|
|

AHMET GACAROĞLU YEŞİLBAŞ
ve GERÇEKLER…
Geçenlerde, Melet Havzası’nın Cumhûriyet Dönemi ünlü hocalarının en önde gelenlerinden biri olan “Gacaroğlu Ahmet Efendi 1876-1962”den söz etmiştik. Gerçekten, Ordumuz’un, bilhassâ dînî eğitim ve yaşantısına dâir, o zaman dilimlerine âit sağlıklı bilgiler yok. Her şey dilden dile dolaşıyor bir şekilde. Ama bunlar kaynaklara geçmiş, süzülmüş, test edilip araştırılarak sağlıklı bir zemîne oturtulmuş değil. Bu konudaki yazıların azlığı, bizim kuşaktan başlamak üzere eli kalem tutanların ilgisizliği nasıl yorumlanmalı bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa, sanki Ordumuzun çok uzak olmayan yakın geçmişinde dînî hayat olmamış gibi bir durum söz konusu!
Böyle derken abarttığımı düşünmüyorum. Tokat, Sivas, Gümüşhâne vs. çevre iller zâten başlı başına ilim merkezleri o zamanların. Onları geçin, Trabzon’a gidin, Rize’ye varın, dönüşte Giresun’a uğrayın. Erinmeyip Ünye’ye geçin. Her yerde en az bir-kaç âlim, ulemâ ya da kültür adamının hayâtına, eserlerine ve hizmetlerine dâir kitaplar görürüsünüz.
Bunlardan örnekleri zaman içerisinde paylaşırız inşâllâh. Ama, Ordu’da bu anlamda bir örnek bile bilmiyoruz henüz. Sanki burada ilim olmadı. Âlim yaşamadı. Medrese hayâtı yoktu. Hiç böyle bir şey olabilir mi? Elbette olmaz. Burada eksik olan, eserlerin yazılmamış olmasıdır bence. Gençleri, tanıklar tamâmen yok olmadan kaleme sarılmaya dâvet ediyorum. Biz de, elimizden geldiğince yardımcı olmaya hazırız.
Aslında bir dergi olsa, bu ve benzeri konuları gündeme taşıyıp sürükleyebilir. Yazılan yazılara katkıda bulunmak, eleştirmek adına yazılacak diğer yazılarla meseleler ivme kazanır. Sonuçta kitap çapında somut eserler çıkar ortaya. O zaman, bize hemen bir dergi gerek. Şimdilik inşâllâh demekle yetinip Gacaroğlu Ahmet Efendi’ye gelelim.
Geçen günlerde, yazdığımız yazı bağlamında konuşurken Nazım Amca da bir iki bir şeyler söyledi Hoca Efendi’yle ilgili olarak. Nazım Amca, bizim sülâlenin en büyüğü şu anda. Yaşı 90’a yakın. Evleri, bizim köyün Şuayip sınırında. Arada bir dere var. Görür görmez konuyu o açtı:
“Gacaroğlu Hoca’yı anlatmışsın. Okudum. Hoca Efendi’yi tanıyorum. Babam Kur’an okumaya dâvet ederdi. Bize gelirdi. Kur’an okur, topluluğa nasihatta bulunurdu. Ağır başlı, vakur bir insandı. Çok bilgili, kafalı bir adamdı. Çevrede örneği pek yoktu. O zamanlar öyle âlimler nâdirdi. Çok konuşmazdı ama, konuşunca dinletir ve etkili olurdu. Bu tarafların hocası oydu.
Bir oğlu vardı Mesut adında. Benimle yaşıttı. Okul arkadaşımdı. Sonra o Çambaşı’nda, yaylada hastalandı, öldü ve oraya defnedildi. Bilmiyorum mezarı şimdi belli mi? Belki kendi yakınları bilirlerdir. Hâlit diye bir oğlu vardı. Bir de Âdil’i biliyorum. Hâlit hayatta gâlibâ, Halit mi, belki de Gâlip?! İşte böyle yeğenim!”
Nazım Amca’ya teşekkür ettikten sonra, geçen yazıda başvurduğumuz Musa YEŞİLBAŞ’ın verdiği bilgilere, bizler de bir şeyler katarak devam edelim. Geçenki yazıda da söz vermiştik talebeleri ve okuttuğu dersler hakkında bilgi vereceğimizi:
Hocaefendi’nin yetiştirdiği, diyânet câmiası ve halkımızın yakından tanıdığı bugünkü hocalar ve o zamanlar okuttuğu diğer meslek gruplarını seçmiş talebeler çok olmakla beraber ilk akla gelenlerden ve tespit edebildiklerimizden, çoğu hayatta olan bazıları şunlardır:
Mehmet Hulûsî MURTAZAOGLU (Emekli Vaiz), Mehmet ÇELENK (Emekli Müftü, İl Genel Meclis Üyesi) Zekeriya KARA (Emekli Müftü) Osman TOPARLAK (Emekli İmam), Yusuf Ziya ÖZTÜRK (Emekli İmam), HâIit ESEN (Emekli İmam), Fahri YÜKSEL (Emekli İmam), Hasan BAYTAR (Emekli İmam), Adil YEŞİLBAŞ (Emekli İmam), Hakkı MEMİŞ Hoca (Piraziz Merkez Camiden Emekli İmam), Şevket YÜKSEL (Emekli İmam) Selahattin ERDEM (Emekli İmam) Mehmet Ali YILMAZ, Ahmet ÇELENK, Avni SOGUKSU, Nazmi KILIÇ, SâIim KAHRAMAN(İş Adamı), Hasan ELİK, Yaşar KARAKAYA, Şevki ŞAHİN, Yusuf HıDıR.
Bu sayı, sizlerin de vereceği bilgilerle oldukça çoğalabilir. Konuya bir şekilde ve her hangi bir yönüyle katkıda bulunmak isteyenler 05324323952 no’lu telefonumuzdan bize ulaşabilirler.
Okuttuğu dersler: Kur'ân-ı Kerim, Arapça Sarf-Nahiv, Mantık, Alaka, Akaid, Meani-i Muhtasar, Mir'atüI'Usûl, Celaleyn, Feraiz, Tefsir ve Hadis.
1961 yılında yakalandığı hastalığın etkisi ile Eğitim ve Öğretime devam edememiş, 5 Nisan 1962 tarihinde gün batımı ile birlikte rûhunu Rahman'a teslim etmiştir. Hayatında inandığı gibi yaşamaya çalışmıştır. Hiç tıraş olmadan sakal bırakması, onun daha küçük yaşta sünnete riayeti şiar edindiğini göstermektedir. O talebe okutmanın yanında köyün İmam-Hatipliğini de yapmaktaydı .. Soyadı kanunu çıktığı zaman kendisine en uygun düşecek sıfatın "YEŞİLBAŞ" olacağını düşünerek nesline de en güzel mirası bırakmıştır. Zirâ, baştaki yeşil sarık, o zamanki dilde ilmi ve irfânı ifâde etmektedir. Hoca Efendi bununla, neslinin bu soyadıyle birlikte din, îmân, ilim, ahlâk yolunda yürümelerini arzulamıştır.
İnşâllâh her şey hayırlısından, hayâl ettiği şekilde gerçekleşir.
Mekânı cennet olsun ve de kabri nurlarla dolsun ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
15.04.2011 |
|
|
| HAYAT İÇRE, SANAL YOLCULUK!
Sevgili okurlar. Bu yazıyı size Ankara’dan, Sıhhiye’deki Cafe 52 İnternet’ten yazıyorum. Akşam Ordu’da bindim, sabah burada indim. Tanıdıkların da bulunduğu güzel bir yolculuk oldu. Biri hanım tarafından yeğenimiz, Ankara Hacettepe’de Almanca Matematik Öğretmenliği okuyor. Diğeri de, dayı tarafının yeğenleri; kardeşlerimiz. Evli ve çocukları da var. Amerika’dan Green Kartları çıkmış. Vize için buralardalar. “Yolunuz ve bahtınız açık olsun!” deyip ayrıldık.
Diğer firmalarda da var mı bilmiyorum; Ulusoy’da her koltukta özel televizyon yayını var. Ekranda sinema, müzik, fotoğraf, radyo gibi seçenekler de mevcut. Ben Amasya ve târihini anlatan bir bilgi filmi izledim. Sanırım vâlilik hazırlamış. Başka iller de var. Balkan Türküleri dinledim ayrıca. Ancak çoğunluk olarak televizyon tercih ediliyor. Bir süre ben de izledim. Güzel bir hizmet gibi görülmekle berâber, sonuçta insanın kendini dinlemesine, yanındakiyle tanışmasına, etrâfı gözlemlemesine nispeten de olsa engel oluyor.
Daha doğrusu, şöyle kendimizle baş başa kalacağımız bir ortamımız olamıyor. Her yerde bir oyuncak yolumuzu kesiyor. Cep telefonları da artık, otobüslerde de serbest. Otobüste, kablosuz internet bağlantısının da mevcut bulunduğu hatırlatıldı. Bunlar, doğrusu, ihtiyâç durumunda çok güzel imkânlar. Ama, şuursuzca, vara-yoğa, gerekli-gereksiz kullanıldığında, en azından zamanı -en iyimser ifâdeyle- boşlukla dolduran, çoğunlukla da enformatik pisliklerle kirleten kötü bir bağımlılık ve mutlak felâket olup çıkıyor!
Bunların en küçüğü diyebileceğimiz cep telefonlarında bile her türlü numara var. Çoğu da iyi olmayan, şeytanın bile düşünemeyeceği türden numaralar! Ahlâksızlık, iffetsizlik, nâmussuzluk durup dururken mi bu kadar ateş hızıyla yayılıyor.
Evlerin tüm odaları yangın içerisinde. Mahremiyet diye bir şey kalmadı. Ağza alınamayacak, akla getirilmesi bile insanı insanlığından utandıran iğrençlikler ekranlardan, hoparlörlerden, gözlerden, kulaklardan, ceplerden hücûm edip gelerek âilelerimizin kimyâsını bozdu. Neler duyuyor, neler işitip okuyoruz?! Bu ateş bu gidişle hepimizi, daha dünyâdayken yakacak Allâh korusun!
Nasıl yakmasın ki, otobüste bile seçenek olarak sunulan kanallar hep dizi endeksli kanallar. Özellikle abuk-sabuk, müptezel dizilerin olduğu kanallar. Yolcular bunları istiyor da, firma mecbur kalıyorsa bu daha da vahim bir durum. Ama, yine de, -hadi muhâfazakâr kanalları bir yana bırakalım,-hiç olmazsa NTV, Haber Türk gibi kanallardan bir taneciği olamaz mı?
İsteyen yok demeyesiniz sakın; işte ben istiyorum! Hem, TRT kanallarından birisi olsun bulunamaz mı seçenekler arasında? Bu nasıl iştir? Sözün özü; yol güzel, otobüs hârika, konfora diyecek yok. Ama, yollar burada bitmiyor ki!
Neyse, biz kitaplara dönelim. Biraz da kendimizi, şu sanal dünyânın tasallutundan kurtulmak adına yapmalıyız bunu. Az önce, o hemen hemen her Ankara’ya gelişte uğradığım ve zaman zaman da sizlerle paylaştığım, Sıhhiye’deki Diyânet Vakfı Yayınevi’ne uğradım. Bir saat kadar kitap, dergi gibi yayınların cennet bahçesinde dolaştım. Bu kadar çok ve çeşitli yayını bir arada görüp o engin ve zengin havayı solumak, oldukça heyecan verici. Bir çok yeni çalışma insanı sevindiriyor. Kitapların isimleri, yazıların başlıkları bile insanın ezberlerini bozabiliyor. Bakış açılarını olgunlaştırıyor.
Onca kitaba heveslenmeme rağmen, ne yazık ki, ancak üç tâne aldım. Çünkü, açıyı kendi hâline bırakınca artık kontrolden çıkabiliyor. Dolayısıyle elimizde okuduğumuz başka kitaplar da var. Şimdilik bunlarla ve bu kadarlık bahânelerle yetinelim. Başka sebeplere de geçmeyelim!
Aldığım kitaplar, Ali ÇOLAK’ın “günlük güneşlik ŞARKILAR” kitabı. 2.si, Dr. Osman Mutluel’in “Kur’ân ve Estetik” adlı doktora çalışması olan ilgi çekici, özgün kitabı. İkisi de ÖTÜKEN’den. 3. Kitap Yusuf Kerem’e. PEYGAMBERİN KÜÇÜK ARKADAŞLARI adlı çok sevimli bir kitap. Uğurböceği yayınlarından. “Sevgili Peygamberimiz’in çocuklarla ilgili tatlı hatıraları” alt başlığı ile sunulmuş. Bir-kaç sayfasını okuduım. Sizlerle paylaşmak isterdim. Niyetim de öyleydi ama, gördüğünüz gibi, “Deniz bitti!”
İnşâllâh, bu kitaplardan bâzı bölümleri sizlerle paylaşmak imkânı buluruz. Bize fayda kitaplardan var sevgili okurlar. Bütün kitaplar da, bir tek kitabı anlamak için okunur. O kitap anlaşılmadığı ve de aşkla yaşanmadığı sürece, hiçbir yol ve konfor bizi asıl gidilmesi gereken ebedî mutluluk diyârına ulaştıramaz. O zaman da hiçbir şeyin yaldızdan ve de aldanmışlıktan başka anlamı söz konusu olamaz.
Rabbimiz bizleri ve çocuklarımızı, her türlü aldanmışlık ve de yanılmışlıklardan korusun!
Cümlemizi din-diyânet, hak-hakîkât ve de hidâyet üzre yaşayanlardan eylesin ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
13.04.2011 |
|
|
LİSTELERDEN YANSIYANLAR...
Evet, nihâyet beklenen gün ve saat geldi. Nefeslerin tutulduğu noktada aday listeleri açıklandı. Gözler, bir çok yerde olduğu gibi burada da hayretlerle dolu olarak faltaşı gibi açıldı.
Sürpriz meselesi bütün partiler için geçerliydi. Hayâl kırıklığı demeyelim de, tahmin isâbetsizlikleri had safhadaydı. Listelerde büyük değişiklikler söz konusu. Bu belki politikalardaki değişimden çok, kafa dengi, daha tanıdık, daha uyumlu çalışma arkadaşları bağlamında bir değişiklik.
Ordu özeline gelirsek, burada da durum farklı değil. Ak Parti’de ilk üç ismi, CHP’de ilk 2’yi, MHP’de sâdece Yener YILDIRIM’ı tanıyoruz. Diğer isimler kulak âşinâlığından öteye geçmiyor. Demek ki, bütün partilerde yenilenme var.
ÜÇ İDRİS, BİR HAMARAT, BİR ÜNAL…
Listelere, bir başka açıdan baktığımızda da, bir İdrisler tablosu çıkıyor karşımıza. İdris Naim ŞAHİN Ordu için oldukça önemli bir isim. Hattâ Türkiye için. Aynı zamanda vekilimiz olacak olmasının Ordu’ya katma değeri olağanüstü olacaktır. Bunu zamanla göreceğiz.
CHP’nin listesinde hem de peşpeşe olarak 2 İdris var. 2. İdris’i de en az 1.si kadar faal bir kişilik. Kamuoyu da yakından tanıyor. Tecrübeli, beyefendi, mütevâzı; aynı zamanda sempatik bir isim. Ancak, onun seçilme durumu, AkParti Listesi’nin nasıl bir tutum ve performans sergileyeceğine ve toplum tarafından nasıl algılanacağına bağlı.
Ak Parti’nin Fatsa, Mesudiye, Gölköy, Gürgentepe ve Ulubey taraflarını daha doğrusu Melet Havzası’nı heyecanlandıracak bir isme yer vermemiş olması bu anlamda bir dezavantaj olarak gözüküyor. Aksine, tabanları bu bölgede olan, Yener YILDIRIM, İdris Sâmi TANDOĞDU ve Murat HAZİNEDAR’ın buralardan azımsanamayacak oy alacağı düşünülebilir.
İşte tam burada, çok kıymetli bir değerimiz olduğunu duyduğumuz, 4. sıradaki İhsan ŞENER’in de meclise gitmesini sağlayacak olan Fatihhan ÜNAL’ın durumu, tutumu ve performansı olacaktır.
YER KOLAY, MESULİYET BÜYÜK, İŞ ZOR!
FâtihHan ÜNAL’ın kâbiliyetine inanıyoruz, dürüstlüğüne de güveniyoruz. Burası özellikle önemli. Bir mühendis ve teknik adam olarak ta projeleri olan bir siyâsetçi. Başbakanımızın çokça dillendirdiği çıraklık eşiğini çoktan aştığını düşünüyoruz. Yaşadığı süreçlerde oldukça tecrübeler edinip dersler çıkardığından emîniz. Kamuoyunun da AkParti’yle birlikte tanıdığı ÜNAL, kalfalıkta mı kalacak, ustalığını mı ispat edecek; bunu zaman gösterecek. Ama o, ustalığını göstermek zorunda. Hem kendisi, hem geleceği, hem de Ordu ve hepimiz için.
Bu noktada, FatihHan Ünal’ın yeri kolay, sorumluluğu büyük, misyonu hassas, işi fevkâlâde zor. Bizler de, daha önce il başkanlığı döneminde yaptığımız gibi üzerimize düşen, kendimizce faydalı olma görevimizi her hâlükârda gerçekleştirmeye çalışacağız inşâllâh…
LİSTELERİN KÜLTÜR ve EDEBİYATI
Burada, keşke diyorum, 2007 listesinde yer alan ve olağanüstü gayretleriyle zihinlerde yer tutan Dr. Abdurrahman TOMAKİN, bu defâ da listenin bir tartaflarında yer alabilseydi. O zaman bu liste kesinlikle daha güçlü olurdu. FatihHan Bey’in işleri de kolaylaşırdı. Daha rahat olurdu. Koskoca Ordu tarafının işlerini tek başına göğüslemek hiç te kolay değil. Vekil çok olacak ama, bu tarafın yegâne muhâtabı o olacak! Öyle değil mi?
CHP’nin listesinde de şâir-yazar İrfan YILDIZ’ı görmek isterdim. Ama, Ordu’nun sağı da böyle, solu da. Eli kalem tutan, sanatkâr ruhlu, gönül boyutlu insanların, menfaatlerin yarıştığı, entrikaların boğuştuğu dünyâda yerleri yok gibi.
Bu iki ismin listelerde yer bulamaması, Ordu’da kitabın, defterin, kültür ve edebiyatın, yazmanın-çizmenin kıymet takdirinde hâlâ bir anlam ifâde etmediğinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Genel anlamda 1.sıra adaylarıyla ilgili olarak, tüm partiler için okkalı, daha doğrusu iyi hesaplanmış isâbetli isimlerden oluşmuş diyebiliriz. Hepsi de, arkasındakileri sürükleyecek karizma ve ağırlıkta. Bu üç ismin Ordu adına meclise girecek olması şimdiden bizleri heyecanlandırıyor.
Ak Parti’nin de, bir iktidar partisi olarak listesine baktığımızda orada bu defâ, daha güçlü ve hizmet noktasında, daha hasbî ve samîmî oldukları hissi uyandıran isimler var gibi gözüküyor. İçimde; her şey, eskisinden daha iyi olacakmış, ve de, güzel Ordumuz daha güzel günler ve hizmetler görecekmiş gibi bir takım hisler depreşiyor sanki…
İnşâllâh diyelim, hep birlikte gönülden duâ edelim de öyle olsun sevgili okurlar; ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
12.04.2011 |
|
|

TÜRK POLİSİ CİHAT ve GARİP HİKÂYESİ
Perşembe gün akşam babamla bize giderken yolda ezan okununca, “namazı şurda kılalım” dedik. Bir de ne görelim; câmiin önü güvenlik kaynıyor. Jandarma da var. Polis arabaları falan. Etrafa dört koldan nöbetçi konmuş. Arabayı koymaya zor yer bulduk. Her anlamda bir olağanüstülük söz konusu. Ama, öyle telâş falan da yok.
Baktık câmiin dış girişinde bayan polisler sağlı-sollu durmuşlar. Bizlere “hoş geldiniz!” dediler. Hayr’ola der gibi durunca, içerde, mevlid programı olduğunu söylediler. Nitekim, diğer câmilerden görevli arkadaşların da Ensar Câmii’ne doğru geliyor olduğunu gördük. Durum anlaşıldı.
CİHAT GARİP DE KİM?
Eve geldiğimizde televizyonlarda da, benzer polis eksenli haber ve programlarla karşılaştık. Bu arada aklıma hemen bizim Cihat Garip geldi. O da kim? mi diyorsunuz! Anlatayım.
Cihat, rahmetli büyük dayımın torunu. Onu, Ordu İHL’de görev yaptığım yıllarda tanıdım. Nasıl olur derseniz, o İstanbul’da doğup büyüme. Oralarda hâfız da olmuş. Babası da Ulubey Çongara’dan Garipoğulları’ndan Mehmet GARİP. O da ilâhiyâtçı. İstanbul İçmeler’ de bulunan Tuzla İmam-Hatip Lisesi’nde görev yapıyor.
GARİP ‘NEY’LESİN!...
Evet, bu Cihat, ince yapılı olduğu kadar ince ruhlu, “10 parmağında 10 mârifet” bir genç. Bir defâ sesi çok güzel. Okulun yaptığı yarışmalarda baş rolde. Ne de olsa İstanbul’da yetişmiş. Çok etkinliklere katılmış. Okulunu temsil etmiş. Tecrübeli. Rize’de yapılan bir “Ezan’ı Güzel Okuma Bölge Yarışması”na Ordu İHL adına birlikte gittik. Güzel Kur’an okuyor. İlâhi söylüyor. Bu arada, çeşitli enstrümanlar çalıyor. Başta ney ve bağlama.
Özellikle ney üflemesi, onu okulumuzda, ya da okulu temsîlen dışarılarda yapılan tüm programlarda baş aktör konumuna getirdi. Nitekim, o yıllarda Ensar Vakfı Ordu Şûbesi olarak her Hazîran ayında düzenlemeğe çalıştığımız Kır Gezisi programlarında da bize fiilen destek olduğu gibi, ney üflemek sûretiyle de ayrıca katkıda bulunuyordu. Nereye çağırılsa gidiyor. Yapı îtibârıyle de çok kalender. Çevrede, amatör ya da profesyonel müzik gruplarının çağrılarına icâbet ediyor. Herkese yardımcı olmaya çalışıyor. Sanatını kimseden esirgemiyor.
HEM SEVİNDİM, HEM ÜZÜLDÜM!
Neyse, bu mezun oldu gitti. Artık bundan böyle İstanbul’da yaşar derken, bir gün çıkageldi. Meğer, Ordu Ziraat Fakültesi’ni kazanmış! Hem sevindim, hem üzüldüm. Taşra sayılacak bölgemizde, böyle bir kâbiliyetin aramıza dönmüş olmasına, ve İmam-Hatipler üzerinde terör havasının estirildiği o yıllarda, bir öğrencimizin bir fakülte kazanmasına sevindim ama, hâfız ve tüm donanım ve yaratılışıyla ilâhiyât meşrepli bir çocuğun, bu olmasa bile en azından sanat ve edebiyat eksenli bir okul kazanmış olmasını arzu ederdim.
NEREDEN, NEREYE?
Cihat, Ordu Ziraat Fakültesi’ni de bitirdi. Hattâ, gıdâ sektörü olduğumuz için gerekli sorumlu mühendis olarak bizim müesseseyle anlaşmaya imza bile attı. O arada duyduk ki, Cihat polis olmuş! Haydaaa! Nereden, nerelerden, nereyeee? Mukadderât işte. Şimdi o polis. Bilmem hiç aklının köşesinden geçiyor muydu daha önce?!
Bana çektiği esprili bir mesaj üzerine, baktım. Yanlış hatırlamıyorsam, “Türk Polis câmiasına neler kattık. İstersen bir bak hocam!” mâhiyetinde bir telefon mesajı geldi. Hemen siteye girdim. Haberin ayrıntısına girmiyorum. Sâdece bir-iki paragraf almakla yetiniyoruz.
POLİSLERDEN ÖĞRENCİLERE KONSER
“Siirt Emniyet Müdürlüğü Toplum Destekli Polislik Büro Amirliği, okullara yaptığı ziyaretler esnasında bir sınıfta kış ortasında terlik giyen öğrencileri görünce, onlara yardım yapmaya karar verdi. Bunun için geliştirdiği çalışmalar neticesinde LCW firması ile irtibata geçirilerek 430 öğrenciye kıyafet temin edildi. Daha sonra bir büyük program düzenlenerek, vâlinin de katıldığı bir törenle yardımlar dağıtıldı.
Çok büyük katılımın olduğu programda ayrıca, polisler Cihat Karakaya ve Serdar Kocademir tarafından icra edilen ney ve mini konser çocukları ve izleyenleri çok memnun etti. Polis memurları ney üfledi, şarkı söyledi, öğrenciler dinledi.”
İşte, buradaki Cihat, bizim GARİP dediğimiz Cihat. Orada hem fotoğraf var, hem de video görüntü. İsteyen bakabilir. Ama biz size, kendisinin de henüz görmediği, vakfımızın kır gezisinde çekilen bir fotoğrafını sunacağız bu gün. Biz çok sevdik bu fotoğrafı. Fotoğraf ta, neyin üflenişi gibi sanatkârâne olmuş. Türk Polisi Cihat’a bir Polis Günü armağanı olarak takdim ediyoruz. İnşâllâh o da, sizler de beğenirsiniz.
FAZÎLET ve GURBET!
10 Nîsan târihli takvim yaprağında Polis Teşkilâtı’nın Kuruluşu(1845) yazıyor. Arka sayfada da çok güzel bir söz var: “Erdemli kimse için gurbet olmaz; câhile de vatan bulunmaz.” Süfyân-ı Sewrî’ye âit bu söz ne kadar anlamlı değil mi? İyi bir insansan her yerde dost bulur, insanlarla ve hayatla barışık, geçinir gidersin. Câhilsen, kendi çevrende bile tutunamaz, onunla hır, bununla gür tatsız-tutsuz, huzursuz sürünür, çevreni ve çelik-çocuğunu da zora sokar süründürür gidersin, Allâh korusun!
Bir anonim söz; “Varsa hünerin, var her yerde yerin!” diyor. Ben inanıyorum ki, hem kişiliği, erdemi hem de sanatıyla Cihat, şimdiki mesleğinde de, haberde örneği görüldüğü gibi çok güzel fonksiyonlar icrâ ediyor. Görevi tekrar hayırlı, yolu ve bahtı da açık olsun.
Sözümüzü bağlarken, başta Nâyî Polis Cihat Bey olmak üzere tüm emniyet mensuplarımızın günlerini kutluyor, 2 asra yaklaşan süreçlerinde nice yıllara, kendi emniyetleri ve de ülkemizin emniyetiyle birlikte huzur ve mutlulukla ulaşmalarını diliyor, sevgi, saygı ve hayırlı, üstün başarı dileklerimizi sunuyoruz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
10.04.2011 |
|
|

NECDET GARAN
1967-68 yılları. O zamanlar bizler, “köyden indim şehre, şaşırdım birdenbire!” takımıyız. Her şeyden önce çocuğuz. Ordu İmam-Hatip Lisesi açılalı 1-2 sene olmuş. Hattâ bizim kaydımız, şimdiki Cumhûriyet Meydanı’nın olduğu yerdeki Merkez Ortaokulu’nun, İmam-Hatip Okulu olarak sınıf diye tahsis edilmiş depo ve barakalarında yapılmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam orada biraz derslere de girmiştik. Sonra, şimdiki mevcut yere gelinmişti.
Müdürümüz Necdet GARAN Bey’di. Onun bize göre farkı, öğretmenlerden ayrı olarak bir makamının olmasıydı. Çok fazla kalmadı burada. Okulu dışarıda açtı, arsaya okulu yaptı, içeriye mevcut talebelerini yerleştirdi. Sonra, her memur gibi buradan ayrıldı.
Ama, kitabında yazdığı üzere, çok güzel intibâlarla ayrılmış olması yıllar sonra bizi de memnun etti. Keşke, o zamanki heyecanlar şimdi de olsa buralarda…
Her neyse, meğer hocamız tam bir hâtıralar yumağı olarak yaşamış. Hayâtı, her Müslüman Türk genci için örnek ve ibretlerle dolu. 1 ay önce, HÂTIRALARDAN HAKÎKÂTLERE Necdet GARAN yazımızda da değindiğimiz gibi, her şeyden önce bir göçmen olarak yaşadığı serüven oldukça ilgi çekici.
1939 yılında, 5 yaşındayken, Bulgaristan Deliorman Bölgesi Vartalar Köyü’nden Anavatan Türkiye’ye göçmüşler. Yerleştirildikleri Diyarbakır’da iklîme alışmaları çok güç olmuş.
Okuma, sonra uyumdaki zorluklar, sonra görev sürecinde yaşananlar. Oradan diğer illere göçüş. Hep mücâdelelerle geçen bir ömür. Tüm bunlardan sonra, Ordu İmam-Hatip Okulu’na gelişi, ondan sonra neredeyse yarım asır denecek bir süre geçip te, bir kitap vâsıtasıyla da olsa tekrar karşılaşmak heyecan verici.
Kitabın üzerinde telefon var. Oradan hemen kendisine ulaştık. Çok memnun oldu. 2o kitap istedik. Buradaki öğrencilerine ulaştırmaya çalıştık. Herkes çok memnun oldu. İlgiyle okuduklarını belirttiler. Telefonla irtibat kuranlar oldu. Erkan Temiz Bey, Pilâv Günü’ne dâvet etmiş ORİMDER adına. Kitap, güzel şeylere vesîle oldu gerçekten.
Hüseyin Başköy Ağabey, kitabı, hocanın bir mesajı olarak algıladığını belirtti. Bu yaşta bunu yazmak, “siz ne duruyorsunuz? Kendinizi emekliye mi ayırdınız yoksa? Hiç öyle şey olur mu?” anlamına geldiğini söyledi.
Kısaca, her sohbet meclisinde, kitap motive edici bir eser olarak, yaş ne olursa olsun gayretten geri durmamak, yapılabilecek şeyleri arda bırakmamak adına bir örnek olduğu tespitlerinde bulunuldu.
En son sizleri, kitabın ÖNSÖZ’üyle baş başa bırakarak bu günkü yazımızı noktalamak istiyoruz.
“Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla…
"Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer"
Üzerinden epey zaman geçti. "Zaman silindiri" üzerimden önce yavaş yavaş sonra sur'atlı geçmeye başladı. Ancak "silindir altında" ezilmedim. O geçince yine kalktım. Allahın ipine sarıldım. Hayata tutundum. Kötümserliğe, acizliğe kapılmadım. Hayatım "zikzaklı", fakat epey renkli geçti. Anlatılacak, ders çıkarılacak hatıralar oluştu. Bunları, bazı hakikatlara da değinerek yazayım, dedim. Yazdım. Belki "binlerce talebeme" son dersim olur. Milletime de bir uyarım olsun istedim.
Erkek ve ya kadın, bazı gençlerin hatıra yazdığını gördüm, duydum. Mazisi kısa olanın ne hatırası olacak, onu da düşündüm. Demek ki yazacak bir şeyleri vardı da yazdılar. Bizlere, Türk çocuklarına ve gençlerine ekseriyetle. batılıların hatıra kitaplarından bahsettiler, onları okuttular. Her konuda olduğu gibi varsa da yoksa da "batı"!.. "Batı, batı" diye diye batmakta olduğumuzun farkında değiliz.
Evet acısı ile tatlısı ile; "Bize bir zevk-i tahattur kaldı şu sönen gölgelenen dünyadan ... “Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir." "Bir ağacın gölgesinde biraz dinlenmek gibidir."
Biz de takdîr-i ilâhî ile bu dünyaya geldik, kaderimizi yaşadık. Yaşadığımızı bildik. Geri kalan ömrümüzdeki "yazılanLarı" Allah bilir. Zira "Gaybı Allahtan başka kimse bilemez," Bundan sonra:
"Görelim bakalım Mevlam neyler - Neylerse güzel eyler!”
Hâtıralarımı bir bohçaya sarar gibi toplayıp derledim. Okuyanlara "selâm olsun!”
Ehl-i Sünnet itikadına aykırı bir kdam etmemeye azamî dikkat sarfettim. Türk Milletinin de milli ve manevî değerlerini takviyeye çalıştım.
Bu kitabımı, merhum "Muallim ve İmam-Hatip" babam "Talip Hoca”nın
rûhuna ithâf ediyorum. Rûhu şâd olsun, mekânı cennet olsun!...
Sa'y-ü- gayret bizden, tevfîk Allahtandır…
Necdet GARAN 05 Ağustos 2009 URLA-İZMİR”
Hocamız, hepimiz için çok faydalı bilgiler, örnek hareketler bulunan kitabında telefon ve adresini de yazmış:
İskele Mah. 2011 Sk. No:5 Urla-İZMİR Tel: 0232- 752 17 58
İnşâllâh hocamızla görüşmek te mümkün olur. Keşke, arkadaşlar olarak, ilk müdürümüzden başlamak sûretiyle, diğer öğretmen ve idârecilerimizden ulaşabildiklerimizle irtibata geçip ziyâretleşebilsek, izlenimlerimizi de kayda geçsek; ne güzel olur, değil mi?
İnşâllâh diyor, başta Necdet GARAN Bey hocamız olmak üzere tüm hocalarımıza sağlıklı ve de hayırlı uzun ömürler, sevdikleriyle birlikte sonsuz mutluluklar diliyoruz ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
08.04.2011 |
| Toplam 92 Blog, 19 Sayfada Gösterilmektedir. |
|
«« « 1 2 [3] 4 5 6 7 8 » »»
|
|