Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4608293
 Sitede Aktif: 11
 Ip: 172.70.126.12
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2010

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
ZAMÂNIN KARGİR DUVARLARI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

Dün bir grup gazeteci-yazar arkadaşla berâber Cumâ namazını Bayadı Köyü GERİŞ CÂMİİ’nde kıldık. Namazın ardından, câmiin hazîresinde bulunan, Sıtkı ÇEBİ’nin kabrini ziyâret ettik. Fâtihalar okuduk, duâlar ettik. Bahar bütün güzelliğiyle oradaydı. câmi ve çevresi bir Nergis cenneti gibiydi. Renk renk çiçek çeşitleri sayılamayacak kadar çoktu. Biz inanıyoruzki, Sıtkı ÇEBİ, şehrin gürültü ve dağdağasından uzak düşmek için, bu mûtenâ, güzel yeri özel olarak seçti. Mekânı da ağaçlı, çiçekli, çayırlı, çimenli olsun.

Gazeteci arkadaşlarımız Nuh KIRCA, Yâsin ÇANAKÇI, Dursun KIRIM ve yazar arkadaşlarımız Mustfa KÖKSAL ve Gökhan AKÇİÇEK’le berâber dönüşte de merhûm Câvid KALPAKLIOĞLU’nun kabrini de ihmâl etmedik. Merhum KALPAKLIOĞLU’nun kız kardeşi ALTUN ÜNAL Teyze’yi evlerinin önünde köydeki evlerinin önünde Nîsan havalarının tadını çıkarıyor olarak görünce daha biz seslenemeden o bizi çağırdı. Yâsin ÇANAKÇI arkadaşımızla merhûmun kütüphânesine baktık. Bir sürü kitap ve doküman var. İnceleyip araştırmaya, kurcalayıp karıştırmaya değer. Ama özel zaman ve ihtimam isteyen iş. Ne zaman nasîp olur bakalım.

Bize refâkât eden Osman MAĞDEN Ağabey’in de merhumla ilgili bayağı bilgileri var. bize kısa zaman içerisinde biraz anlattı. İnşâllâh bir gün paylaşırız.

Orta Câmi’deki Mevlid de çok güzel oldu. özellikle Zafer-iMillî Câmi İmamı arkadaşımız Muhammed ERSU Bey Hocamızın duâsı, programın rûhu oldu. Katılım da çok iyiydi. Fevziye Hanım Teyze merâsim ve katılımdan çok memnun kaldı. Herkese teşekkür etti.

            Son olarak, Sıtkı ÇEBİ için yazdığım ve ORDU ENSAR dergimizin ilk 1996’da yayınlanan ilk sayısında yer alan ve onunla tanışmamızın ilk dönemlerinde sohbetlerden taşan duyguları yansıtan bir AKROSTİŞ şiirle baş başa bırakıyoruz ves’selâm:

ZAMÂNIN KARGİR DUVARLARI

-Sayın Sıtkı ÇEBİ’ye-

Sevdâmızı en çok martılar anlar, belki bir de güvercinler ahşap çatılarda

Itırlı mandalina bahçeleri Azîziye’de, ZaferiMillî yokuşlarında

Tabyabaşı’nda omuzlara dökülmüş sırma saçlar gibi

Kaç asırdır dinliyor sonsuzluğun bestesini sarmaşıklar

Işığı yakamozların nice duyguları depreştirdi kimbilir…

Çiğ tâneleri dökerdi seherler avuçlarımıza akasyalardan

Ezanlar gürültüsüz; içten, sâde, samîmiydi

Bir sonsuz sırrı, her defâsında ilk kez fısıldar gibi

İftarlarda top vardı; orda görürdük en güzel, sesin ışıktan sonra geldiğini

Yalı’nın minâresiyle çınarlar sarmaş-dolaştı

En çok senin gidişin yıktı beni, ey târihimin şefkât yüzlü çeşmesi

Hani, doğru-dürüst bir resim bile bırakmadın, öylesine gittin

Anlatmadın, anlamadım; neydi böyle küskünlüğün?

Yıllar geçiyor, arkadaşların sana koşuyor bir bir

Issız çölde bir kaktüs gibi hissediyorum kendimi

Rastgele gidiyorum, neye uzansam kapıveriyor bir gizli el…

Limanlar nereye götürdü kirazlarını; ey Kirazlimanı, söyle gel!

Ilgıt ılgıt esen yellerde ıhlamur çağıltısı

Upuzun sahurlar vardı sâhil boyu, loş adımlarla dolu

Zamânın kargir duvarları çöktü üstüne her şeyin

Umduğunu bulamadı toprak, mâviliklere kapandı perdeleri

Nevirsiz betonlar çullandı kâbus gibi ufuklara

Önümüzde ne var, bilmiyoruz; geçenlerin de mümkün değil kazâsı

Menfaat duyguları tüm güzellikleri kemirdi, acımasızca

Ülkemi, yurdumu, memleketimi; şık görünümlü çeteler sardı, ürperiyorum

Rûhumu sıkıyor, zerâfetsiz, nezâketsiz, merhametsiz binâlar, arabalar, caddeler

Leylâsını kaybetmiş Mecnûn gibiyim!..

Ey Boztepe, sen daha iyi görüyorsun; tâkibindesin olan-bitenin

Ramazan toplarıyla atardı kâlbin, duyardık; yok şimdi

Duymadık mı yoksa, salâların verildi de?!

İşin içinde işler mi var; çaldılar mı seni bizden yoksa?!

Likör döküp kafana, başka âlemlere mi çeldiler aklını?

Ey Boztepe: “Beni sana geçmişler, inanki ben demedim!”

Garip bırakma bizi, dön bize; buyur yine iftarımıza, sahurumuza

İrfanımıza dön Boztepe, aklını başına al; kâlbinin sesini dinle

Yelken açtığın gün sonsuza, gideceksin yüklerinle

Lâkin sen, her şeye rağmen, yine güzel, yine güzelsin

Enginlerimizden semâlara uzanan elsin…   Ekim 1993,Ordu 

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

30.04.2010


Mar`12
26
HABERLER ARASINDA
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

HABERLER ARASINDA

Günlük gazetelerimize baktığımızda, ortaya çıkan tablolar, eğrisiyle-doğrusuyla toplumun aynası niteliğinde. Meselâ dünkü gazetemize bakınca, 4 haber, üzerinde durulmaya değer olarak gözüküyor. Aslında her bir haber, üzerinde ayrı ayrı durmayı gerektirecek nitelikte. Ancak biz bugün kısa değerlendirmelerle yetineceğiz.

İlk haber, Sn. Vâlimiz Orhan DÜZGÜN ve eşinin jestiyle ilgili. Haberin başlığı şöyle:

Vâli DÜZGÜN, Bindaş Âilesine tâziye ziyâretinde bulundu.

Gerçekten, hüzünler paylaşıldıkça azalıyor. Özellikle böyle anlarda, büyüklerin, yönetici konumunda olanların ilgisi çok önemli. Nitekim, âilenin bu anlamdaki memnûniyetleri her hâllerinden belli. Sayın Vâlimiz, devletimizin hep olması gereken müşfik tavrını ortaya koymuştur. Öteden beri sergilediği ilgili ve aynı zamanda seviyeli, doğal tavrını burada da göstermiştir. Böyle yöneticilerin toplumlar için bir mutluluk sebebi olduğu muhakkak. Ne mutlu bizlere.

Fotoğrafdan anladığım kadarıyla kazâ kurbanı yavrumuzun babası da tanıdık birisi. İsmini de yeni gördüm. “Kadere keder olmaz” diyorlar. Sabır ve metânetlerini tebrik ediyor devâmını diliyoruz. Ayrıca, tekrar tâziyelerimi bildiriyor, sevgi ve saygılar sunuyorum.

***

2. habere gelince, artık böylesi haberlere alıştık. Günlük menü hâline geldi.

“Şok!” olmaktan çıkan haber, yine aynı; YİNE SERVİS KAZÂSI!

Ne söyleyeceğimi bilemiyorum doğrusu! Bu kadarına pes artık!

Şu trafik anarşisi bir şekilde son bulmalı. Nasıl olacaksa olmalı!

Teknik iyi yolda da gençlik değil! Hoyrat, uçarı, ölçüsüz, sorumsuz!

Bu sabah biraz erken çıktım yola. Servisler fişek gibi mâşâllâh.

Yolarda tüm öncelikler onların! Öyle ya, ilim taşıyıcısı adamlar!

İlim mi taşıyorlar filim mi, orası çok sonraları çıkıyor ortaya!

Minibüsler, taksiler, otobüsler, her türlü taşıtlar; büyük nîmet.

Ama, gel gör ki, nîmetten haberi olmayanlar kıymet bilmiyorlar.

Ne varsa, zevkleri, bir anlık zaaf ve tutkuları uğruna hiçe sayıyorlar.

Sokaktaki insanları, arabadakileri ve hattâ evlerinde yolunu gözleyenleri.

“Babam gelecek, kocam gelecek, oğlum gelecek!” diyerek özleyenleri.

Bunlar kendilerinin de farkında değiller. Ama onlar da bizim çocuklarımız.

Bizim ruh yapılarımızın, verdiğimiz eğitimlerin, sergilediğimiz tavırların,

yaptığımız sohbetlerin, verdiğimiz ahlâk ve anlayış örneklerinin aynası…

Maç ahlâkının, dizi örneklerinin, film iklimlerinin yetiştirdiği ürünler!

Toplum olarak, topyekûn derlenip-toparlanmadıkça bu böyle sürecek!

Rabbim beterlerinden korusun; 7’den 70’e hepimize akıl, iz’an versin!

***

3. haber, çok farklı açılardan bakılabilecek engin boyutlar taşıyor:

7 Vakıf İnsandan Biri Ordu’dan

Ne Osmanlı, ne Selçuklu ne de Beylikler döneminden çok fazla eser intikâl etmeyen, câmidir, kervansaraydır, hamamdır, bedestendir, hiçbir örnek barındırmayan ve vakıf eserleri noktasında zayıf bir noktada olan Ordumuzun, vakıf hânesinde ilk 7’ye girmiş ve bu vâdîde başa güreşiyor olması çok çok güzel ve sevindirici. Bizi sevindiren bu sürpriz durum değerlendirme kalemleri noktasında zengin bir görüntü veriyor. Bu konuya zaman zaman değineceğiz inşâllâh…

***

Akşam geç vakit ordugazete.com’da gördüğüm şu haberi de sizlerle paylaşmadan yapamazdım:

Tarım Bakanlığı Müşâvirliği’ne Yılmaz Gündoğdu Atandı

            Duygu ve düşüncelerimi, gece yarısına rağmen telefon mesajıyle hemen ilettim.

İşte, şimdilik başka söze hâcet bırakmayacak sevinç ve tebrik cümleleri:

“Muhterem Ağabey. Pek güzel düşünülmüş, çok yerinde ve isabetli bir karar. Hayırlı olsun. Akl’edenleri ve sizi tebrik ediyor, hepimizin gözü aydın diyorum. Selâmlar… N.K.”

            Yılmaz Bey’in kıyıda-köşede kalması, Ordu için bir ayıp ve de kayıptı.

Bu durum sona erdi. Şimdi hizmet zamânı. Başarılar diliyoruz…

Bugün ANMA ve MEVLİD günü

Bu gün Bayadı GERİŞ CÂMİİ’nde kılacağımız Cumâ namazının peşinden,

bir grup gazeteci, yazar ve sevenleriyle birlikte Üstad Sıtkı ÇEBİ ve Câvit KALPAKLIOĞLU merhûmların kabirlerini ziyâret edeceğiz.

İkindiden sonra da ORTA CÂMİ’de MEVLİT var.

İlgililer haberli, cumâlar da mübârek olsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

28.04.2010


Mar`12
26
VEFÂLI OLMAK NE GÜZEL...
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

VEFÂLI OLMAK NE GÜZEL...

28 Eylül 1993 akşamı Muzaffer ve Gökhan beylerle Sıtkı ÇEBİ Ağabeylerde berâberdik. Hep birlikte, üstâdın ORDULULAR DERGİSİ’ndeki ropörtajını okuyup değerlendirdik. Buna benzer kültürel faaliyetlerin artırılmasını ve neler yapılabileceğini konuştuk. Konunun odak noktasını TV Programları yapmak oluşturdu. Bizim, kendisiyle televizyonlarda sohbet programları gerçekleştirme düşüncelerimiz vardı. Anlattıkları şeylerin çoğu, hem yaşımız hem de ilgi alanlarımız dolayısıyle bize çok farklı geliyordu. Bunların Ordulular’la da paylaşılmasının, bu bilgilerin yarınlara intikâlinin gereğini düşünüyorduk.

Bu konuda, biz ne kadar ısrarlıysak, Üstad da o denli direniyor, kırk dereden su bağlıyordu. Basın-yayından ve bürokrasi çevrelerinden, bu zamanın insanlarının genelinden ikrâh etmiş gibiydi. Bilenler bilir; Sıtkı ÇEBİ Üstad’ın bilhassâ kameraya karşı âdetâ alerjisi vardı. Lâfını bile ettirmiyordu. O, her şeyden, ilgisizliklerden, düşüncesizliklerden hep yakınma hâli, televizyon denilince nefrete dönüşüyordu. Onun için, çoğu kimse böyle bir konuyu açamıyordu bile.

Şimdi, o program tasarısı konuşmaları ve o akşamki dertleşmelerden yansıyan duygu ve düşüncelerin ışığında yine o akşam, gecenin tünelinden geçilip eve gelindiğinde soğumadan, sıcağı-sıcağına kaleme alınan ilhamları, bulunduğu yerden buraya çıkarıp açalım:

-Sıtkı Ağabey için-

Bir yalnız yolcu gibiyim geçmişten geleceğe. Yürüyorum, yürüyorum; nereye?

Dalgalar var sırdaşım yalnız; midyeler, yosunlar, Boztepe’nin eteklerinde…

Herkes şen-şakrak, elele; insanlar çatlayacaklar sanki, ne diyeyse; güle güle!

Gençlerin keyfi, neş’esi yerinde. Olmayan düşünceleri, duyguları derinde!..

Ben, 30’lu yılların körüklüsünde çekilmiş, sararmış köhne bir resim gibiyim!

Toprak değiyor ayağıma yürürken, yemyeşil otlar, kupkuru dallar arasında.

Ayağımın altı taş, sağım-solum; ardım-önüm mermer; peki sizlerden, ne haber?

Farkında mısın; çepeçevre, taşlarla, kayalarla kuşatıldığımızın hey birâder?

Ama, ben varım bir tek mahbus ruhlu sanki; bir de herkesler; üstüne üslük,

Tadını çıkarıyorken hayâtın, tekerlekler üstünde, parklarda volta atarak…

Sen, ey dostum, yâni ben; bu nostaljiyi git, rıhtımın en ucundan denize bırak!

Bıraktım bir an, modaya uyarak, gafletimden; dalıp gittiğimden düşüncelere!

Ama, bir balık oldular önce, sonra bir martı! Gelip kondular yine omuzlarıma!

Nasıl da tanıdı beni, omuzlarımı, kırçıllaşmış saçlarımı; bunca insan arasından?

Eskiler, belki  bunun için, daha güzel görünüyor bana; yenilerin manzarasından!

Toprak özlü ayaklarım, yine toprağa yürüyor bugün, parkeler, taşlar üzerinden.

Ayaklarımın altı taş, yanı-yöresi taş. Taşlar altında rûhum aslıyla sarmaş-dolaş!

Gözlerim yüksek binâlar arasından geçerek, tâ yamaçlardaki yeşillere uzanıyor.

Âh benim eski sevdâlı, eskimeyen sevdâlı kâlbim; hep böyle yanım yanım yanıyor!..

Bilmem ki bizlere bîgâne bugünküler, kendini ne; ve nereye varacak sanıyor?

Burada yârinden ve yarından yaralı; bitmiş, tükenmiş bir yürek kanıyor… 28.09.1993

 

  VEFALI OLMAK NE GÜZEL...

Kayıtlı İp: 88.254.26.124


Nuri hocam, bu iki güzide insanı anmakla ne kadar vefalı bir dost olduğunu bir kere daha gösteriyorsun.

Ah Sıtkı ve Cavit ağabeyler... Onlar Orduya kendi müstesna kişiliklerinden ne çok şeyler kattılar.

Onların eksikliği, yüreklerimizde hala derin sızılar uyandırmakta. Cavit ağabeyin derin, insanın içini okuyan bakışları; Sıtkı ağabeyin hiç eksilmeyen enerjisi ve heyecanı, yürekten konuşması... nasıl unutulur...

Allah her ikisinden de razı olsun, kabirleri pür-nur, mekanları cennet olsun. Sağolasın Nuri hocam...

 

 

 Rıdvan GÖK  www.yenikalemler.com

Tarih : 16.04.2010 22:08:56  

 

15.04.2010 târihli “ŞUBAT DEYİNCE CÂVİT, NÎSAN DEYİNCE; SITKI ÇEBİ…” başlıklı yazımızın altına düşülen bu notlar bir yazar olarak bizi teşvik eder nitelikte. Rıdvan GÖK Bey Hocama ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor, kendisinin de o güzel kaleminden benzer yazılarını beklediğimizi bildiriyor sevgi ve saygılar sunuyoruz.

Bu arada yarın Sıtkı ÇEBİ için, ANMA ve MEVLİT günü. Önce, Bayadı Geriş Câmii’nde kılacağımız Cumâ namazının ardından, merhûmu bir grup arkadaşla kabri başında duâ ederek anacağız. Oradan, merhûm Câvit KALPAKLIOĞLU’nun dönüş yolu üzerinde yer alan kabrine uğrayacağız. Ayrıca, ikindiyi müteâkip de Orta Câmi’de Mevlid programı var. Herkese açık. Kısaca, hepimiz de Fevziye Hanım Teyze’nin dâvetlisiyiz.

Yârın, burada ve de oralarda da buluşmak dileğiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

28.04.2010


Mar`12
26
YOLLA UÇURUM ARASI
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

YOLLA UÇURUM ARASI

Geçen hafta olan kazâ bir ay içerisinde 3.süydü. Demek ki bizim toplumumuz iyice lâçkalaşmış. Ruh disiplini diye bir şey olmadığı gibi, ibret almak da yok. Aynı yerde daha önce yine kazâ olmuş. Daha dün denecek zamanda aynı güzergâhda bir servis kazâsı daha meydana gelmişti.

Nereden bakarsanız bakınız, bu ve benzeri olaylar insanlık kimyâmızın bozulduğunun dışa vurumudur. Bunlar işin maddî boyutu. Mâneviyât âlemimizde ne büyük felâketler tezâhür ediyor; ne yazık ki onu yalnızca öbür dünyâda test edebileceğiz! Ama, o zaman iş işten geçmiş olacak. Öyleyse bu olaylardan her anlamda sonuçlar çıkarmalıyız.

Rabbim, her türlü ve bilhassâ ebedî felâketlerden korusun. Hiçbir âileye ve  çocuklarımıza böyle olaylar yaşatmasın.

Bir imtihan olarak böyle durumlar yaşatırsa, gidenlere îmanla gitmeyi, kalanlara da ölçüyle ve sabırla kalmayı nasîp eylesin…

Elif Büşrâ ve âilesini tanımıyorum. Hiç görmüş de değilim. Basına aksettiği kadarıyla tanıdım. Bilhassâ ödevlerdeki ifâdeler bizler için bir tesellî ve yegâne ümit oldu. Hepimiz erinde-gecinde gideceğiz. Rabbim cümlemize îmanla göçmeyi nasîp eylesin. Onun dışındaki her şey yalan, sanal ve de anlamsız. Orada zerre geçerliliği yok. Yalnızca Hak, yalnızca îman. Allâh hepimizin yardımcısı olsun. Sonsuz ayrılıklar, mutsuzluklar ve de hicranlar yaşatmasın.

Bu çocuğumuz için bir Yâsin okumak geldi içimden. Okudum ve duâ içerisinde adını özellikle andım. Çünkü o hepimizin evlâdı. Bizim eserimiz. Kurbansa,bu, trafik olayının da çok ötesinde, toplum olarak hepimizin genel lâçkalığının ve de vurdumduymazlığının kurbanı. Mevlâ rahmet eyleye. Bizlere de ibret almayı, sorumluluklarının ciddiyetinin farkına varmayı nasîp eyleye.

Duâyla kalmayıp, bir de şiir yazdım. O, bildiğiniz ve alışık olduğunuz Akrostiş stilinde. Demek ki etkilenmişiz. Hepimiz böyle olaylarla karşılaşabiliriz. Gerçekten zor bir durum. Rabbim göstermesin, gösterirse de sabrını vererek yardım eylesin…

Yakınları “BAHAR GÖZLÜ ELİFİMİZ GİTTİ!” diyorlar.

Ben de o pencereden baktım:

BAHAR PENCERESİ

En beklenmedik anda kapıp götürür rüzgâr

“Lâ havle” demeye bile fırsat kalmaz güzelim!

İşin hakîkâtini anlayamadan daha;

Fasl-ı hayât kesilir, sazlar çalmaz güzelim!

 

Beşikleri süslersin, şenlersin gönülleri

Ümitlere açılır, geçersin bülbülleri

Şarkı olur dillerde kül edersin gülleri

Revân olur gidersin; kader salmaz güzelim!

 

Âh ettirir hem bize; yola düşer gidersin

Bekliyorken gelmeni, dağ-taş aşar gidersin

İyiler diyârına, durmaz, koşar gidersin

Nûr gönüllü olanın gülü solmaz güzelim!

 

Dedin gitmeden önce; “SABIR, TEVEKKÜL” gerek

“ALLÂH, RASÛL” diyene, tüm gidişler bal-börek

Şükür, îmânımız var; Cennette düğün-dernek

Allâh’a güvenenler mahrum olmaz güzelim…

 

Sabır zor; amma lâkin, güzel olur meyvesi

En zoru, ayrılığın beklemeden gelmesi

Lâkin anne-babanın daha ağır hissesi

Allâh yardım etmezse, çile dolmaz güzelim…

           

Mukadderât, neylersin; bize düşen rızâdır

Vefât, vefâ demektir; bahânesi kazâdır

En kötü şey isyândır; çünkü Rable nizâdır

Rûhu alan, verendir; canlar ölmez güzelim…

 

Ahirette inşâllah erersin murâdına

Hâlisâne duâlar yetişir imdâdına

Melekler fer verirler koluna kanadına

Er-geç herkes gelecek, sanma gelmez güzelim…

 

Tabut aldı götürdü; şimdi topraklardasın

İslâmın çiçeğisin, yeşil yapraklardasın

Lâilâhe illâllâh diyen dudaklardasın

Elbet îmanı olan, darda kalmaz güzelim…

Ölümler, ölmeler, öldürmeler, zulümler, cinâyetler, kazâlar, sorumsuzluklar, başıboşluklar, vs. vs. Nereye gidiyoruz? Bu işe ve böylesine gidişe bir dur demenin zamânı artık gelmiş olmalı!

Yüce Mevlâ yavrumuza, her iki ismi gibi güzel, anlamlı, müjdeli, mutlu bir sonsuz hayât, arkada kalan anne-babası, yakınları, öğretmenleri, arkadaşları ve sevenlerine de sabırların en güzelini nasîp eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

27.04.2010


Mar`12
26
MUSTAFA KÖKSALIN SITKI ÇEBİ USTASI..
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

 

MUSTAFA KÖKSAL’IN “SITKI ÇEBİ USTA”SI…

Ensar Vakfı Ordu Şûbesi olarak 16 Ocak 2004 Cumâ akşamı AKM’de SITKI ÇEBİ ŞÜKRAN GECESİ düzenlemiştik. Ondan 2 akşam önce de, yine vakfımızın haftanın Çarşamba günleri uyguladığı, adını Ordu’nun Pazar günü olan Çarşamba’dan alan ÇARŞAMBA PAZARI programı vardı. O günün konusu, doğum yıldönümüne tevâfukan, Perşembe-Sarayköylü, merhum Prof.Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU’ydu. Konuşmacıların başında da, Prof. ve babasını, hattâ tüm ÇAVUŞOĞLU âilesini çok iyi tanıyan, bize ve Ordu’ya bu ismi duyurup tanıtan Sıtkı ÇEBİ’ydi.

O akşam Mustafa KÖKSAL da oradaydı. Her katılımcıya olduğu gibi ona da, iki gün sonraki etkinliğin dâvetiyesini vermişiz. O da bu dâvetiyeyi ânında, en güzel şekliyle değerlendirmiş!

Mâlum, Mustafa Bey öğretmendir; Almanca öğretmeni. Ancak o daha çok spor adamlığı ve yazarlığıyla tanınır. Lakâbı ise; yakışıklı, doğma-büyüme şehirli, dolayısıyla sosyeteliğinden dolayı ARTİST MUSTAFA’dır. Bunda, onun ta öteden beri şık giyinmeyi, sanırım bir de, o zamanların oldukça bağlayıcı yönetmelik, yasak, ayıp gibi değerlendirmelerine aldırmadan kılık-kıyâfetinde farklı olmayı becermesinin payı da büyük olsa gerek. Kendisi, harbî ve dobra olduğu kadar sempatik, esprili ve de aynı zamanda alçakgönüllüdür. Ordumuzun popüler sîmâlarındandır.

Her neyse, gelelim asıl konumuza. AKM’de SITKI ÇEBİ ŞÜKRAN GECESİ programındayız. Sunucular, İmam-Hatip Lisesi’nden öğrencilerimiz Cihat GARİP ve Eslem ERSOY. Geceyle ve Sıtkı ÇEBİ’yle ilgili konuşacak misâfirler sıraları geldikçe çeşitli şekillerde ve cümlelerle takdim ediliyor ve kürsüye çıkıyorlar. En son, üstad dâvet edilecektir sahneye. Ama önce şu mısrâlar okunur vurgulu ve olanca duygusallığıyla:

                                               ORDU ve Sen! Etle kemik gibi;

Can gibi, canan gibi…

Yıllar geçti hayat meydanından

O meydanda sen kaldın;

Ardında cilt cilt ORDU…

Ne seni anladı ORDU’lular

Ne de ORDU’dan geçinenler!

Seni ORDU anladı,

Sen de ORDU’yu.

Ustalar ustası; mahcubuz.

ORDU’dan geçinen olarak.

Sen yaz bu güzel şehri,

İçine bizleri de koyarak;

Darılmadan, gücenmeden…

“- Mustafa KÖKSAL Hocamız, SITKI ÇEBİ USTAYA adlı bu şiiri 2 gün önce, yâni Çarşamba Gecesi, Sn. Sıtkı ÇEBİ’nin de katıldığı Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU’nu anma programında yazdı. Biz, o zaman okumadık. Sürpriz olsun diye, bu geceye sakladık…

Üstadımız olan, Araştırmacı-yazar-Ordulog ve gazeteci, çok değerli büyüğümüz Sn. Sıtkı ÇEBİ’yi, duygu ve düşüncelerini bizlere aktarması için huzurlarınıza dâvet ediyoruz…”

Evet, şiir ve hikâyesi böyle. Kısa bir şiir ama, Sıtkı ÇEBİ’yi, genel çizgileri ve fotoğraf îtibârıyle güzel resm’etmiş. Resim dedik de, bir de resim var gördüğünüz gibi. Şiir de, resim de, söz konusu dâvetiyenin arkasında yer alıyor! Dedik ya dâvetiyeyi en güzel şekliyle değerlendirmiş diye! Çarşamba Gecesi Üstada bakarak çizilmiş. Herhâlde, üstâdı diğer konuşmacılardan birini dinlerken resm’etmiş olmalı. Ama, ne kadar güzel, sevimli, tonton, sempatik ve aynı zamanda karizmatik çizmiş, değil mi? Hem, öyle sâhici ki, tanıyan her kim görse; “bu, o” der!

Belki de bu Sıtkı ÇEBİ adına tek örnektir. Fotoğraf, video sayılamayacak kadar vardır da, böyle orijinâl çizim olduğunu hiç görmedim ve de duymadım.

Eline, gönlüne sağlık Mustafa Bey Kardeş! Çok güzel olmuş!

Ömrüne bereket ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

25.04.2010


Toplam 228 Blog, 46 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 28 29 30 31 32 [33] 34 35 36 37 38 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7140)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5186)
MODA-NÂME (5064)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4652)
Bedford-nâme (4624)
Nûri KAHRAMAN (4617)
EYMÜR-NÂME 3 (4590)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3949)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...