesin kızaklara
Kayarsın Allâh korusun!
Yakışan hep istikâmet
Bütün sapmalar hıyânet
Kopmadan daha kıyâmet
Koparsın Allâh korusun!
Kadın ya da erkek olsun
Herkes iyisini bulsun
Şerri dursun, hayrı gelsin
Şaşarsın Allâh korusun!
Hep hayırlı isteyelim
İçtenlikle dileyelim
Âkibet hayır bulalım
Yanarsın Allâh korusun!
Gencim deme genç de ölür
Hazırlık olmadan bulur
Vakitli vakitsiz gelir
Kayarsın Allâh korusun!
“İnsanlık” çok ince iştir
Niyet kur, kâlbe yerleştir
Ahlâk, fazîlet güneştir
Cayarsın Allâh korusun!
Karartma kâlbi siyâhla
Dalga geçme ahla, vahla
Hayat tablonu günâhla
Boyarsın Allâh korusun!
Bilim-teknik, bilgisayar
Her şeylere verir ayar
Çağdaşlık diyerek, soyar
Buyarsın Allâh korusun!
Kâlp kararır nokta nokta
Oldukça şerde atakta
Şuursuz gidişi Hak’ta
Sayarsın Allâh korusun!
Durumunu gözden geçir
Her işine îman içir
Yönünü ateşten kaçır
Yanarsın Allâh korusun!
Nûrânî sese kulak ver
Güzel yürü, çiçekler der
Derlerki; yer, herkesi yer
N’eylersin Allâh korusun?
Rabbimden hep hayırlısı
Ukbânın da çayırlısı
Cennet-cemâl seyirlisi
Lûtf’etsin; Allâh korusun!
GÜZEL-NÂME
Ey güzel, sokaktan geçip giderken
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Hey gencim; günâhı seçip giderken!
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Kadında güzellik, erkekde şıklık
Onun da belâsı yakışıklılık!
Kitaba, sünnete uyar mı kılık?
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Örtülesileri açıp nereye?
Aslından, özünden kaçıp nereye?
Neyin var neyin yok saçıp nereye?
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Nedir şu edâlar, tavırlar öyle?
Gezilir pervâsız sokakta böyle!
Uyar mı bu bize, Hak için söyle?
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Ey insan, kendini sen mi yarattın?
Kara kaşla, elâ gözle donattın?
Kul iken kullara havalar attın!
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Ne kadar şirinsin, ne kadar hoşsun!
Lâyıktır dünyâlar peşinde koşsun!
Akıl yoksa, içmeden de sarhoşsun!
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Arzular peşinde hep koşa koşa
Hayâtı tükettin, geldin bu yaşa
Şimdi günâhlarla kaldın başbaşa
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Hâlâ bildiğinden şaşmaz gidersin
Pişmanlık yoluna düşmez gidersin
Bir kez Allâh deyip coşmaz gidersin
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Namazdan-niyâzdan uzaklardasın
Yalanda, yanlışta, tuzaklardasın
Yazıkta, yazlıkta, kızaklardasın
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Ne umarsın bu gidişin sonundan?
Haberin yok eteğinden kolundan
Puan gelmez çalıştığın konundan
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Gelir bir de hep bilgiçlik taslarsın
Yanlışları yaldızlayıp süslersin
Fazla sürmez, bir yerlere toslarsın
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Şâir, süslü sözden gelir mi fayda?
N’olur meşhur olsan, dünyâda, ayda?
İstikâmet nasıl, yol hangi rayda?
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Sözün özü, artık gelelim yola
Zamanın çarkında yoktur hiç mola
Yarına diyorsun; kim ölüp kala?
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Sevgili okurlar, vakit elvedâ;
Edâya duralım, gelmeden vedâ
Bırakmak adına belki hoş sedâ!
Bilmem yaptığının farkında mısın?
Nûrânî bak, sözü yine uzattın;
Tam tadında, pişmiş aşa su kattın,
Gelin kıza kaynanayı arattın!
Bilmem yaptığının farkında mısın?
18 Ekim 2014 Ordu Vizyon
ZAMAN-NÂME
Bayram, seyran, yılbaşıyla
Geçip gidiyor seneler…
Köprübaşı, yolbaşıyla
Geçip gidiyor seneler…
Ahbâbıyla, yoldaşıyla
Ocak başı, kül başıyla
Hem yazıyla, hem kışıyla
Geçip gidiyor seneler…
Fındık-fıstık, yatak-yastık
Kırdık-döktük, astık-kestik
Bâzen tam üstüne bastık
Geçip gidiyor seneler…
Bahçe-çiçek, tarla-bayır
Yayla-Cenik, çimen-çayır
Derler; her işte var hayır
Geçip gidiyor seneler…
Alış-veriş, veriş-alış
Kazanırsın, sen de çalış
Sanma ki sonsuzdur kalış
Geçip gidiyor seneler…
Çelik-çocuk, arkadaş dost
Hep berâber olarak mest
Çağdaşça takılmaktır kast
Geçip gidiyor seneler…
Gelenleri kutluyoruz
Gidenleri şutluyoruz!
Nefsimizi putluyoruz
Geçip gidiyor seneler…
Hep kutlama telâşıyla
Lâkin bâzen gözyaşıyla
Ölenlerin naaşıyla
Geçip gidiyor seneler…
Kutladık yıl kutlu oldu!
Karteller hep mutlu oldu!
Cepleri parayla doldu!
Geçip gidiyor seneler…
Gelen seneyi unutma
Sakın yanlış bir yol tutma!
Çağdaşlığı çöpe atma!
Geçip gidiyor seneler…
İnsan dediğin içmeli!
İçip kendinden geçmeli!
Hem iç, hem dışı açmalı!
Geçip gidiyor seneler…
Korkma bu yolda ölmekten
Ayrılma sakın gülmekten
Geceleri çal felekten!
Geçip gidiyor seneler…
İbret mibret hak getire
Herkes kendini götüre!
Vakti bitire bitire!
Geçip gidiyor seneler…
Kuzguncuklu Fazîlet’le
Günâha giden biletle
Tâzelenen hükûmetle
Geçip gidiyor seneler…
Dereyolu, OR-Gİ, Baraj
İl’e oksijenli imaj
Kontür, pixel, çağrı, mesaj
Geçip gidiyor seneler…
Abuk-sabuk konserlerle
Türlü türlü kanserlerle
Askerlerle, komserlerle
Geçip gidiyor seneler…
Dizi, filim, türkü, şarkı
Hep eller döndürür çarkı
Düşünmeden hesap, korku
Geçip gidiyor seneler…
Sabah sekiz akşam beşle
Akıl-fikir hep düşeşle
İşi olmaz Kanal 5’le
Geçip gidiyor seneler…
Show, ATV, CNN Türk
Pardesü, manto, ithal kürk
Gâhî ayık, gâh küskütük!
Geçip gidiyor seneler…
Üniversite ve Rektör
Konsere git, Özlem’i gör
Kulüpçülüğe kalma kör
Geçip gidiyor seneler…
Rak ne imiş görmelisin!
Kolu kola örmelisin!
Aralara girmelisin!
Geçip gidiyor seneler…
Ye, iç; hem bardağı taşır!
Sofrada ne varsa aşır!
Çağdaş ol, işleri pişir!
Geçip gidiyor seneler…
Kutluyorsun, var mı daha?
Çıkar mısın, her sabâha?
Her şey dönerek Allâh’a
Geçip gidiyor seneler…
Nûrânî, hep atıp tutma
Pişmiş aşlara su katma
Hem sonra, kendin unutma
Geçip gidiyor seneler…
ORDU HAYAT GAZETESİ
03.01.2008
DİYÂR-NÂME
“Seviyorum, bekle!” dedi, bekledim;
Gelmedi, gelmedi; yâra gücendim!
Sevindim; yaprakla, çiçekle geldi
Bırakıp gitti, bahâra gücendim!...
Pamuktu, bembeyazdı; buyur ettim
Yüzde çizgi çizgi kara gücendim!
Zaman, su misâli akıp geçerken
“Aldırma!” diyen, efkâra gücendim!
Câmide dizildi, düzgün oldu da
Çarşıda kayıp, saflara gücendim!
Kendi hânem tâmire muhtaçken âh
Boşa yoruldum; ağyâra gücendim!
Aklımdan geçmezken rûhî kayıplar
Maddede zerre zarâra gücendim!
Aç, bîilâç, yoksulken, nice insan
Gamsız-kasvetsiz, iftâra gücendim!
Torunun elinde câhilî yayın
Elde torun, ihtiyâra gücendim!
Büyüttüm, yürüttüm, hem yetiştirdim
Bizi küs yapan civâra gücendim!
Bir baştan bir başa rahatsız ülke
Yanlışlardaki ısrâra gücendim!
Yardımsız garipler sızlayan yara
Kasada gizli tomara gücendim!
Dedim, bir çâresi var bunun elbet
“Konuşma!” diyen, ihtara gücendim!
Yenilensin derken bozuldu her şey
Böylesi ruhsuz îmâra gücendim!
Cehâlet ve gaflet şerde yürüttü
Uyarmadılar, dostlara gücendim!
Yâre varmak için yola çıkmadım
Düzde oturdum; dağlara gücendim!
Sözler de, işler de karmakarışık
Karar kılmıyor; karâra gücendim!
Çürüğe, bozuğa, yaldıza rağbet
Sahteye mahkûm; pazara gücendim!
“İşin-gücün böyle kusur söylemek!
Sus artık dostum, envâra gücendim!
Yaşıyoruz işte, bozma tadını!”
Söz iğne iğne; azara gücendim!
Nûrânîyim; tamam, kestim sözümü
Tenkit yok artık; ızhâra gücendim!
Ne ben, ne başkası kayda değerler;
Hakîkât mahzûn; diyâra gücendim!..