HALÛK KEFELİOĞLU NEREYE KOŞUYOR?
Geçen hafta gazetemizde yer alan, Ordu İmam-Hatip Lisesi ve İslâmî İlimler Hizmet Vakfı Başkanı İbrâhim YÜKSEL’in açıklamaları doğrultusunda yaptığımız “Ordu İçin İlâhiyât Fakültesi İsteği” başlıklı haber halk arasında geniş yankı uyandırdı. Nitekim, daha sonraki günlerde, insanlarımızdan bir kısmının söylediklerini röportaj olarak peyderpey sayfalarımızda yansıttık.
Zâten, bu konu öyle çok yeni de değil. Taa 60’lı yılların sonlarında bile Ordu için Yüksek İslâm Enstitüsü talepleri dile getirilmiş. Keşke o zamanlar açılabilmiş olsaydı. Şimdi Ordumuz, ülke çapında ağırlığı olup ses getiren, oturmuş köklü bir müesseseye, ilim-irfan yuvasına sâhip olmuş olurdu. Ülkede ve beklide dünyânın çeşitli ülkelerinde, burada yetişmiş, hepimizin gurûru olacak bir sürü ilâhiyâtçı hocalarımız bulunurdu.
Geldiğimiz bu noktada; onlar yapmadı, ya da yapamadılar diye bizim de yapmamamız gerekmez. Belki de nasîp bu dönemedir. Halkımızın da, kendi dilince ve heyecanla vurguladığı gibi Ordumuzun buna ihtiyâcı da var. Bu çok önemli ve asırları aydınlatacak, bir ucu sonsuzluğa çıkacak eseri Ordu’ya kazandırmak, bu hayırlı çığırı açarak, kıyâmete kadar bu izden gidecek ve aydınlanacak olanların sevâbından pay alma bahtiyârlığına ermek belki de size nasîp olacak.
ŞİMDİ DE; “HALÛK’UN HİTÂBI!”
ODÜ’nün uygulamalarına, değer anlayışlarına ve dışarıya yansıyan görüntülerine bakarak sizden böyle bir talepte bulunmamız belki mâkul değil. El adama güler. Ama, merhum Yûnus ŞILBIR Hocamızın cenâzesinde yaptığınız konuşma beni şaşırttı. Sizi yakından hiç dinlememiştim. Ya siz o siz değildiniz, ya da biz sizi uzaktan yanlış algılamışız. Çünkü, her neyse ve ne olduysa büyük değişikliker var gibi. Belki de cenâzeden etkilenmiş olmalısınız.
Zîrâ, politikacı değilsiniz ki, seçim falan desek. Böyle şeyler daha çok milletvekilleri, başkanlar ya da siyâsî kişilikler için yakıştırılır, mâlumunuz olduğu gibi. Doğru olan, bilim insanlarını bu tür değerlendirmelerin dışında tutmak olsa gerek.
Sonra, öte yandan, öğretmenler günü münâsebetiyle bir başka sendikayı değil de Eğitim-Bir-Sen’i tercih edişiniz de mânidardı. Tabiî bana göre. Öyle, ODÜ dışında ziyâret ettiğiniz yerler, kulüp, festival, konser ve değerlerle buluşma,buluşturma faaliyetleri ekseninin dışına pek taşmazdı. Ama, bu defâ hiç umulmadık bir şey yapılmış oldu. Böyle açılımlar, ne sebeple olursa olsun, sonuçta güzel şeyler.
Bir de ODÜ’nün, Yûnus Hoca için mevlit okutması, ne bileyim ben, kendime güvenimi zedeledi neredeyse. Bir insana uzaktan bakıp ta, kılık-kıyâfet, bıyık-sakal durumlarından vazîfe çıkarıp görünüşe göre yargıya varmak fevkâlâde yanlıştı demek. Bir insan bu kadar yanılabilir miydi?
Halûk Hoca’nın cenâzede yaptığı konuşmayı, kullandığı dînî terminolojiyi, takılmadan ve de böylesine ustalıkla, yerli yerince, yalı-yulu bir ilâhiyâtçı bile kullanamazdı. “Halûk’un Defteri”ne nazîre olarak bir de Halûk’un Hitâbı diye bir şey çıkarabilme ihtimâli olabilir sanırım. Bu farklı trend insana bunu ilham edebiliyor ister-istemez.
ACABÂ İLÂHİYÂT TA KONUŞULDU MU?
Çiçeği burnunda üniversitemizin ilk göz ağrısı, Sn. Rektörümüz, tüm bunların üzerine, sıcağısıcağına Ankara’ya giderek Sn. Başbakanımız’la da görüştü. Yansıyan haberlere göre Prof.Dr. Halûk KEFELİOĞLU, Üniversitenin sorunlarını, akademik personel sıkıntılarını, Tıp Fakültemizle ilgili yapılması gereken düzenlemeleri dile getirmiş.
Başka şeyler konuşuldu mu bilmiyoruz. Meselâ İlâhiyât Fakültesi gibi!? Çünkü, daha önce de belirttiğimiz gibi bu konu yeni değil. Bu meyanda bizler de geçtiğimiz yaz döneminde köşe yazıları kaleme almıştık. Araştırdığımız kadarıyle bu mevzû en yüksek diyebileceğimiz seviyede siyâsetin de gündemine düşmüş durumda.
kim yapar, kim eder; kime nasip olur bilmeyiz ama, gitgide gelişen, açılan ve Perşembe, Gülyalı, Ulubey dâiresine doğru yayılma eğiliminde olan, bölgenin denge ili Ordu'ya bir ilâhiyât fakültesi şart. Vücut için baş neyse, Ordu için ODÜ o. Ve de kâlp olarak ta İlâhiyât kaçınılmaz. Ordu'nun, maddî hizmet anlamında akla gelen tüm noksanları, en azından plânlandı. Takvime bağlandı. Şimdi sıra artık İlâhiyât'a gelmiş olmalı. Bunu bilir,bunu söyleriz. Toplumda anarşi, kargaşa, şiddet, sorumsuzluk, hoyratlık, yozluk böylesine alıp başını gittikten sonra, maddî gelişme yalnız başına hiç bir anlam ifâde etmez. O zaman, bu konuyu daha bir ciddiyetle düşünmeli, yakın gündemimize almalıyız.
Problem; Rize ve Samsun’da İlâhiyât Fakültelerinin bulunması. Bizce bu Ordu’da da olmasına engel değil. Ordu, her şeyden önce Karadeniz’in tam orta yeri. Karadeniz-Akdeniz yolunun ağzı. Fizikî konumu îtibâriyle de ilâhiyâtın yakışacağı bir yer. Amma velâkin, gelgör ki büyükler ne der?!
Ne mi der? Ya büyüklenirler de böyle bir teklifi sinek kadar görmeyip ciddîye almazlar; ya da bir büyüklük ederler de, bu onların, bizlerin, milletin-memleketin, hepimizin hayrına olacak bu teklifi değerlendirme cihetine giderler.
Sevgili okurlar. Sizce hangisi? Biraz da sizler kafa yorun, düşünün-taşının,
ilgilileri uyarın; ki güzel olsun gelecekte, tüm dünler, tüm bugünler ve yârın!
Dünyâ hep görüntüden, maddeden; insan da yalnızca bedenden ibâret değil!
Ruh, mânâ, vicdan, ahlâk ve mâneviyât diye bir şeyler de var; ve bugün
en çok ihmâl ettiğimiz ve de muhtaç olduğumuz şeyler bunlar ves’selâm….