Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4606984
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.70.131.150
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2010

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
25
ORDUNUN SANAT HATTI KOPUK
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ORDU’NUN SANAT HATTI KOPUK!

Bu başlıktan ne anlaşılıyor? İlk bakışta, Ordu’da sanat yok gibi bir anlam çıkıyor. Sanatla aradaki hatlar kopukmuş gibi bir algılama söz konusu olabiliyor. Ya da, sanat var da, kopuk(!) bir sanat var. Yâni, toplumun ahlâk kriterlerini hiçe sayan, onun önem atfettiği değerleri hafife alan, Ordumuzda örneklerine sıkça rastladığımız, en yalın anlamıyla, hafifmeşrep bir sanat. Diğer ifâdeyle, toplumun aslından, kültürel temellerinden, ahlâkî köklerinden kopuk(!) bir sanat.

Bir de, geleneksel sanatlarımızın şahdamarı niteliğindeki Hatt sanatını çağrıştırıyor bu başlık. Ki, milletimiz o sanatı zirveye çıkarmıştır; daha doğrusu, milletimiz bu sanatta zirveye çıkmıştır. Bundan dolayı da şu söz evrensel bir darb-ı mesel hâline gelmiştir:

“Kur’an Mekke’de indi, Kâhire’de okundu, İstanbul’da yazıldı!”

Her ne anlaşılırsa anlaşılsın, hepsi de uyuyor. Tâbiri câizse, cuk diye oturuyor! Çünkü, geleneksel sanatlar çevreyolu da yapılsa, tüneller de açılsa, belki hattâ havaalanı da yapılsa, Ordu hattından geçmiyor, ya da geçemiyor bir türlü, her nedense.

Hâlbuki,  kültürünü sanatını, gününü-geleceğini, aslını-astarını, faslını-neslini önemseyen herkes bu hatta, yâni HÜSN Ü HATT’a tutunmaya çalışıyor. Bu tutku, gelecek inşâsındaki yerellik hassâsiyetinin göstergesi olarak kabul ediliyor. Bunun için de belediyeler başta olmak üzere, çeşitli vakıflar, dernekler, özel kurum ya da kuruluşlar bu sanatlar için gayretlerini esirgemiyorlar. Antalya gibi turistik bir şehrin Kültür Turizm müdürlüğü de bunlardan biri. Şanlıurfa, Gâziantep vs. bir çok illerde de bu sanatlarla ilgili faaliyetler yönetmeliklerin de öngörüsüyle yapılmakta. Kurslar düzenlenmekte, sergiler açılmaktadır.

Bu konuda ne zamandır yazmayı düşünüyordum. Sabrım iyice azalmışken, bardağı taşıran son damla, başta gazetemiz olmak üzere basında yer alan Fatsa kaynaklı bir haber oldu:

TEZHİP KURSU BÜYÜK İLGİ GÖRÜYOR

“Fatsa Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nce açılan tezhip kursu büyük ilgi görüyor.” diyerek başlayan haberin devâmında kursiyerler; “ Tezhibin tüm dünyâda yaygınlaşan bir sanat dalı olduğunu biliyoruz. Bugün tezhip sanatçılarımız Avrupa ülkelerinde ödül alıyorlar. Bizler de bunlardan örnek alarak tezhip sanatını çok önemsiyor, iki yıldan bu yana kurslara katılıyoruz.” şeklinde konuşuyorlar. Dünyâda yaygınlaşan bu ve benzeri sanatlar Ordu’ya neden uğrayamıyor, uğrasa bile taban tutturamıyor acabâ?

Bu geleneksel sanatın sosyâl boyutuna da atıfta bulunan kursiyerler; “Tezhip deyince aklınıza sabır ve emek gelmeli. Bir eser ortaya çıkarmak haftalarımızı alıyor. Ancak, uzun vâdede çok güzel eserler ortaya çıkıyor. Böylesine zor ama değerli bir sanat dalı hakkında ders almaktan çok mutluyuz.” 

Öteden beri Ünye’mizde, Fatsa’da, Bulancak’ta böyle Hatt eksenli etkinlikler süre geliyor. Haberleri yıllardır gıptayla tâkip ediyoruz. Ensar Vakfı’mıza başkanlık ettiğimiz günlerde Ünye’deki Hüsnü Hatt hocasını buraya da getirmeyi düşünüp diyalog kurmuştuk. Bir de İstanbul’dan öğretim üyesi bir arkadaşımızı HÜSNÜ HATT programı için dâvet etmiştik. Konferansa ilgi de iyi olmuştu. Bunun bir örnek teşkil etmesini ummuştuk. Devâmını Kültür Müdürlüğü, Halk Eğitim ya da Belediye getirir diye hayâl etmiştik. Çünkü bu işler, dar imkânlarla başarılabilecek şeyler değil. Bir defâ Hocanın il dışından gelmesi lâzım. Bunu ancak dış ülkelerden dans, tiyatro, müzik vs. toplulukları getirebilecek güçlerini ispatlayan Üniversite, Belediye ya da Kültür Müdürlüğü gibi imkânı olan kuruluşlar yapabilirdi. Ama olmadı. Sükûtu hayâle uğradık.

HATT ve TEZHİP diyerek İNTERNET’e girdim; neler var neler! Sayfalar dolusu siteler, kuruluşlar, kurslar, organizasyonlar, vakıflar, dernekler, sergiler vs. vs. kasabalara kadar uzanmış çalışmalar var. Yoksa Ordu’da yok mübârek.

Kusura bakılmasın ama, siyâsetin Ordu ayağında da böyle bir dert yok. Daha doğrusu böyle bir ufuk yok. Azıcık olsaydı kentin genel havasına şu veyâ bu şekilde birazcık yansırdı. Bırakın mânevîyi, millî bir hava bile estirilemedi! Madden yapılanların hakkını vermek gerek. Ancak, kültürel anlamda yapılanlar devede kulak bile değil ne yazık ki!.

Kim ne derse desin, milletin verdiği imkânlarla bir yerlere gelenler ve de getirilenler, eğer onu ve çocuklarını iyiliklerle güzelliklerle buluşturma noktasında her hangi bir gayretin sâhibi değillerse, vay hâllerine, vay hâllerimize ves’selâm!..

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

18.01.2010


Mar`12
25
ordugazete.com'a teşekkür
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ordugazete.com’a teşekkür

 

YASAKLI YAZAR ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU

VALİ ALİ KABAN’IN TALİMATI SONRASI

YAZILARINA ARA VERMEK ZORUNDA KALAN YAZAR,

KABAN’IN MERKEZE ALINMASINDAN SONRA

TEKRAR YAZMAYA BAŞLADI. KİM BU YAZAR?

 

Ön yüzde bu spotlarla verilen haberin devâmını, yazıda yer alan bize âit iktibasın sâdece başlığını yazarak, diğer kısmını yorumlarla beraber aynen veriyoruz. Haber olarak, adı geçen sitede hâlâ var olan, yaklaşık 10’lu sekmelerdeki bu haberi, sıra dışı bir olay olarak bürokrasi, işletme ve basın olarak hepimizin geleceğine ışık tutması düşüncesiyle buraya not düşüyoruz. İşte haberin ayrıntı kısmı:

...Ordu Hayat Gazetesi sahiplerinden ve yazarlarından Nuri Kahraman yerel seçimler sonrası yazdığı bir makaleden sonra Vali Ali Kaban’ın emri ile yazıları gazetede yayınlanmıyordu. Kahraman makalesinde AKP’nin Ordu Belediye Başkanlığını kaybetmesini yorumlarken, Vali Ali Kaban için de “ AKP’nin hacı Valisi” terimini kullanmıştı. Bu Makale sonrası Vali Kaban Gazetenin yazı işleri müdürünü valiliğe çağırmıştı. Bu görüşmeden sonra Nuri Kahramanın yazıları gazetede yer bulmuyordu. Vali Ali Kabanın merkeze alınmasından sonra Nuri Kahraman da özgürlüğüne kavuştu. Kahraman ilk yazısını geçtiğimiz cuma günü yazdı. Tekrar yazmasıyla ilgili görüşlerini açıklayan Kahraman, “Bir yazar için en büyük sorun yazı yazamamasıdır. Bana karşı

bir haksızlık yapıldı ama bu haksızlığa karşı çok kimsenin sesi çıkmadı” dedi.

Yasaklı yazar Kahraman’ın gazetede çıkan ilk makalesi;“İlm-i siyâset”

Ordugazet e 04.10.2009  Yorum Yaz   Bu habere toplam 3 yorum yazılmıştır.

 

Zerda SOYLU [ 18 Kasım 2009 20:10 ] Ordu yerel basınını takip etmiyordum nicedir… Böyle bir haberi okuyunca şaşırdım doğrusu.Bir valinin talimatıyla bir yazar susturuluyor ve gazete yönetimi başta olmak üzere yerel basın(en başta),bu işe sessiz kalıyor!!! Basın özgürlüğü taşrada yok mu acaba? Yoksa Sn.Valiler kendilerini Osmanlı Devletinde falan mı sanıyorlar? Demokratik bir ülkede yaşıyoruz ve de yaşamak istiyoruz..Düşünce özgürlüğünün önündeki tüm engellere hayır diyorum..
Sonuca baktığımızda,esasen hiç bir makamın kimseye kalmadığını da görüyoruz.Hiç bir yer kimsenin tapulu malı değil.Gidenler gidiyor da arkada hoş sada bırakabilmek en önemlisi olmalı...Bu arada böyle bir paylaşımı kamuoyuna açanlara da teşekkürler..

İbrahim YALÇIN [ 21 Ekim 2009 17:26 ]  VALİ bey çok birikimli biriydi ENNTELLEKTÜEL BİR durUŞU VARDI. çok çok ümitliydik. NETİCEDE YAZIK OLDU BİR DEĞERE. KALİTE bİRİSİYDİ. NASIKL böyle bir uygulama yaptı anlayamadık. HEM bu iş onun işi mi? Selami arkadaşıma katılıyorum. AN cak sadece cemiyet değil gazete yönetimi de bu baskıyı kabul etmemeliydi. ortada bir suç zaten yoktu. OLSA BİLE buna karar verecek olan da mahkemelerdi. YAnlış hatırlamıyorsam sn. kahraman ak partiden milletvekiliğine aday olmuştu. BU dönemde böyle bir muamele çelişkili. BU muameleye kendine ve felsefesine ters düşeceği düşüncesiyle VE DE hak-hukuk savunuculuğu adına en başta iktidar PARTİSİ karşı çıkmalıydı. ama nerde? onlar ihaleli işlerden böyle kültürel ve sosyal işlere ilgi duyacak zamanları olan kişiler değillerdi herhalde. NYyseki ilahi adalet var. doğru mu ARKADAŞLAR? İbrahim YALÇIN

Selami Dursun [ 08 Ekim 2009 11:53 ] eğer düşünülürse aslında çok önemli bir olay bu.hazmedilecek gibi değil. yerel hatta ulusal basın çevreleri ayağa kalkmalıydı. orduda basın cemiyetleri yok mu? neden bu işi es geçtiler? hangi çağdayız? hani basın özgürlüğü? hani açılım? bana sorarsanız valinizin gitmesi için başka sebeplerin gelişmesine gerek yoktu. hem bu pisuvardan daha mantıklı bir gerekçe olurdu.
sayın yazarı tanırım. bu olayı niye sükut geçmiş, yaygara koparmamış anlayamadım doğrusu. ama yapısına ters herhalde. neyse, hayırlısı olsun. bazen susmak konuşmaktan daha etkili olabiliyor demek ki! bu olayın güzel kentimize yakışmadığını düşünüyorum.
inşallah benzerleri olmaz. slmlr

            Kısmen  yasak, kısmen de çok şeyler hayâl ettiğimiz bir dönemde böyle bir muâmeleyle karşılaşmamızın getirdiği hissiyâtla 6 aya yayılan ve sonuçlarını hep birlikte yaşadığımız bu süreçte, ilgilerini esirgemeyen herkese ve yukarıya aldığımız haberiyle duyarlılığını somutlaştıran arkadaşımız Nuh KIRCA Bey’e teşekkür ediyor, hareketinin ilgililere örnek olması dileğiyle hepinize selâm, sevgi ve saygılar sunuyorum ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

17.01.2010


Mar`12
25
MENCELOĞLUDAN ORDU İLÂHİYATA..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

MENCELOĞLU’DAN ORDU İLÂHİYAT’A…

Dünkü gazetemizde ön sayfada yer alan haberlerin en dikkât çekicisi, 100 kişilik Yatılı Bölge Kur’an Kursu yapımıyla ilgili olanıydı. Eğer karar verme noktasında bulunsaydım, ya da en azından haberden haberim olsaydı, bu haberi manşet yapmalarını teklif ederdim. Çünkü bu haberde benim için ve hepimiz için, Ordumuzun ve yurdumuzun geleceği için hayâtî denebilecek mâhiyette ipuçları var:

1-En başta, Müftü Vekilimiz Kemâl MENCELOĞLU Bey, nice asillerin yapmadığı, ya da yapamadıkları bir şeyi yapmış; kendi hizmet kolunda faaliyet gösteren tüm örgütleri, sendika, dernek ne varsa, hiç birini ihmâl etmeden, hepsini yanına almış. Kendisini tebrik ediyoruz.

2- Demek ki tüm personele kapılarını eşit aralıkta tutmuş. Adâletli ve sıcak davranmış. Hepsini kendi kanından ve canından bilmiş. Daha önce yaşanan dalgalanmaların önüne set çekmiş. Devam etmesine meydan vermemiş. Gönül birliğinin her şeyden önce geldiğini göstermiş. Burası çok önemli.

3-Kemâl MENCELOĞLU Bey, Müftü yardımcımız Saim ŞİRİN Bey de yanında olmak üzere, ekibiyle berâber, Ordu Gazeteciler Cemiyeti’ne ziyârette bulunuyorlar. Burada, Tâcettin SEVİNÇ Bey zamanında şekillenen, Veysel ÇAKI Bey’in projelendirip temel atma aşamasına getirdiği, câmilerimizin girişlerinde çizimleri yer alan 100 kişilik Yatılı Bölge Kur’an Kursu projesini tanıtmışlar.

4-Bu ziyâretleriyle zımnen, projenin topluma mâl edilmesi noktasında kendilerine yardımcı olunmasını ihsas ettirmişler. Bu yön de önemli. Çünkü, toplum olarak bir bütünüz. Hepimiz birbirlerimizin noksanlarını tamamlıyoruz. Herkesin her şeye yetişmesi mümkün değil. Yardımlaşmak da bu zâten. Bu birlik tablosunun devamı için duacıyız. Buna hepimizin, güzel Ordumuzun ihtiyâcı var. İşin, hizmetin ve de bilhassâ dînin-diyânetin aslında olması gereken de bu.

5-Bu bir milat bence. Bu adım, aynı gâyeye hizmet eden İmam-Hatip Lisesi ve benzeri kurum, kuruluş, sivil toplum örgütleri ve dernekleri de kapsayacak şekilde hâlelenmeli. Ordumuzun hayrına bir sağduyu plâtformu oluşmalı. Çünkü, sağduyunun dağınıklığı çok şeye mâl oluyor topluma. Millî-mânevî değerler çözülürken bu konuya el atacak hiçbir girişimin olmaması hepimizin sorumluluğu.

6-Herkes bir şeyler söylüyor. Havaalanı, teleferik, otopark, turizm, kültür vs. Ben de diyorum ki, İLÂHİYAT FAKÜLTESİ! Neden olmasın? Bize OR-Gİ gibi, TELEFERİK gibi, hep dünyâ UÇMAK’ları mı gerekli?! Âhirette uçma ihtiyâcı olmayacak mı? Bence hemen bir plâtform oluşmalı. İlâhiyât, ilâhiyât diye der der tepilinmeli! Bir düşünün bakalım; sizce de öyle değil mi?

7-Kemâl MENCELOĞLU Bey sözlerinin sonunu şöyle bağlıyor: “ Bu ziyâretimizi kabul ettiğiniz ve bizi bu şekilde ağırladığınız için teşekkür ederiz.” Teşekkür güzel de, gerekçesi düşündürücü! “Kabul ettiğiniz!” ne demek yâni; kabul edilmeyecek miydi? Oraya mürâcaat edip de kabul edilmeyen mi var? Elbette nezâketen söylenen ve söylenmesi gereken bu sözlerin zımnında hepimizde -az ya da çok- var olan bir çekingenlik de gizli gibi.

8-Bu bizim, sivil hayatta bile yakamızı bırakmıyor. Hoşgörü, tevazu, vakar gibi kavramları bahâne ederek kendimizi en arka sıralara yerleştirdik. Haberin verilişinde de kısaca değindiğim gibi, kendi varlarımıza bile bir türlü bizim deyip yapışamadık. Çünkü, belirli bir kesim olarak, yıllarca o kadar taarruza uğradık ki kendimizden şüphe eder olduk. Verilen her şeyi lütuf olarak algılamaya başladık. Bu psikolojiyi bir türlü üzerimizden atamıyoruz. Sonra da toplumda çığırtkanlar söz sâhibi oluyor.

9-Artık, iyilerin de en az kötüler kadar cesâret sâhibi olmasının zamânı gelmiş olmalı! Aksi takdirde, özellikle kentimiz ölçeğinde bu baş aşağı gidişle hep birlikte bir yerlere toslamamız mukadder. O zaman da kafamıza vurmanın hiçbir şeye faydası olmaz. Allâh(CC) korusun!

10-Resmîler resmî görevlerini, siviller de sivil olarak üzerine düşenleri el birliği ile yapma irâdesini gösterirlerse iyiliklerin atağa geçmemesi için sebep yok. Ordumuzda her şey var. Potansiyel çok iyi. Noksan olan şey; kendine sâhip ve ne yaptığını bilen, eli öpülesi, adam gibi bir adam.

11-Kemâl MENCELOĞLU Bey’e teşekkür ediyorum. Kemâl ismine yakışan olgun tavır ve anlamlı girişimleriyle, gerçek bir âmir örneği sergiledi. Bizi müftülük makâmı konusuna atfettiğimiz önemden dolayı tenkit edenlere, neden “müftü müftü” diye yazıp durduğumuzu gösterdi.

12-Ayrıca, sâdece belirli isimler değil, iyi niyetli ve adâletli olduktan sonra, bu hizmet potansiyeli ile herkesin bu işi güzelce götürebileceği iddiamıza örnek teşkil edecek bir tavır sergiledi.

13-Bir de, ne zamandır düşündüğümüz İlâhiyât konusunu dillendirmemize vesîle oldu. Ordu için neler yapılabileceği konusundaki düşüncelerimizin depreşmesine imkân verdi. Yükümlülüklerimiz noktasında intibaha getirdi. .

Sağ olsun, vâr’olsun; bu arada Cumâmız da mübârek olsun.

Gözleriniz nur, gönülleriniz sürûrla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

14.01.2010


Mar`12
25
İNSAN ÇEŞİT ÇEŞİT; YER DAMAR DAMAR..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

İNSAN ÇEŞİT ÇEŞİT; YER DAMAR DAMAR…

Evet, “İnsan çeşit çeşit; yer damar damar.” Demişler. Bu bir Atasözü.

Hakîkâten, şöyle bir düşünürseniz birbirine benzeyen hiç yok neredeyse.

Ne huy, ne karakter, ne sîma, ne de boy-pos olarak, birbirinin tıpkısı olan yok.

Çevrenize bakın, sokaklara, caddelere, ekranlara bakın; bulamazsınız.

Mâlum, bizim aynı zannettiğimiz parmak izleri bile birbirinin aynısı hiç değil.

Kıtalar, ülkeler, kutuplar ve buralardaki insanlar, renkler, boyalar hep farklı.

Biraz benzer gibi olanlar da nâdirattan olduğu için haber konusu oluyorlar.

Hattâ, ünlülere biraz da olsa benzeyenler bunu ayrıcalık olarak görüyorlar.

Hâlbuki benzerlikte esas olan iyilikler ve güzellikler olmalı.

Nitekim, geçenlerde, görünüşte saf, asılda cin, bizim BAHO anlatıyor;

“Dün Cumartesi Pazarı’nın oraya doğru geliyorum. Bir genç gidiyor önüm sıra.

Cereyan çarpmış gibi dik saçları, ince uzun favorileriyle acaip bir görünümü var.

Kulağına eğilerek; “Delikanlı, ne kadar da Tarkan’a benziyorsun!” dedim.

“Teşekkür ederim, sağol amca!” dedi bana. Bundan büyük bir gurur payı çıkardı.

Hâlbuki ben ona iltifat için söylememiştim bunu. Gayem yanlışlığa dikkât çekmekti.”

Mânevî ve sosyâl anlamda da bu böyle. Herkesin huyu-suyu karakteri farklı.

En az parmak izi sayısınca olduğunu söylemek hiç de abartı olmaz.

Zîra hiçbir insanın ahlâk ve karakteri diğerine uymaz. Aslında bu bir zenginliktir.

Derin hikmetler vardır. Nitekim Hucurat Sûresi 13. ayette şöyle buyurulmaktadır:

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık

ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık.

Allah katında en değerli olanınız,

O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.

Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.”

Dayımların anlattığına göre, rahmetli Küpüç Anamız da şöyle dermiş sık sık;

“Hayvanın alası dışında, insanın alası içinde!”

Her ne kadar nine naklediyorsa da, atayla birlikte söylemişlerdir mutlakâ!

Ama ne demek bu? Yâni, öylesine bir muammâdır ki insanoğlu çöz çözebilirsen;

anla anlayabilirsen. Hani ne derler; “Kavun değil ki koklayasın!” işte öyle.

“Yeryüzünde iki çeşit insan vardır: Birlikte yaşadıkları insanlara hayâtı hoş edenler,

Beraber yaşadıkları insanlara hayâtı zehir edenler.” Augiste BREAL

Hasan bin Ali de; “İnsanlar 4 sınıftır:

Bir kısmının iyiliği boldur, ahlâklı değildir.Bir kısmı ahlâklıdır, iyiliği yoktur.

Bir kısmının ahlâkı da, iyiliği de yoktur. En kötü insan budur.

Bir kısmının da hem iyiliği çok, hem de ahlâklıdır.

Bu da, insanların en iyisi ve en üstünüdür.” diyerek çeşitlendiriyor karakterleri.

Çeşit çeşit karakterlerle ilgili olarak uyarıcı sözler de büyük bir yekun teşkil ediyor.

İnsanların canı kötülerden çok yanmış olmalı ki, tecrübelerini paylaşmak istemişler:

Bir kötü kırk iyiyi bozar; kırk iyi bir kötüyü düzeltemez. ATASÖZÜ

Huysuz adamla kabrin bile yan yana bulunmasın. TATAR SÖZÜ

Taşların altında gizlenen akrep ve yılanlar değil, asıl tehlikeli olan;

insan kâlbinin sakladığı kötülüklerdir. VİCTOR HUGO

Büyüklerimizin askere ya da uzak gurbetlere gidenlere duâsı,

“Allâh iyilerle karşılaştırsın!” olur genellikle. Bu boşuna değil elbette.

Hayât ta bir yolculuktur. Bu anlamda hayat arkadaşı, iş arkadaşı, komşu, akraba;

bizimle ilgili, hayatımızın ufak ta olsa bir parçası olan herkes önemlidir.

Sevgili okurlar, duâmız şudur ki; Yüce Rabbimiz, bir ucu sonsuza varan

bu hayat yolculuğunda hepinizi, hepimizi iyilerle haşır-neşir eylesin,

öbür dünyâda da sâlihlerle birlikte haşr ü cem’eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

12.01.2010


Mar`12
25
HAYIRLI OLSUN
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

HAYIRLI OLSUN

7 Ocak Cumâ, gazete ve şirketimiz için önemli bir gün olarak târihe geçti. O gün varılan anlaşma sonucu olarak, eğer fark ettiyseniz, gazetenin lejandında bâzı değişiklikler yapıldı. Müesseseye, dışardan bir genel yönetmen geldi. Ayrıca, gazetenin yazı işleri müdürlüğüne de, içerden biri; aramıza kısa bir zaman önce katılmasına rağmen, yetenek ve performansıyla sizlerin ve bizlerin, hepimizin dikkâtini çeken, dinamik, yetenekli, genç bir arkadaşımız getirildi.

Sevgili okurlar. Gazetede bir yenilenme, canlanma söz konusu. Tekdüzelikten kurtulma, kabuğunu kırma çabalarındayız sizin anlayacağınız. Bunun tezâhürlerini, personel, kadro, dizayn, içerik ve açılım anlamında önümüzdeki günlerde hep birlikte yaşayacağız.

Tüm çabamız, güzel memleketimizin kültür ve irfanına güzelliklerin farkında ve bunları yaşatma, hattâ güzelliklere güzellik katma duyarlılığında bir bilinç düzeyi gelişmesinde ufak ta olsa bir pay sâhibi olmuşlardan olabilmektir.

İşte gazeteniz bu anlamda size, memleketimize ve ülkemize daha iyi hizmet etmenin arayışları içerisinde. Kültür ve irfanımız adına bir şeyler yapabilmenin, şehrimiz ve neslimiz nezdinde üzerimize düşen sorumluluğun gereğini en iyi şekilde îfâ edebilmenin sancısıyla kıvranıyor.

Bu gazete, mâlî anlamda birilerine âit olabilir, ama kurumsal olarak hepimizindir. Sizlerindir. Dolayısıyla onun her anlamda başarısı, getirdiği ses ve kattığı soluk hepimize âit olacaktır. İnşâllâh hep birlikte, elele Ordu kültür, sanat ve basın-yayın târihinde hatırı sayılır, bir hoş sadâ bırakabileceğiz.

Elbetteki gazete olarak yasal anlamda ve halk nezdinde belirli bir yer edindik. Kadro ve müessese olarak, Ordu piyasasında sağlam bir mevkîdeyiz. Ancak ilerlemenin sınırı yok. Dâima, ilerinin, bir adım daha ilerisi var. Bu noktada mevcut kalıpları zorlamak, yeni yollar denemek herkes için ve her anlamda zarûret olabiliyor.

Tevrat İŞLEYEN ismi Ordu basın târihinin sayfalarına yazıldı. Ordu Hayat Gazetesi’nin Cengiz KESKİN’den sonraki 2. yazı işleri müdürü olarak, kurulum sürecimizi başarıyla gerçekleştirdi. Sistemi oturttu. Yönetim ya da personelin, yeni bir kuruluş ve amatör kişiler olarak yapılabilecek acemiliklerin getirebileceği sonuçlara, meslekten biri olmamasına rağmen, dikkâtli ve hassas kişiliğiyle meydan vermemeyi başardı. Hattâ, yasal yükümlülüklere riâyet noktasında gazetemiz örnek gösterilen bir konuma geldi.

Kısaca söylemek gerekirse, Ordu Hayat Gazetesi’nin kurumlaşmasında Tevrat İŞLEYEN’in rolü büyük. O gazeteyi bir yere getirdi, gazete de onu. Başta ben olmak üzere birçoğumuz onu bu gazeteyle tanıdık. Ancak, yönetimin ekonomik ve kültürel anlamda açılım adına kendisinden beklentilerinin arttığı noktada, bünyesel bir yenileşmeye gidilebilmesi bakımından, gerekirse görevden affının söz konusu olabileceğini büyük bir olgunluk ve açık kâlplilikle ortaya koyunca yönetim kurulu da bu değişikliği uygun gördü.

Yönetim kurulumuz gazetede artık bir profesyonellik peşinde. Genel Yayın yönetmenliğine getirilen Mehmet SEYDİ, geçmişinde,  mesleğin çeşitli kademelerine dâir tecrübesi bulunan ekonomi, siyâset, kültür-sanat çevrelerinin ve halkımızın yakından tanıdığı bir gazeteci arkadaşımız. Recep ALTUN da bu işi meslek olarak seçmiş ve benimsemiş, Ordu basınının en genç ve yetenekli, gelecek için ümit vâdeden muhâbir gazetecilerinden.

Tevrat İŞLEYEN Bey’e müteşekkiriz. O artık, eseri olarak bakabileceği bu gazetenin bundan sonraki gelişimlerini sevinç, mutluluk ve gururla izleyecek. Gerektiği yerde duygu, düşünce ve tecrübelerini bizimle paylaşacak. Onun da, bizlerin de umut, beklenti ve duâsı müessesenin hayrı ve başarısı yönünde olacak. Çünkü o hepimizin eseri.

Kim, evlâdının hayrını istemez? Onun başarı ve mutluluğu için duâcı olmaz?

Hayırlı olsun. Allâh mahcup etmesin, ves’selâm…

TÂZİYE: Mehmet YILMAZ Amca, önceki gün binlerin katılımıyla uğurlandı. Herkes, iyiliğinden söz açıyordu. En önemlisi de burasıydı. Kendisine Cenâb-ı Hak’tan sonsuz rahmet, başta vekilimiz Enver YILMAZ Bey ve kardeşleri olmak üzere tüm yakınları ve sevenlerine sabr-ı cemîller niyâz ediyorum. Mekânı cennet olsun… N.K.

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

10.01.2010


Toplam 228 Blog, 46 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 40 41 42 43 44 [45] 46 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7139)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5185)
MODA-NÂME (5063)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4651)
Bedford-nâme (4623)
Nûri KAHRAMAN (4616)
EYMÜR-NÂME 3 (4589)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3948)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...