Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4606853
 Sitede Aktif: 1
 Ip: 172.70.179.102
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2007

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
28
“MİLLÎ MÜCÂDELE’DE CÂMİLER ÖNCÜ ROL OYNADI.AYNI ROL KÜLTÜREL ANLAMDA DEVÂM EDİYOR!”
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

                   Ordu İl Müftülüğü’nün Câmiler ve Din Görevlileri Haftası münâsebetiyle düzenlediği “MİLLÎ MÜCÂDELEDE DİN ADAMLARININ ROLÜ” isimli konferans geçtiğimiz gün TESK Hotel Konferans Salonu’nda yapıldı. Merkez Vâizimiz Aydın İŞBAKAN’ın ŞİİR, mûsikî, görüntü ve slayt destekli olarak sunduğu Konferansa başta Din Görevlileri olmak üzere, çeşitli dâire müdürleri, ilçe müftüleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

                   İSTİKLÂL Marşı ve Saygı Duruşuyla başlayan programın Kur’an Tilâvetini 1998-99 yıllarında Türkiye Kur’an-ıKerîm’i Güzel Okuma Yarışması 1.liği alan ve hâlen Ünye Değirmendibi Beldesi Merkez Câmii İmamı Süleyman ŞİMŞEK Hoca yaptı. Genç okuyucunun çok beğeni toplayan profesyonel okuyuşunun ardından İl Müftüsü Tâceddin SEVİNÇ bir selâmlama konuşması yapmak üzere kürsüye geldi. Tâceddin SEVİNÇ yaptığı kısa fakat duygulu konuşmasında Din Görevi ve Câmiin bilinç, kültür, çevre, insan ve toplum açısından önemine vurgu yaparak, programda emeği geçenlere ve katılımcılara teşekkür etti.

                   Sunucu ZaferiMillî Câmii İmam-Hatîbi Muhammed ERSU daha sonra, hayât hikâyesini okuduğu konuşmacı Ordu Merkez Vâizi Aydın İŞBAKAN Hoca’yı kürüyse dâvet etti.

                    Konuşmasını üç bölüm hâlinde sunan İŞBAKAN, öncelikle “İmam” ve “DinGörevlisi” kavramı ve bu kutsal görevin târihî süreci üzerinde durdu. “İmam” önceleri İmam Ebû Hanîfe, İmam Şâfiî vs. örneklerinde olduğu gibi Öncü, Önder, Lider gibi anlamlar taşırken zaman içerisinde câmide namaz kıldıran görevli anlamını ifâde eder olmuştur. Batıdaki anlamıyla “Din Adamı” kavramı bizim anlayışımızla uyuşmuyor. Çünkü bizde ruhbanlık yoktur. Herkes namaz kılacak ve kıldıracak kadar dînini bilmeye mecburdur. “Her Müslüman dîninin görevlisidir” ve bir din görevlisi kadar sorumlu olduğu şuuruyla hareket etmelidir. Bu târih boyunca böyle olmuştur. Millî Mücâdele’nin ilk kıvılcımını çakanlar Din Âlimleri olmuştur. O zamanın örfî yapısında İmamların verdiği fetvâların önemi açıktır. İşte Sütçü İmam örneğini hepimiz biliyoruz.” Daha sonra Denizli Müftüsü Hulûsî Efendi’den başlamak sûretiyle bölge bölge Din Âlimlerinin Millî Mücâdele’de oynadığı rolleri tek tek anlattı. Bu bağlamda Ordu’lu Mehmet İlhâmi isminden de söz etti. Hoca Efendilerin verdiği fetvâ metinlerinden örnekler sundu. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde oynadıkları roller, bulundukları yerlerde kurdukları cemiyetler, yaptıkları miting ve faaliyetleri anlattı. Hoca’ların lâfta kalmayıp millî kuvvetlerin başında bizzat çarpıştıklarını belirtti. İlk Meclisin çoğunluğunun da Din Âlimlerinden oluştuğunu vurguladı. Bugün de câmiler ve din görevlilerinin millî bünye ve kültürü koruyucu ve destekleyici bir rol oynadıklarını, dış etkilere ve yabancı kültürlerin istilâsına karşı etkin mukâvemet fonksiyonu icrâ ettiklerini belirtti. Dolayısıyla din görevlileri konumlarının önemini bilip ona lâyık kalitede hareket etmeli, halk da onlara karşı anlayışlı ve de yardımcı olmalıdır. Konuşmacı Aydın İŞBAKAN coşku ve duygu dolu konuşmasını dünden bugüne bütün DİN GÖREVLİLERİ’ne yazdığı kendi şiirini okumak sûretiyle sözlerini noktaladı:

 

BİZ DE ONLARI RAHMET VE MİNNETLE

ANIYOR VE DİYORUZ Kİ:

 

RÛHUN ŞÂD OLSUN EY KARA GÜN DOSTU

SEN GAYRET EDİP BIRAKTIN BİZE BU YURDU

 

MEVLÂM RAHMET EYLESİN HEP TEKER TEKER HEPİNİZE

ÖNDER, LİDER VE REHBER OLDUNUZ SİZLER BİZE

 

SIRA ŞİMDİ BİZDE EY KARDEŞLER, EY HOCALAR

REHBERE UYMAYANLAR DÜZ YOLDA BİLE BOCALAR

 

ÂLİM, MUALLİM, MÜEZZİN, İMAM, VÂİZ, MÜFTÜ

MİLLETİYLE YÜCELSİN DİN GÖREVLİM; ÇAĞLAR ÜSTÜ!

 

BİR VE KARDEŞ OLSUN YİNE TÜM İNSANLAR

BAK, SENİ BEKLİYOR DİN GÖREVLİM, YARINLAR!

 

GÜLSÜN YİNE YÜZLER, EŞLER VE DOSTLAR

BIRAK, ÇATLASIN HIRSINDAN HÂİN DÜŞMANLAR!

 

IŞIK VE NUR OL VİCDANLARA, KALDIR ZİLLETİ

VERSİN SANA RABBİM RAHMETİYLE CENNETİ!...

Aydın İŞBAKAN

 

Programın son bölümünde belgeler dağıtıldı. Ödül Belgesi verilenler şöylece sıralandı:

2007 Yılı Câmiler ve DinGörevlileri Haftası münâsebetiyle yapılan yarışmalarda

İl 1.si olmaları dolayısıyle belge verilenler:

Hutbe Yarışması 1.si: Abdülkâdir DEMİR (Karşıyaka Câmii İmam-Hatîbi)

Ezanı Güzel Okuma Yarışması 1.si: Muhiddin YURTTAŞ (Ulu Câmi İmam-Hatîbi)

Hâfızlık Yarışması 1.si: Aydın GÜNEŞ-Fatsa (İmam-Hatip)

Kurân-ıKerîm Yarışması 1.si: Mustafa KESKİN (Kur’an Kursu Öğreticisi)

 

Yüksekokul Bitirdiği için Ordu Müftülüğünce Teşekkür Belgesi ile ödüllendirilenler:

Hamza URAL,Neşet KÜLÜNK, Ahmet HASEKEN, Namık SARAÇOĞLU, Kazım TURGUT, Aziz AH, Hidayet ALTUNIŞIK, Mehmet ALACALAR, Yunus AKSU

Verimli Çalışmalarından Dolayı Diyânet İşleri Başkanlığınca

TEŞEKKÜR BELGESİ ile ödüllendirilenler:

Nurşen GÜNEY, Hatice DEMİR, Hanife TAŞ

 

Gayrimenkul hediye eden hayırseverlere de Diyânet Vakfınca Teşekkür Belgesi verildi.

Nedim ŞAHİN, Nizamettin ŞAHİN, Sebahattin ŞAHİN, Şahap ŞAHİN

Mar`12
28
MAHALLE BASKISI ÇAĞDAŞ-MAĞDAŞ ve de BAĞDAŞ TEKERLEME ve de ŞEKERLEMELER
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

Mahalle baskısı

Filistin askısı,

EnverUsta keskisi

Devrimbaz eskisi

Davlumbaz üsküsü

 

Vatandaşın türküsü

Türbanlının kürküsü

Türbansızın ülküsü

Bunların gürültüsü

Mîde gurultusu

 

Şımarmışlık tortusu

Makam-mevkî korkusu

Diz çökme menisküsü

Demokrasi küsküsü

Belânın püsküllüsü!

 

Bağırırlar ciyak ciyak

Kim geçecek artık kıyak?

Milletten yediler dayak

Bilmem hâlâ bu ne ayak?

Gider mi sarımsaklasak?

 

Ramazan falan demezler

Halkın suyuna gidemezler

Bir hayır söz söylemezler

Herzeden başka yemezler

Azıcık gülümsemezler

 

Cumhûru hiç iplemezler

Anadolu’yu kliplemezler

Millî olanı tiplemezler

Değerleri çiplemezler

Katıdırlar, esnemezler

 

Kinlerini gizlemezler

Din-diyânet dinlemezler

Vatandaşı anlamazlar

Seçim-meçim tınlamazlar

Sesleri çok; gerçi azlar

 

 

Başörtüde tırlatırlar

Kitap-defter fırlatırlar

Kolluk güce zorlatırlar

Züppelere horlatırlar

Hippileri zırlatırlar

 

Millet bunları hatırlar

Seçim gelince satırlar

Zanneder ki bırakırlar

İnat eder hep şakırlar

Hem de bak; takır-takır’lar!

 

Anayasa, Babayasa

Derler; kaba-saba yasa!

Bunu Sülü Baba yapsa ya!

Sonra şapka kapsa ya!

Zincirbozan’a sapsa ya!

 

Olmasın Malezya, Sudan

Olsun hep havadan-sudan!

Uyanmasın halk uykudan

Uykumuz kaçtı kuşkudan

Olmasın Malezya, Sudan!

 

Müslümanlığın M’esine

Karşılar  Ezan sesine

Tahammül yok zerresine

“Orası ne, burası ne?

Zıt Lâiklik ilkesine!”

 

Nerden geldi bu adamlar?

Her gün bir yenisi damlar

Süslü-püslü şu madamlar

Niye halka şaşı bakar?

İnşâllâh biter tamtamlar

 

 

Nûrânî der kavga zarar

Barışta kılmalı karar

Dövüş-kavga ele yarar

Herkes bu günü çok arar

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

28.09.2007


Mar`12
28
RAMAZAN MANİLERİ
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

Ramazan Manileri

 

 

Ramazan geldi eyvallâh

Rahmet gönderdi Allâh

Hoş geldin gözümüz aydın

Hoş geldin bârekâllâh

 

Göz aydın hepimize

Mübârek günler bize

Onbir ayın sultânı

Hoş geldin evimize

 

Bu gece ayın evveli

Açıldı İslâm’ın gülü

Geldi Mübârek Ramazan

Mesrûr etti cân ü dili

 

Eriştik Ramazan’a

Şükür kavuşturana

Bu ayda oruç tutmak

Huzur verir insana

 

İşte geldim kapınıza

Selâm verdim yapınıza

Selâmımı almaz isen

Daha gelmem kapınıza

 

Nine nine kalksana

Pencereden baksana

Kalkmazsan koca nine

Zor çıkarsın akşama

 

Evlerinin önü mersin

Yolum gider tersin tersin

Küçük beyden bahşiş de aldım

Allâh uzun ömürler versin…

Güm, güm be de güm güm…

 

Câmide arkadaşlar

Kaynaşır coşku başlar

Rahmet ayıdır bu ay

Gözlerden yağar yaşlar

 

Ramazan hoş misâfir

Bize çok değer verir

Yazar beratımızı

Cennetlere gönderir

 

Hakk’ın bize ihsânısın

Hem ayların sultânısın

Sen bir saâdet kânısın

Ey mâh-ı sultân merhabâ

 

Hoş geldin kutlu misâfir

Kâlbimiz senin haydi gir

Arındır tüm lekelerden

Bırakma rûhumuzda kir

 

İşte geldim ekim büküm

Sırtımda davuldur yüküm

RamazânıŞerîf hayrola

Cümleye selâmünaleyküm

 

Sokak yolu dar mıdır?

Minâresi var mıdır?

İftara kal diyorlar

Acep aslı var mıdır?

 

Ramazan hatırına

Çıktım sahur turuna

Ses kısıldı bakmayın

Davulcu kusuruna

 

İstanbul’dan gelen katar

Kamçısını göğe atar

Benim ağam çok cömerttir

Çifte onluk birden atar

 

Ezanlar hep okundu

İftarlığım lokumdu

Aç karnına çok yedim

Bana biraz dokundu

 

Eski câmi direk ister

Onarmaya yürek ister

Benim karnım toktur ammâ

Arkadaşım börek ister

 

Günâh olsa da yığın

Yine sen O’na sığın

Gazâbını geçmiştir

Rahmeti Rabbımız’ın

 

Karşıma fener geldi

Aklıma neler geldi

Börek bekledim ammâ

Sofraya döner geldi

 

Mâni mâni üstüne

Mâni başım üstüne

Davulcu diller döker

Ramazanın kastına

 

Bak bülbül sadâsına

Şükreder Hüdâsına

Âşıklar boyun eğmiş

Yalvarır  Mevlâsına

 

Gökyüzünün melekleri

Devran eder felekleri

Bu ayda ikrâm edenin

Zâyî olmaz emekleri

 

Herkes uykuya daldı

Uyku evleri aldı

Sizleri uyandırmak

Biz çocuklara kaldı

 

Halayıklar halayıklar

Ocak başında uyuklar

Davulumun sesini duyunca

Pirincin taşını ayıklar

 

Ne uyursun, ne uyursun

Bu uykuda ne bulursun?

Kıl namazı, tut orucu

Tüm dertlerden kurtulursun

 

Su içtim serinledim

Derde düştüm inledim

Takvimde okuyunca

Büyük sözü dinledim

 

Güm güm kapı çatlayacak

Sahur vakti atlayacak

Uyanın ey uykucular

Davulumuz patlayacak

 

Hava sıcak terlerim

Birçok mâni derlerim

Bu akşam dâvetim var

Sizleri de beklerim

 

Ne yaptıksa olmadı

Kimse bizi duymadı

De uyanın komşular

Daha mânî kalmadı

 

ORDU HAYAT GAZATESİ

28.09.2007


Mar`12
28
KIZIN MI VAR DERDİN VAR?
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

“Kızın var mı derdin var!” hesâbı, bizim de artık bir üniversitemizin olduğunu

 farkettik Ordu Üniversitesi Rektörümüz Prof. Dr. Halûk KEFELİOĞLU’nun son beyanatıyla. Ankara’da YÖK toplantısından aldıkları hızla kısaca: “Türban AİHM kararlarına aykırıdır!” buyurmuşlar. Onun suçu yok. “Elçiye zevâl olmaz” derler. Ancak Sayın YÖK Başkanı ve böyle söyleyenler, öyle düşünüyorlarsa niye kaygılanıyorlar ki? Meclis görevini yapsın, beğenilmezse anayasal kurumlar görevini yapar, iş AİHM’ye gider. Normal süreç işler. Nasıl olsa sonuç sizin dediğiniz gibi gerçekleşir! Bu telaş ne öyleyse? Bu patıranma niye? Gereksiz yere arka bahçelik yapmanın âlemi ne?! Yangından kaçırılan mallar için yeni bir yangın mı?

                   İşte, neredeyse 20 yıldır Üniversitelerimizle ilgili sevindirici hiçbir gelişme göremiyoruz. Asırlarca dünyâya hükmetmiş, medeniyet ve insanlık örneği olmuş Şerefli Anadolu insanı, çocuklarının üniversite kazandığına adamakıllı sevinemedi bir türlü.

Bütün dünyâya hoşgörü ve adâlet götürmüş bir milletin evlâtları kendi üniversitelerinde hep hakâretle karşılanmış, giyimiyle-kuşamıyla, hayat tarzıyla aşağılanmış, Anadolu çocuklarının “kendisi olma”sı hazmedilememiştir.

                   İşte bunun için vatandaşın hep endişeler, endişeler, endişeler sarmış ufkunu üniversite deyince. Kazanamadığına üzüldüğü kadar kazandığında da dolu dolu bir heyecan duyamamış. Çünkü üniversitelere ve onların ortamlarına güvenememiş hiçbir zaman. Dövüşler, kavgalar, uyuşturucular, cinâyetler, intiharlar, satanizm.

                   Doğuya gidenler bedenen vurulup dökülürken, batıya gidenler de kaynağı belirsiz tezgâhlarda rûhen ve ahlâken dökülmüşler; kendi kültür iklimlerinin uzağına  savrulmuşlardır.

Bunlar rahatsız etmemiş beyefendileri. Çünkü onlara göre bunlar, değişimin, dönüşümün, aydınlanmanın, modern hayâtın tâ kendisi!

                   Ama, başörtüsü görünce kırmızı görmüş boğayı aratmadılar; bilim adına, özgürlük adına. Kolluk kuvvetlere başvurdular.  Âdetâ etten duvar oluşturdular Anadolu çocuklarına karşı. Yürüdüler. Devleti millete karşı yürümeye dâvet ettiler. Kızlarımızı ağlattılar, oğullarımızı inlettiler; millet olarak hepimizin yüreğini sızlattılar.Anadolu insanının verdiği vergiler ve sağladığı imkânlarla kurdukları saltanatlarını Anadolu çocuklarına karşı sopa olarak kullanmaktan vicdânî rahatsızlık duymadılar.Ahlâk kavramının yerine etik getirerek vicdânî sıkıntılardan kurtulduklarını sandılar!

                   Anadolu’dan gelen saf “kara” câhilleri  ithal malı hangi boyaları kullanarak nasıl “aydın” yaparızın kaygısında oldular hep. Onları, Anadolu’dan getirdikleri elbiselerden ve özelliklerden nasıl soyup ta şöyle meclislere, gözlere, kulaklara, batılı dostlara hitap eder hâle getirebilirizin hesaplarını yaptılar. Kuzu kuzu soyunmayanları zorla soydular örtülerinden.

                   Haklarını yemeyelim! Bu konuda zaman zaman bilimselliğe başvurarak iknâ odaları ihdâs eylediler. Ne keşif ama değil mi? Adı Üniversite olan bir bilim ocağına da böylesi keşif ve îcatlar yakışır! Yoksa keşifsiz, nasıl ispatlayabiliriz kendimizi ele-âleme karşı?! Bir şekilde gündeme gelmeliyiz, bir şekilde burada üniversite olduğu görülmeli!

                   Vel’hâsıl, üniversite deyince hep sıkıntı geldi akla. Bilimden gayrı her şey geldi.

Zorbalık geldi, zulüm geldi, yolsuzluklar geldi, kibir geldi, aşağılama geldi. Üniversitelerimiz açıldı, sevinemedik. Rektörler konuştu; rûhumuz daraldı. Ekranlarda gördük, ufkumuz karardı. Sakalları var, bizimkine benzemez. Bıyıkları varsa, Stalin’i mi çağrıştırır desem, yoksa Lenin’i mi?

                   İşte sevgili okurlar, durum ortada. Ordu’ya bir Üniversite açıldı Dün bir bugün iki. Daha doğru-dürüst bir yer bulunamamış. Yapılanma ve yapılaşma aşamasında. Hükümetin kararıyla kurulmuş ve yine onun himmetine muhtaç. Milletten katkı isteniyor. Yegâne geçim kaynağı fındığa göz dikilmiş.   Bunlar hâlledilmemişken, kâhir çoğunluğu incitebilecek sözleri söylemek konusunda hiç tereddüt gösterilmiyor. Kaldıki verilen beyanatlar hiçbir yaraya merhem de olmuyor. Mübârek  Ramazan ayında olsun, Amerika’nın Irak’ta yaptığı gibi yapmayıp, şu mazlûm milletin duygularını incitebilecek sözleri söylememeye çalışma nezâketini esirgemesek ne kaybederiz?

                   Bir şey kaybedilmez, aksine çok şey kazanılır ama bunlar bu ince siyâsetin değil sâdece gözü kör “Arka Bahçe Siyâseti”nin gereğini yaparlar, CHP’nin yaptığı gibi. Zîrâ “Huylu huyundan vaz geçmez!” der -bunların bir türlü huyuna suyuna gidemediği aziz milletimizin- atalar sözü.

                   Bunlar Allâh’tan korkmadığı gibi Milletten de korkmuyorlar. Tavırlarıyla demokrasiyi de, cumhûriyeti de kaale almıyor görüntüsü veriyorlar. Güvendikleri çok sağlam başka yerler var havasındalar. Bu yerin, millet olmadığı kesin.

                   Hep te karşımıza bu aziz millet çıkıyor. Bu milletten kurtuluş yok. O milletin ataları ne demişler,onlar adına esefle belirtmek gerekirse:

Korkma Allâh’tan korkandan; Kork Allâh’tan korkmayandan!

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

25.09.2007


Mar`12
28
SEVGİ NÎMETİ, NÎMET SEVGİSİ
MIZRAP 2007

Yorumlar(0)

SEVGİ NÎMETİ, NÎMET SEVGİSİ

 

Mevlâ’nın verdiği nîmetleri değerlendirmeyi ihmâl etmiyoruz elhâmdülillâh.

Bağlarda-bahçelerde, dağlarda çöllerdeyiz. Çiçeklerde güllerdeyiz.

“Gidiyoruz gündüz-gece”Geziyoruz, tozuyoruz. Okuyoruz, yazıyoruz.

Yaylada, cenikteyiz. Tarlada, fındıktayız.

Koşuyoruz, topluyoruz. Oynuyoruz, hopluyoruz.

Bahçelerde fındıklar, aralarda erikler; türlü türlü meyveler.

Türlü türlü sebzeler. Sayılamayacak zenginlikte bitkiler.

“ Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size (Allâh) vermiştir. Allâh’ın nîmetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zâlim ve çok nankördür.”

Böcekler. Kuşlar. Sürüngenler. Çeşit çeşit sesler. Çeşit çeşit orkestralar.

Derken, gelir sonbahar. Hele bir bak neler var?

Çeşit çeşit incirler, üzümler; cins cins üzümler.

Hepsinin rengi başka, tadı başka; kokusu başka. Yapraklarının deseni başka, dokusu başka.

Fındık, Ramazan, Sonbahar üçlüsünü birlikte idrâk ettik.

Maddî-mânevî sonsuz nîmetle karşı karşıyayız. Ama bunların farkında mıyız?

Gurbetlerden geliyoruz. Cennet memleketimizin güzelliklerine dalıp gidiyoruz.

Elimizden geleni ardımıza koymadan tüm imkânlardan istifâde ediyoruz.

Fındığı topluyoruz. Topluyoruz ama, sâdece –tâbiri câizse- yolaklayıp geçiyor muyuz?

Yaprağını, filizini, aralardaki diğer bitkileri hiç inceleme, oradaki iç güzellikleri gözlemleme ihtiyâcı duyuyor muyuz? Bu renk cümbüşünün, nîmetler deryâsının arkasındaki kudreti görme çabasında mıyız? Şuur altımızda bu bilinç elbette var ama, çocuklarımıza eşyâya ibretle bakma, güzellikleri fark ile hamd ve şükretme terbiyesi veriyor muyuz?

Yoksa, maddeyi put hâline getiren günümüz -sözüm ona- uygarları gibi(!) bizi sâdece para getiren tarafı ilgilendirip, onu da hoyratça koparıp, yemenin peşinde mi koşuyoruz?

Nîmetleri talanlayıp geçmekle gerçeği görmezden gelmek arasında ne fark var?

Şu Ramazan’ı da, yaşamanın yanında toplumumuza ve kültürümüze kattığı güzellikleri fark etmek gerekir. Ramazanla birlikte her şey baştan aşağı güzelliklere boyanıyor.

Televizyonların Ramazanla ilgili programları medeniyetimizin kaynakları, dinamikleri ve tezâhürlerini en güzel şekliyle görebildiğimiz programlar oluyor.

Sözün özü; Yüce Rabbim tüm güzellikleri bize bahşetmiş.

Görmeden, işin hakîkâtine ermeden bir âmâ gibi geçip kaybolmayalım şu güzellikler arasından. Varlıktaki sevgiyi görelim ve her şeye sevgiyle bakmayı ilke hâline getirelim. İşte o zaman sevgiyi ve sevgiliyi görür, sevgiye ve sevgiliye ulaşırız.

Yûnus’umuzun formüle ettiği gibi: Yaratılanı severim, Yaratan’dan ötürü diyerek dolaşalım âlemde.

“O (Allâh) çok bağışlayan ve (Mü’minleri) çok sevendir.” Buruc Sûresi:14

Sevdiği için bizlere bunca güzellikler ikrâm etmiş.

Bize düşen de sevildiğimizin farkında olmak, âleme sevgiyle bakmak, hamdimizi ve şükrümüzü bilmektir.

Sevgi kelimesinde hayat veren bir sır var

Onsuz olan her işde mutlakâ bir kusur var

*

Niçin başın göklerde, ne aslansın ne devsin

Yaratılmışları sev, Allâh da seni sevsin!

ves’SELÂM…

 

 

 

 

 

 

 

SORULAR

Hergün güneşin doğduğunu

Her zaman aydınlık

Her zaman daha bir güzel

Yolumuzu aydınlattığını

Biliyor muyuz?

 

Bunca ışığa, bunca ısıya

Yeşeren yaprağa, açan çiçeğe

Bereketli yağmurlara

Pamuk pamuk karlara

Teşekkür ediyor muyuz?

 

Kuşlar dallarda

Rüzgâr yollarda

Ve sular çağlayanlarda şarkılar söyler:

İçli, sâde, duru şarkılar

Dinliyor muyuz?

 

Bir saka kuşu, bir serçe

Bir daldan öbürüne atlarken

Ya da bir kelebek uçarken

Kâlbimizin sevgiyle atışlarını

Duyuyor muyuz?

 

Bunca olan-bitenden ey dost

Bunca olan-bitenden

Allâh’a yol buluyor muyuz?

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

22.07.2009


Toplam 12 Blog, 3 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 1 [2] 3 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7139)
AKROSTİŞ YAZILARI (5511)
FOTOĞRAF-NÂME (5185)
MODA-NÂME (5063)
EYMÜR-NÂME 2 (4927)
EYMÜR-NÂME 1 (4651)
Bedford-nâme (4623)
Nûri KAHRAMAN (4616)
EYMÜR-NÂME 3 (4589)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3948)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...