Geçtiğimiz haftasonu köydeydik. Mâlum, köylerde şimdi bahçeleme tâbir ettiğimiz budama zamânı. Çoğu insan hafta sonunu köylerde çalışarak geçiriyor. Kimi bahçelerde, kimisi tarlalarda, kimisi de ormanda. Yüce Rabbimizin lûtfettiği, şu an bol ve ucuz olan hamsi alıp da köye piknik yapmaya gelenler de yok değil. Ancak ağırlık, bir yandan bahçe temizliği olmakla berâber, bununla bağlantılı olarak yakacak tedâriki için çalışmaya gelenler çoğunlukta. Meselâ biz, bahçelerimizde gittikçe çoğalan, kabaran ve fındıklıkları bürüyerek gölgeleme eğilimini çoğaltan ağaçları budamak ve seyreltmekle meşgûldük. Bir yandan da daha önce bahçelediğimiz ocakların kesilmiş dallarını çırparak odun hâline getirdik. Ağaçlardan ve dallardan elde ettiğimiz odunları çarşıya götürmek üzere kamyona yükledik. Hem bahçeler temizlendi, hem de bir sürü odun yapmış olduk. Özellikle hamlıktan dolayı biraz yorulur gibi olsak ta sonuçta temiz hava aldık. Bir şeyler yapmanın, bağı-bahçeyi püsürden kurtarıp temizlemiş olmanın hafiflik ve mutluluğunu tattık.Yüce Rabbim sağlık versin yoksa; çalışmak zevkli oluyor.
Hele, bizimkisi gibi güzel köylerde, bir de hava müsâit oldumu, değme keyfine gitsin. Çocukları da götürmüştük; halasıgillerde, onların çocuklarıyle berâber mutluluk içerisinde, kendi âlemlerinde geçirdiler günü. Elleri-ayakları toprağa değdi. Köpeklerle havladılar. Kedileri yakalamaya çalıştılar. Purlarda araba yarıştırdılar. At niyetine çubuk sürüklediler. Dışarıda hamsi ızgara yapan büyüklerine odun getirdiler. Gözlerini duman yaktı. Onlarla birlikte üşüştüler ızgaranın başına. Bir yanda tertemiz hava. Ayakların altı yemyeşil çimen. Harmanın çevresinde patates çiçekleri. Pembe, kırmızı güller. Sarı çiçekler. Hoşgıran çiçeklerini de belirtmeden geçmeyelim. Büyük yenge sabahtan beri pancarlıktaydı. Oğluyla birlikte dörünüp durdular orada. Bir yandan pancar toplarken, bir yandan da pancar tohumu ekmişler söylendiği kadarıyla. Mârullar, maydanozlar; sâdık yârimiz, birgün koynuna yatacağımız kara toprağın cennet örneği hediyeleri. Fadime Ana daha aşağılarda, tarlanın alt eteğinde, elinde kazma bir şeyler yapıyor. Ne yaptığını bilmiyorum. Merak ta etmedim. Bildiğim bir şey varsa, o da; hem köyde olmak, hem de yan gelip yatmak diye bir şey yok. Köy deyince toprak akla geliyor. Köyün hâkimi toprak ve sen onun çağrısına uymamazlık yapamıyorsun. Köy deyince hep iş akla geliyor. Onun için köylerde iş hiç tükenmez. Onun için köylerde bereket tükenmez.
Çalıştığımız bahçe köyün orta yerinde, Melet Vâdisi’ne bakıyor ve aşağı-yukarı 20 pâre köyü uzaktan görebiliyorsunuz. Uzaklardan motor sesleri geliyor. Yer yer dumanlar yükseliyor. Anlaşılan bahçelerde hayli çalışanlar var civâr köylerde. Namaz vakti geldiğinde çeşit çeşit ezanlar sizi namaza ve felâha dâvet ediyor. Uyanık olmaya, görünürdeki güzelliklere takılıp kalmamaya, o güzellikleri bahşedeni hatırlamaya ve O’nu anmaya çağırıyor. Bir yandan davullar çalıyor. Yapraklar dökülmüş. Evler, yollar meydana çıkmış. Şuayip Tepesi’nde kalan yapraklarda turuncu renk hâkim. Çoğu dallar artık kolsuz-kanatsız. çoğunluk kışın soğuğuna karşı duâya durmuş gibiler.
Bir zaman sonra Kur’an sesleri geliyor bir taraflardan. Bir yerlerde mevlit mi okunuyor, yoksa yeni defnedilmekte olan bir mevtânın kabrine toprak atılırken Kur’an’la mı uğurlanmaya çalışılıyor şefaâti umularak. Bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa bir yanda ölüm bir yanda düğün, bir yanda keder bir yanda neş’e hayat devâm edip gidiyor. Hepsi de bizim için! Siz uzaktan dinlerken, yer yer ölüler sanki davulla gömülüyormuş hissine kapılıyorsunuz. Ölümle düğün kavramları yan yana duruşuyor ister-istemez. Birden Mevlânâ çıkıp geliyor aşağıdan yukarı ve Allâh’ın selâmını veriyor. Sonra da ekliyor ellerini ağaçlara doğru götürerek:
“Bu ağaçlar toprak altındaki insanlara benzerler; ellerini topraktan çıkarıp halka doğru yüz türlü işârette bulunurlar. Duyana söz söylerler… Yeşil dilleriyle, uzun elleriyle, toprağın içindeki sırları anlatırlar…”
“Toprağa hangi tohum atılmıştır da bitmemiştir? İnsanların tekrar dirileceklerinden niçin şüphe ediyorsun?”
“HAK’LA BİR OLUNCA ÖMÜR DE HOŞTUR, ÖLÜM DE!”
“Cenâzemi görünce feryâd edip ağlama! Benim vuslat ve mülâkâtım (sevdiğimle buluşmam, yâni düğünüm!) asıl o zamandır!”
Gönül Sultanlarımızdan Mehmet Zâhid KOTKU Hazretleri de “Mü’minler için ölüm yoktur; ancak, bir âlemden başka bir âleme göç vardır.”buyuruyor.
Yüce Mevlâ cümlemizi “ölüm” şuuruyla dopdolu olarak“yaşatsın!” ves’selâm…
ORDU HAYAT GAZETESİ
20.11.2007