Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4607177
 Sitede Aktif: 5
 Ip: 172.71.1.177
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2011

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
CÂVİD KALPAKLIOĞLUNU ANARKEN..
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

CÂVİD KALPAKLIOĞLU’NU ANARKEN…

Câvit Kalpaklıoğlu Ağabey rahmet-i Rahmân’a kavuşalı bu gün 6. yıl doldu.

7. yıla girdik. Zaman ne de çabuk geçiyor. Câvit Ağabey ardında boşluk bırakanlardandı.

İyi insandı. Çelebiydi. Birikimliydi. Ganî gönüllüydü. Çözüm insanıydı.

Hayâtı cefâlarla geçmişti. Ülkenin bütün sıkıntılarını fiilen yaşamış, çileler çekmişti.

Yaşamadıklarını da hissetmiş, kâlbinin bir yerleri hep yanmış, vicdânı sızlamıştı.

Hayâtı mâceralarla, fikir mücâdeleleri ve aksiyonlarla dolu yiğit bir Anadolu evlâdıydı.

Onun şahsında, 50’den bu yana yaşanan tüm gerçeklerin izini bulmak mümkündü.

Necip Fâzıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti ve onlarla diyalogları.

Yayın, matbaa, gazete, dergi, tiyatro, afiş, pankart hikâyeleri. Olsa da anlattırabilsek!

Hele Ali Fuat Başgil’i ondan bir dinleseniz. O kıymete çektirilen çileleri.

Yaşatılan işkenceleri. O zamanların hukuk fakültelerindeki ideolojik kamplaşmaları.

12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar, 27 Mayıslar, daha neler, neler.

Sezai Karakoç, Kadir Mısıroğlu, Ergun Göze, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş.

Hattâ Necmeddin Erbakan, Turhan Feyzioğlu, Ferruh Bozbeyli, Adnan Menderes.

Muharrem Ergin, Mehmet Kaplan, Necmeddin Hacıeminoğlu, Erol Güngör. Ahmet Kabaklı.

Ordulu hemşehrilerimiz Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu, Bekir Berk gibi isimler.

Ya, DOSTLUK,  deyince akla gelen o yılların tek mâruf ismi Fethi GEMUHLUOĞLU.

Bir akşam onu anlattırmıştık ona Ensar Vakfı’nda. Ne de güzel anlatmıştı merhûmu.

Onu ve dostluk örneklerini Türkiye Muhtarı başlığı altında anlatmıştı uzun uzun.

O akşam coşmuştu. Kendi hayâtından pasajlar da sunmuştu. O akşam âdetâ içini dökmüştü.

Vedâ konuşması yapmıştı sanki. Ve ben o akşama çok hayıflanıyorum! Neden derseniz;

Kamera yanımızda olduğu hâlde konuşmayı çekmeyi ihmâl etmiştik. Eğer çekseydik, böylesine içten ve açık açık anlatır mıydı her şeyi, orası da meçhûl ama, yine de

Çekilmesinde fayda vardı. Şu an elimizde hiç olmazsa biraz görüntü bulunurdu.

Bu çarpıcı örneğe rağmen, yine de bu anlamda bir kıpırdanma yok Ordu’da.

Ondan sonra Sıtkı Çebi de rahmetli oldu. Daha niceleri bir bir gidiyor. Onlar gidince,

İşler zâten bozuldu. Onların muhabbetinde birleşen isimler, onlar çekilince dağıdılar.

Evet, durum bu. Câvit Ağabey’in çevre yelpâzesi sâdece bunlardan da ibâret değil.

Cumhûriyet Dönemi ilim, kültür, fikir ve siyâset çınarlarımızdan Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’la muhabbetlerine bizzat şâhit oldum. Ordu TESK Otelde fotoğraflarını bile çektim.

Daha niceleri. Sıtkı ÇEBİ, Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ’la dostlukları zâten mâlum.

Tüm bunların ötesinde, bu isim çeşnisi ve entelektüel trafiğin oluşturduğu kişilik hamûlesi.

Hâtıralar, tecrübeler, pişmişlik, vakar, şahsiyet oturmuşluğu. Kalem ve kelâm erbâblığı.

Dostluğu, muhabbeti, arkadaşlığı, yoldaşlığı, kısaca kahrı çekilir kalender bir kişilik oluşu.

Kendi askerlik yıllarında, vekil öğretmenlikte, mesleğinde yaşadıkları, çevresinde yaşadıkları. Yazı hayâtı. Matbaacılığı, yayıncılığı, gazeteciliği, köşe yazarlığı, kitap telifi, konuşmacılığı.

Bu anlamda gerçek bir münevver. Hayâtı kaleme alınacak, biyografi çalışması yapılacak,

Özgün bir kişilik. Onu tanıyanlar da gitmeden, kültür adına, vefâ adına bu yapılabilmeli.

Bu iş, darmadağınık hâle gelmiş olan piyasanın işi olmaktan çıkmış gibi gözüküyor.

ODÜ Fen Edebiyât Fakültesi, bu ve benzeri faaliyetlere öncülük etmeli. Ufuk çizmeli.

Ya da, kültür eksenli, veyâ mahallî dernek ve vakıf gibi kuruluşlar işe el atıp sâhip çıkmalı.

Şu an îtibârıyle bir yazıdan öte bir şey yapamadığımız için üzgün ve mahcûbuz.

Zîrâ bu kişisel bir vefâ olmaktan öte Ordu kültürü adına üzerimize düşen bir görevdir.

Mekânı cennet olsun. Hayattakilerin kıymetini bilmede de hepimize ibret olsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

08.02.2011


Mar`12
26
YEMEN İLLERİNDEN ORDU İLLERİNE
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

YEMEN İLLERİNDEN ORDU İLLERİNE!

AkParti, iktidar partisi. Şu anda Türkiye’nin çok ötesinde, âdetâ dünyâ partisi konumuna geldi. Dünyâya ön ve yön verme diye bir derdi, gâyesi, tasası yok ama, ezilmişler, büzülmüşler, zâlimleri görünce çözülmüşler onu örnek alıyor. Tıpkı İstiklâl Savaşı’nda olduğu gibi. Dünyânın gözü-kulağı Türkiye’de. Her zaman öyleydi ama, şimdi çok daha farklı bir konumu var ülkemizin.

Bunu âdece İslâm ülkeleriyle sınırlı olarak düşünmemeli. Tüm 3. dünyâ, ülkemizin örnek durumunu dikkâtle izliyor. Târihî bağlar dolayısıyla yakın çevre biraz daha erken etkilense de, diğer ülkeler de zaman içerisinde kendi durumunu Türkiye ölçeğinde gözden geçirmeyi düşünebilecektir.

Ya, adı ileriye çıkmış büyük baş ülkeler! Sanırım onlar da en az geri kalmış ülkeler kadar örnekliğe muhtaç. Fizik temelli teknoloji bir yere kadar. İnsanı götürebildiği en metafizik nokta intihar olabiliyor. Bilim ölümden öteye gidemiyor. İnsanı mezarın ağzına kadar getirip bırakıyor. Ya ötesi?

Ötesi yok mu? Hiç olur mu? Bu kadar değerli bir varlığın çabaları boşuna mı? Onun iyilikleriyle güzellikleri arasında fark yok mu? Kötülerin kötülüğü yanına kâr mı kalacak? İyiler avanak mı? Hayır-hasenât peşinde koşanlar, yaşamasını bilmeyenler mi?

Dolayısıyla, bu teknolojinin beşeriyeti getirdiği nokta tatminkâr değil. Ülkemizin, bu anlamda sergileyeceği medeniyet örnekliği de çok önemli. Bunu başardığımızda Türkiyemiz örnek huzur, mutluluk ve medeniyet ülkesi olarak tüm insanlığın gözdesi olabilecektir. Tıpkı Asr-ı Saadet, sonra Osmanlı ve bir üçüncü model olarak da AK-ASIR örnekliği oluşabilir. Eğer kader bizim için bunu ön görüyorsa, kimse buna engel olamaz.

İşte bunun için, Dünyânın şeytanları da, melekleri çok yakından izliyor Türkiyemizi. Yâni bizi. Sizi, bizi, hepimizi. Bu, Allâh’ın lütf u keremiyle bize hediye edilmiş bir husûsiyet. Ne mutlu farkında olana ve de konumunu bilip duruşunu olgunlaştıranlara.

 ÎRAN MI, TÛRAN MI, TÂLİBÂN MI?

Burada bir husûsun altını çizmek istiyorum; şu an iktidarda KILIÇDAROĞLU ve avânesi olsa veyâ Devlet BAHÇELİ gibi ırkçılığı çağrıştıran isimler ülkemizi yönetse, Türkiye’nin bu misyon ve vizyonu yansıtma imkânı olabilir mi? Daha, kendi sınırlarını bile aşamaz ülke. Orada kavga, burada nizâ, şurada arbede başlar. Yok burası irticâ, şurası kominizm, yan tarafı Talebânî, yok orası Tâlibân, öte taraf Turan, beri taraf Îran vs. her yerle bir kavga yolu bulunur. Ama şimdi, kendinden emin, kimseden korkmayan, herkese kapılarını rahatlıkla açan ve kapılar kendisine açılan bir Türkiye var; Elhamdülillâh…

YARIN HANGİ İSME UYANACAĞIZ?

Nazar değmez inşâllâh deyip meseleye gelelim. İşte dünyânın böylesine önemli bir ülkesinin en gözde partisinin 40 ilinde yeni il başkanlıkları belirleme süreçleri var. Trafik o biçim! Herkes, yukarda çerçevesini çizdiğimiz tabloda rol almak istiyor. Genci ihtiyârı, zengini-fakiri, işadamı, aylağı. Herkes… Göz yaşartıcı bir durum! Âdetâ bir seferberlik! İnanılır gibi değil! 

Niye derseniz; ticâret zor iş. Siyâset daha da zor. Sâdece bununla kalsa iyi. Daha ne işleri, ne yükümlülükleri var ki bu görevlerin; saymakla bitmez! Büyük fedâkârlık doğrusu. Gecesi yok, gündüzü yok. İşi yok, gücü yok, cenâzesi, düğünü yok. Ha babam koşacaksın! Bu ağır yükü yüklenmek adına Ankara’yı su yolu yapmak; hele bu karda-kışda, fedâkârlık ötesi bir şey. Siz, meselâ biz, kendi işimiz için bile giderken darlanıp-zorlanıyoruz. Öyle değil mi? Bunu bir defâ görmek, koşanları hiç olmazsa tebrik etmek gerek.

Nerde göreceğiz ki, tebrik edelim derseniz; o zaman hiç olmazsa siz de, uzaktan zağa takdir edin. Eğer fazîlet diye bir şey varsa, kalmışsa kıyılarda-köşelerde, biryerlerde, bu da bir fazîlettir. Ama, “artık fazîlet diye bir şey yok. O bir partinin adıydı. O da kapandı. Bizi oralarla ilgili olarak değerlendirmeyin lütfen!”  diyorsanız, bizim yapabileceğimiz bir şey hiç yok.

BAŞKAN DEĞİL, REİS OLSUN!

İşte biz yine de diyoruz ki, sonuçta, ille de bir başkanımız ya olacak ya olacak. Bu başkan, en azından, insanlık tarihi içerisinde İslâm’ın, diğer din, devlet ve milletlerin ve de tüm bu girift dünyâ tablosu içerisinde Türkiyemiz’in şu andaki duruşunun, ülkemiz insanları ve tüm beşeriyet için taşıyabileceği anlamın kaygı ve hassâsiyetinde bir başkan olsun. Bu anlamda, tercih yaparken, ideâle en yakın isim kaygısı taşınsın.

Seçilecek isim, başlı başına bir isim olsun. Kendi burnunun, ya da birilerinin burnunun doğrusuna göre değil, çevresindeki teşkilât ve âkil insanlardan oluşturduğu heyetin işâret ettiği doğrultu yönünde hareket etsin.

Burada söz konusu etmeden geçemeyeceğiz. Erbakan Hocamızın bir sloganı vardı bizim gençliğimizde. Afiş olarak sokakları, caddeleri, meydanları süslerdi. Çok da mânidardı: UYDU DEĞİL, LİDER TÜRKİYE! İnşâllâh, il başkanı olarak tercih edilen arkadaşımız Ordu'nun komutanı olur, menfaat duygu ve odaklarının uydusu olmaktan çok öte, “millete ADÂLET, ülkeye KALKINMA” ilkesiyle en ideâl hizmeti verebilecek bir dirâyetli ve de kifâyetli şahsiyet olur.

Ne demişler; "Ümit fakirin ekmeği!" Ve de, inanıyoruz ki, "çıkmayan canda ümit vardır!" ves'selâm... 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

07.02.2011


Mar`12
26
NASIL BİR İL BAŞKANI?
MIZRAP 2011

Yorumlar(1)

NASIL BİR İL BAŞKANI?

Her şeyden önce, bu milleti tanıyan, “millet olmak ne demek, devlet ne, sorumluluk ne, adâlet ne?” gibi soruları kendi içerisinde tartan, cevaplarını hissederek yaşayan, bu noktada, kendisinin, milletinin ve partisinin farkında olan, târihî süreç içerisinde yaşanan mâcerâların, taşınan ve geleceğe taşınmak durumunda bulunulan espri ve yükümlülüklerin künhüne vâkıf bir başkan.

Bu bağlamda, en azından AkParti’yi ve misyonunu gerçek anlamda tanıyıp içselleştiren, ona ve onun şahsında, tüm dünyâya örneklik konumundaki ülkeye leke ve halel getirmeme diye bir derdi, ideâli, hayâli olan, tüm tasarruflarını ona zarar vermeyecek şekilde yapabileceğine dâir içerisinde güven, ideâl ve duygu kırıntıları bulunan bir il başkanı!

Kendine ve çevresine sâhip bir başkan. Bununla, kendine ve yandaşlarına çalışan bir başkanı anlatmak istemiyoruz elbette. Dirâyetli, hizmet için çevresiyle kenetlenip gönül berâberliği ve icraat temposu oluşturabilen başkan demek istiyoruz.

Hizmette ve tüm süreçte, adâletsizlik ve sapma anlamına gelebilecek uygulamaların önünde durabilecek, bu noktada âbi, kardeş, yandaş, asil-vekil, büyük-küçük hatırı değil, Hakkın ve de halkın hatırını gözetebilecek, partinin kendisine temel olarak aldığı ve isminin başına koyduğu prensibi her türlü etkinin tasallutundan koruyabilecek bir başkan.

ÇİFTE SORUMLU BAŞKAN

Özelde, Ordu için, daha da ileriye giderek madde-mânâ dengesini iyi kurabilecek bir başkan diyoruz. Çünkü, belediyesi olmayan bir kentin hükûmet işlerini yönlendirme konumunda olacak başkanın, belediyenin boşluğunu da bir şekilde doldurmağa çalışması gerektiği açıktır.

Belediye olmayan yerde, hükümetin icraatları canlı olarak yansımayabiliyor. Dolayısıyla, yöresel faaliyetlere el atmadan olmaz. Belki parti olarak direkt değil ama, gönüllü kuruluşlarla iş birliği, ya da en azından hal-hatır sorma, veyâ, “nasıl yardımcı olabiliriz?” şeklinde simgesel anlamda dahî olsa ilgilenilerek bu boşluğun giderilmesine katkıda bulunulabilir.

Ne yazık ki, şimdiye kadar AkParti il başkanlıklarında böyle bir dert ve eğilim görmedik. Ne iş peşinde koştuklarını bilmiyoruz. Ancak, tâkip edebildiğimiz kadarıyle kültürel işlerle hiç alışverişleri olmadığı, toplumsal aktivitelerle ilgilerinin bulunmadığı ortada.

KÜLTÜR MÜ, SARAYI MI?

Hemen, “Kültür Sarayı!” demeyin lütfen. Biz binâları kasdetmiyoruz. Binâ çok yapılıyor. İşte TOKİ! Ama, bu devâsâ hizmetlerin kaynağı Ankara. Kaldı ki, bize düşen sarayın içini kültürle doldurmak. Meselenin burası da, elinde imkânı, mekânı ve makâmı olanların ilgi alanında bulunup, öncelikli mesele niteliği arz etmelidir. Söylemek istediğimiz bu.

Pardon, ama başkanlık, vekillik gibi işler olunca hemen atılıveriyorlar. Teşkilâtta bir-kaç yıl görev yapan, her hangi bir yerinde bir şekilde bulunan, Tayyip’in merkez enerjisiyle orada burada boy gösterenler, kerâmeti kendilerinden zannedip hemen uçuşa geçmeğe kalkıyorlar. Belki birilerinin siyâseti gereği dolmuşa geliyorlar, bilmiyoruz. Ama sonra n’oluyor; bir köşede unutulup gidiyorlar.

YENİLER, HİZMET, ZİHNİYET!

Yeniler hep öyle. Köşe dönmeci zihniyet. Her şeyi bir atlama taşı görüyorlar. 40 civârında il başkanının aday adaylığı için istifâsı da bunun delîli. Bunlar tipik örnek olduğu için söylüyorum.

Demek istediğimiz, şimdiki milliyetçilik-mâneviyâtçılıkta da aynı mantalite geçerli: Faydacılık. Paraya, makama, mevkîye dönüşmeyen hizmete boşuna hamallık, enâyilik gözüyle bakılıyor maalesef. Onun için de kimse elindeki işe odaklanmıyor. Hemen, bir öne atlamanın peşinde. Pişmeden şişmeye çalışıyor. Sonra da bir yerlerde kırılıp-dökülüyor. İnşâllâh bundan sonrası daha iyi olur.

KALAN SAĞLAR BİZİMDİR!

Neyse, gidenler gitmiş. Bizi şimdi gelecekler ilgilendiriyor. Şu an 10 civârında isim dolaşıyor il başkanlığı için. Hepsi de AkPartili. Saydığımız özellikleri elbetteki hepsi taşıyordur. Ancak, bu konuda, partinin vizyon ve misyonunu temsilde,  hangisi daha ideâl olur, kişisel artıları bulunup taban-tavan dengesini kurmada, itilmiş, küstürülmüş, bir taraflarda unutulmuş, çizginin temel dinamikleri diyebileceğimiz kesimleri bir şekilde aktiviteye katmada başarıyı kim yakalayabilir konusu önem arz ediyor.

Bizim için başkanın kim olduğundan ziyâde, milletimizin özlem ve beklentileriyle özdeşleşen tavır, tutum ve uygulamalarıyla herkesin başkanı olabilen, adâletli, dirâyetli, haysiyetli ve de tek kelimeyle şahsiyetli birinin olmasıdır.

Sevgili okurlar, listeden ümitliyiz. Bu işler hep böyle gitmez ya. Kaldı ki, mesele ciddiyet ve hassâsiyetle ele alınıyor. Her şey iyiden iyiye, inceden inceye değerlendiriliyor bize akseden kadarıyla.

Hepinizi bu güzel duygu ve düşüncelerle selâmlıyor; bu, “işte böyle, bir anlık!” sanal bir hâl olmasından endîşe ettiğimiz hayâl tadımızın bozulmaması dileğiyle, Cenâb-ı Hak’tan her şeyin hayırlısını niyâz ediyor, sizlere kalbî sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

06.02.2011


Mar`12
26
BURADA ÇINAR, AMERİKADA KEŞİF
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

BURADA ÇINAR, AMERİKA’DA KEŞİF!

Bu sıra, çınar da çınar; ille de çınar dedik ve de aldık sazı ele, girdik yola gibi olduk. Yok, Ünye’de çınar, yok Fatsa’da çınar; Ordu’nun kuşları teleferiğe mi konar falan tarzında, -tâbiri câizse- verdik yaygaranın gözüne! Ama, her ne kadar öyle gibi görünse de, her şakanın altında bir gerçek yattığı gibi, her çınar yaygarasının altında da bir çınaraltı yatar. Zâten bizim dilimiz, kültür ve edebiyâtımız mazmunlarla, diğer ifâdeyle gölge anlamlarla doludur.

Hatırlayacaksınız; Fatsa’nın Çınar’ı bir dergiydi. Ünye için doğrudan ÇINAR fotoğrafı vermiş, Fatsa’dan da ÇINAR adlı bir dergi. Belki dergiler de birer çınardır kim bilir! Nitekim, elimdeki Kültür, Sanat ve Folklör Dergisi ÇINAR Fatsa 1986 yayını ve 2. sayı.  Orada Ali Şeyh ÖZDEMİR’in yönettiği ÇINARALTI diye, dergiye gönderilen mektup ve yazıların değerlendirildiği bir bölüm var. Meğer dergi, ne kadar çok alâka görmüş o günlerde. Biz sâdece bir-kaç alıntı yapacağız.

O zamanın Tokat Üzümören Lisesi Müdürü Hayrettin EFKÂRLIOĞLU bakınız dergiyle ilgili olarak ne yazmış: “Çınar Fatsa’yı bana yeniden yaşattı. Bu derginin millî kültürün Fatsa’dan bir meş’ale gibi yükselmesine vesîle olacağı kanaatindeyim. Selâmlar…”

Evet, işte bu gün biz bile 25 yıl sonra bu dergiyi ilgi ve hasretle inceliyor, ondan çınar kokuları alıyoruz. Göller bölgesinden yazan Beytullâh SÜZEN’in duyguları ise şöyle:

“Bir Fatsalı için bu derginin anlamı ve değeri çok büyüktür. Bizden sonraki nesiller, sizleri her zaman övgü ile anacaklardır. Emeği geçenleri kutlar, başarılarının devamını dilerim.”

Ondan sonra devam etti mi, başka sayıları çıktı mı bilmiyorum. Ama, bu kadarı bile ne kadar hoş. Hele bir de şu şiire bakın da, haksız mıyız görünüz!

ÇINAR

Yaprak yaprak açtın nice gönülde

Gayrı elimizde el sensin Çınar

Dalında bülbüller ilâhi okur

Îman denizinde yelkensin Çınar!

 

Başımıza taç ol dileriz seni

Doğrulukta rehber kılarız seni

Alın terimizle sularız seni

Çünkü sen kültüre mekânsın Çınar!

 

Sen, Hakk’ın yolunda nurlu bir dere,

Sen, gökte yıldızsın ışırsın yere

Hakîkât mührünü boş beyinlere

Öyle vur ki, şüphe tükensin Çınar!

 

İnanca gölgedir hep karamsarlık

Yok olmaz bir kere var olan varlık

Cehâletin kalesine uygarlık

Sancağı dikecek hâkansın Çınar!

 

İhânet boğulur senin şânında

Dilsiz bile dile gelir yanında

Bu mânevî duygu çağlayanında

Paslanmış vicdanlar yıkansın, Çınar!

Dergide daha ne güzellikler var ama, hepsini buraya almak mümkün değil. Nitekim, bir başka güzel, derinlikli yazının başlığı da şöyle: BÜTÜN ÇINARLAR GÜZELDİR!

Ben de diyorum ki, ister ağaç olsun, ister dergi. Bütün çınarlar güzeldir. Ama, bunun için önce çınarlı duygular gerek. Çünkü her şey önce gönülde, yâni içte başlar, sonra dışa vurur.

AMERİKA’DAN KEŞFEDİLMEK!

Belki biraz özel ama ilginç bir durum var. İnsan, çoğu defâ çevresinde olup bitenleri fark edemeyebiliyor. Ya da başkalarının bildiğini düşündükleriniz konusunda, en yakınlarınızın bile haberi olamayabiliyor.

Hattâ, bir dâvet yaparsınız, ya da olağanüstü bir gelişme olur, en yakınınızı çağırmayı veyâ haberdar etmeyi unutursunuz. Söylediğinizi zannedersiniz, falan. Sonra da sitemlere muhâtap olursunuz.

Bu sabah mail’i açtığımda şöyle kısa bir mesajla karşılaştım. Bu durum ona da ilginç gelmiş olmalı ki sâdece bu kadar yazmakla yetinmiş. Hâlbu ki o uzun uzun yazardı yazınca. Söz konusu mail şöyle:

“selamlar babacim nasilsin

kusura bakma... bugun tesadufen ogrendim nurikahraman.com’u

ne kadar çok yazmissin oraya…

opuyorum ellerinden… cok guzel bir site…

 Allah aemanet ol…”

Siteye baktım. Şubat ayı îtibârıyle tam 2 yıl dolmuş kurduralı. Ama, bizim 1 numaranın haberi olmamış! Ne yapsın?! Onu da anlıyorum. Okuduğu yer yakın olup ayda bir gelmeğe çalışsa da sonuçta hep gurbette ve dersleri de oldukça ağır. Geldikçe kardeşleriyle ilgileniyor. Büyüklerini ziyaret ediyor. O trafikte biz bahsetmemişiz; lâf arasında konu da olmamış.

Önemli bir şey değil ama ilginç. Daha da ilginç olanı ise siteyi, şu anda staj gördüğü Amerika’da keşf etmiş olması! Eh, ne de olsa, Amerika deyince akla keşif geliyor mâlumunuz, değil mi?!

Belki bizler için Çınar da bir keşif bekliyor. Yalnız bunun için Amerika’ya gitmeye gerek yok. Millet olarak, memleket olarak kendimize geldiğimizde çınarımız da karşımızda belirecektir. Yeter ki niyet edelim ve de samîmiyetle isteyelim ves’selâm…

 

 ORDU HAYAT GAZETESİ

04.02.2011


Mar`12
26
ORDUNUN GÜZELLİĞİ Mİ ÇARPIYOR?
MIZRAP 2011

Yorumlar(0)

ORDU’NUN GÜZELLİĞİ Mİ ÇARPIYOR?

Ordu hem güzel, hem de çok çok güzel ve o oranda da çok çok özel bir yer! Bunu sık sık vurgulamağa çalışıyoruz. Siz hiç, adının yanına güzel sıfatı konularak isim oluşturulan  bir başka il hatırlıyor musunuz? Meselâ, yeşil Giresun var ama, ben hiç güzel Giresun, güzel Erzurum veyâ güzel Samsun diye falan isim duymadım. Ama bizim Güzelordumuz var. hattâ, okulumuz bile var bu isimle.

Neden? Çünkü, güzel ismi yakışıyor bu kente. Allâh vermiş. Kullar ne kadar hoyratlık etseler de, Ordu’nun güzelliğine halel gelmiyor. Boztepe’ye çıkan, Yoroz’dan bakan neredeyse sırt üstü gidiyor. Son olarak, Ordu Müftülüğümüzün misâfiri olarak ilimize gelen eğitimci-yazar Vehbi VAKASOĞLU Bey, konferans öncesi çıkarıldığı Boztepe’den bakınca mest olmuş ve Avrupa kentlerinin adı çıkmış. Şu manzara karşısında ben her zaman burayı tercih ederim meâlinde konuşmuş ki, el’hak doğrudur.

İşte Erzurum. Yapınca nasıl oluyor bakınız. Böyle olimpiyatlar ve organizelerin ancak batıda olabileceğini düşünürdük. Aslında, her anlamda kendimize ayıp ediyoruz. Kendimize bir dönebilsek, hele hele bir gelebilsek daha nelerimizin, ne hazînelerimizin bulunduğunu, Rabbimizin bize ne nîmetler bahşettiğini keşfedeceğiz. Ama, az kaldı inşâllâh. Kendi kendimize yeten, gözünü dışarıya takmasına gerek kalmayan bir ülke olacağız inâllâh…

Evet, Ordu güzel, hem de güpgüzel. Ancak bunun dezavantajı da olabiliyor. Kimileri bu güzelliğe vurulup ta apışıp kalabiliyor! Eli-kolu birbirine dolaşıyor; ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırıyor. Dün de belirttiğimiz gibi dudakları uçukluyor da, ağzı-dili tutulup birbirine karışıyor.

İşte, tevâfuka bakınız ki, ilk örneğimizi yine Erzurumlu bir arkadaştan vereceğiz. Hüsâmettin AYDEMİR. Yıllarca buralarda okullarda öğretmen ve idâdeci olarak görev yaptı. Boztepe’nin öte yüzü Perşembe’deyken, sendikâl faaliyetler bağlamında tanıştık. En son geçen yıl Ünye’de bir liseye müdür olarak atandığını duyduk. Derken bir gün postadan bir yağmur geldi. Bu bir dergi adı. Altında KÜLTÜR, Edebiyat, Bilim ve Sanat Dergisi yazıyor. Sâhibi olarak, buralardayken hiç böyle yayın gayretine şâhit olmadığımız bir arkadaşımız. Ünye’ye gidince bübül kesilmiş! Burada âdetâ dili tutulmuş gibi duran arkadaşımız bizi oradan kültür YAĞMUR’una tutuyor.

Ünye’yi kültürel faaliyetleriyle zâten biliyoruz. Şu an bildiğim 3 dergi var yayında olan. Bilmediklerimle çok daha fazla olduğu âşikâr. Meselâ elimde ÜNYE KÜLTÜR diye bir dergi var. Ünye MEM çıkarıyor. Resmî yazılardan öte tamâmen kültüre hitap eden folklorik bir dergi. Çok güzel.

Bu dergilerin ikisinin de içeriğinden bahsedemeyeceğim. Sâdece, kapak ve künye fotoğraflarını verebiliyoruz. Ancak, Fatsa’da 12 Eylül 80 sonrası günlerde Fatsa Milî Eğitim Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nün yayınladığı ve altında şu an hâlâ görevde bulunan isimlerin imzası bulunduğu ÇINAR Dergisi’nden daha önce söz etmekle berâber, bu defâ, onlardan bir kısmının Ordu’da görev yaptığı arkadaşlara bir soru sormak geliyor içimden?

O günlerin sıkıyönetim kokan ortamlarında böyle güzel dergileri, hem de o günlerin anlı-şanlı Fatsa’sında ve de resmen yayınlayabildiniz de, Ordu’ya gelince ne oldu sizlere? Hem de bu gün eli kalem tutan niceleri çevrenizde dolanırken? Ordu, alt yapı îtibârıyle her anlamda zengin bir potansiyele sâhip. Ama, yine her anlamda sâhibi yok!

İsim vererek kimseyi kırmak istemiyorum ama, ey şuradaki buradaki arkadaşlar! O eski zamanlardaki idealizminize ne oldu? İnsanlar için artık binâların dışında bir şey yapmağa ihtiyâç kalmadı mı? Siz koltuklara oturunca ülkenin tüm maddî-mânevî hayâlleri gerçekleşmiş mi oldu? Hâlbuki biz o idealizmden çok şey bekliyorduk. Yanılmışız! Merak ettiğimiz, acabâ kime küstünüz? Eğer öyleyse; halkın suçu ne? Ümitlere yazık değil mi?

Rabbim hepimize, her nerede bulunuyorsak orada, üzerimize düşeni müdrik olarak çaba göstermeyi, beklentileri ve yapılabilecekleri en güzeliyle gerçekleştirebilmeyi nasîp eylesin dilek ve duâsıyle sevgi ve saygılar sunuyoruz ves’selâm…

 

 


Toplam 92 Blog, 19 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 8 9 10 11 12 [13] 14 15 16 17 18 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...