Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4606933
 Sitede Aktif: 5
 Ip: 172.71.1.177
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

Blog

RSS Takip Tavsiye Et İndir (.doc) Okunma: 1863
BİR ORDU, İKİ MÜFTÜ!YOKSA, “AZ BİLE!” Mİ?

ARKADAŞ SÖZLERİ ÂBİSTEN-İ VEFÂ

BİR ORDU, İKİ MÜFTÜ!

YOKSA, “AZ BİLE!” Mİ?

Daha önceki müftümüz Tâceddin SEVİNÇ Bey 2004 yılı sonlarında Ordu müftüsü olarak atanıp ilimize geldiğinde yaptığı ilk konuşmasında, bunca yıl vatanın çeşitli yörelerinde görev yaptıktan sonra şimdi doğduğu topraklara hizmet verecek olmanın mutluluğunu sevinç gözyaşları arasında dile getirmiş, bu mazhariyetin hamdinden âciz olduğunu, bunun için de var gayretiyle çabalayacağını, kendini yetiştiren insanlara karşı vefâ borcunu  ödemek için elinden geleni tüm gücüyle yapmaya çalışacağını vurgulamıştı.

İlk göreve 1967 yılında yine burada, Ulubey ilçemizde vâiz olarak başlayan hocamız için burasının artık son durak, dolayısıyla buradan emekli olacağı düşünülüyordu. Derken, bu yılın başlarında onun da hiç beklemediğini tahmin ettiğim bir şekilde tâyini çıktı ve Yozgat’a gitti. Sonuçta herkes gibi o da hakkını aradı. İdâre mahkemesine başvurdu. Kazandı. Hattâ o sıralar yerel basında Tâceddin Bey’in göreve başlayacağı haberleri bile çıkmıştı boy boy fotoğraflarıyle. Sonra konunun îtirâza medâr olduğunu duyduk. Lâkin en sonunda, sürecin lehine netîcelendiği ve geçen hafta Yozgat’tan ayrılıp Ordu’ya geldiğini öğrendik. Sizin anlayacağınız, şu anda Ordu’da iki tâne Ordu müftüsü var, resmen!

Peki şimdi biz, “İki tâne müftümüz var!” diye sevinip “gözümüz aydın!” mı diyelim, yoksa, “bu nasıl iştir beyler, uyanın, günaydın!” mı diyelim?

Yoksa, “Ordu’ya iki müftü de yetmez, dahası da gelsin!” mi diyelim? Ne diyelim?

Mâlumunuz, ben de ilâhiyâtçıyım. Eğer, Yüksek İslâm Enstitüsü’nden sonra Millî Eğitim’i değil de Diyânet’i tercih etseydim ben de belki İl Müftüsü olarak görev yapacaktım. Nitekim, şu anki Ordu Müftümüz Veysel ÇAKI Bey’in aynı okuldan dönem arkadaşım olduğunu daha önce yazmıştım. Tâceddin Bey de bizim gibi İstanbul YİE’den, fakat 7-8 yıl önce mezun. Üçümüz de aynı okul mezunuyuz yâni.

Her neyse. Herhangi başka bir gâyeyle değil, zoruma gittiğini için yazdığımı belirtmek için bu açıklamayı yapma ihtiyâcı duydum. Diyânet İşleri Başkanlığı’nın bu yılın başında yaptığı, âni olduğu anlaşılan atama, diğer bâzı vilâyetlerde de sıkıntıya sebep oldu. Komşumuz Giresun da bunlardan biri. Ne de olsa OR-Gİ’yiz. Birbirimize benzeriz! Sanırım orada uzun süre iki müftü polemiği oldu. En sonunda eskisi kaldı. Bizde eskisi gitti, yenisi geldi. Eskisi mahkeme süreçleri sonunda tekrar geldi. Şimdi tam buradayız. Ve benim sorularım var:

1-                          Bu nasıl iştir? Neyin sonucudur?  Toplum nezdinde ağırlığı olan, ulemâ konumundaki bu şahsiyetleri bir top gibi bir öteye, bir beriye atmanın mânâsı nedir? Gereği ve gerekçesi nedir?

2-                          İşin içinde gönül olmayıp, rızâ bulunmayıp da top direkten döndürülünce, tüm takım madara durumuna düşmüyor mu? Diyânet’in ağırlığı ve farklılığı ne oluyor? Vatandaşın aklına sorular gelmez mi sizce?

3-                          Kaldı ki, en az 30 yıl din hizmeti yapmış bu insanları –ki Ordu müftülerimiz 40 civârında dolaşıyorlar- Diyânet bir şekilde râzı edemez mi? Durumu anlatamaz mı?

4-                          Meselâ birisi kendisini Tâceddin Bey’in yerine koysun. 40 yıl hizmetin sonunda memleketinize gelmişsiniz. Oradan emekli olacağınızı düşünüyorsunuz. Fakat, size sorulmadan, haber de verilmeden ansızın tâyininiz yapılıyor bir başka vilâyete! Apar-topar gönderiliyorsunuz! Ortada hiçbir sebep yok. Konu yok. Ufak bir çıtlatma yok. Îzah yok, îkaz yok! Ne yaparsınız? Size yapılanı nasıl îzah edersiniz? El-âlem sormaz mı; komşularınız, akrabalarınız, dostlarınız, niçin, neden diye?

5-                          40 yıllık görevli. Belki de başkan dâhil, hemen hemen herkesten yaşça büyük bir elemana bu yapılır mı? Diyânet bir câmiye müezzin verirken bile zorlandığı hâlde bu iş habersiz-tebersiz bu kadar kolay nasıl olabiliyor? Hep söz konusu edilen, vefâ, kadirşinaslık, sevgi, saygı, meşveret vs. nerede?

6-                          Diyânet’in, yaş haddinden emekliliğine az bir zaman kalan bir mensûbunun neyine, niçin ve neden sabredemediği konusu açıklanmaya çok muhtaç.

7-                          Diyânet İşleri Başkanlığımızın, bilhassa kamuya gizli kalamayacak tâyin meseleleri neden mahkeme boyutunu gerektirecek bir şekilde gerçekleşir ki? Böyle bir durumda sonuç ne olursa olsun kaybedenin müessese olacağı açık. Tâ ki ortada bir sebep olur ya da gerekçe açıklanır.

8-                          Bu durumda her iki tarafa da yazık değil mi? Kimi gelecek, kimi gidecek? Ya da Giresun benzeri sıkıntılar?! Hem de bu yaştan sonra! Bu çile, bu yol, bu göçgüncülük, bu kasvet revâ mı? Gitmese sıkıntı, gitse sıkıntı! Sebep ne, daha iyi hizmet mi?

9-                          Niye gelmiş, niye gitmiş? Nasıl gelmiş, nasıl gitmiş? Şöyleymiş, yok böyleymiş. Miş miş de miş miş!... Al sana bir sürü konu. Elde konu, dilde sakız! Ortalığa malzeme. Çay ocaklarına çorba! Ne gereği var? Bu dalgalanmaların ister istemez hem cemaat, hem de personel arasında olumsuz yankıları olur.

10-                      Şu bilinsin ki, herkesin artıları var, eksileri var. Ne ondan yanayız ne de bundan! Yalnızca dinden, diyânetten, hizmetten ve de adâletten yanayız. Câmia olarak, önce bizler, ilmin ve ilim adamlarının, dolayısıyla Diyânetin vakarını korumakla mükellefiz. Bizler de herkes gibi davranınca topluma nasıl örneklik edeceğiz?

11-                      Kusura bakılmasın. Bulunulan makamlar önce Hakk’ın sonra da halkın bize bir lûtfudur. Halkın getirdiği, Hakkın verdiği makamlarda kalem oynatırken hak gözetilmiyor, halkın hatırı kaale alınmıyor da Allâh’ın kulları, halkın çocukları haksız yere rencîde ediliyorsa, gereksiz tazminatlar, yolluklar, harcamalara, zaman ve hizmet kayıplarına, durduk yerden dedikodulara sebep olunuyorsa bunun vebâlini ilgililere anlatmak elbette haddimiz olamaz. Yalnızca hatırlatırız o kadar! Çünkü mâlumunuz, Kitâbımız Kur’an-ı Kerîm, hatırlatmanın fayda verdiğinden söz eder defâatle.

12-                      Bu mesele hepimizin. Tüm etkili etkisiz, yetkili yetkisiz herkesi ilgilendiriyor. Bu gelgitlere her kim sebep olduysa, göz yumduysa, yetkisi ve haberi var da ilgilenmediyse hatâlıdır. Onca yazışmalar, mahkemeler, harcamalar, gelişmeler, gidişmeler, gülüşmeler, didişmeler. Ne oldu şimdi? Başa dönüldü! Ne zaman; Ba’de harâbil’Basrâ:Basra harap olduktan sonra!? Neyi çözdük? Hiçbir şeyi! Sâdece kırdık-döktük, yaktık-yıktık. Ağırlığımız gitti, hafifledik. Havalarda uçuyoruz mu?

13-                      Doğrusu ayrıntılar çok da ilgilendirmiyor bizi. Biz olanlara bakıyor, bir anlam veremiyoruz. Herhâlde birileri makamlarının ve de rakamlarının rüzgârına kapıldılar, havalara girdiler, hevâlarına uydular belki ve sonuç böyle oldu. Netîcede herkes kendi hesabıyla baş başa. Hayırlısı olsun.

14-                      İnşâllâh, ders alınır ve benzerlerinin yaşanmamasına bir nevî katkı teşkil eder ümidiyle yazdığım bu yazıyı her iki muhterem müftümüze de hürmetlerimi bildirmek sûretiyle bitiriyorum ves’selâm…

 

 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

           21.10.2008

  # Yorum Yaz #

İsim :

Yorum :
(Max. 400 Karakter)

 
» Benzer 5 Konu
 Konu Başlığı Tarih Okunma
  BATMANDAN ÇIKTIM YOLA, TOSLADIM BİR ULU-SALA 3/26/2012 1173
  BİR ANNEDEN HÜKÛMET DERSLERİ 3/25/2012 1204
  BİR DERGİ, BİR RESİM, BİR ÜMİT.. 3/26/2012 1115
  BİR FETİH NAĞMESİ 3/26/2012 1338
  BİR GAZEL, HAYÂLDEN ÖTE.. 3/26/2012 1420

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7139)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5185)
MODA-NÂME (5063)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4651)
Bedford-nâme (4623)
Nûri KAHRAMAN (4616)
EYMÜR-NÂME 3 (4589)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3948)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...