Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%73,9)
Hayır (%20,0)
Kararsız (%5,93)

Toplam Oy: 219

Tüm Anketler

Takvim

« Aralık - 2025

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 4606991
 Sitede Aktif: 8
 Ip: 172.70.131.150
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 17

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2010

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
25
BALÇİÇEK İLE BOL ÇİÇEK
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

BALÇİÇEK İLE BOL ÇİÇEK

Dün akşam Balçiçek Pamir’in konuğu Muhterem Korkut ÖZAL’dı. Her sohbeti olduğu gibi bu sohbeti de çok güzel ve tatlıydı. İnsana güven veren, rahatlatan bir samîmiyet, olgunluk ve birikimin tezâhürüydü ekranlardan yansıyan. Özlemişiz doğrusu. Her biri birbirinden pırlanta olan ve her anlamda, başta ülkemiz insanı olmak üzere tüm bölge ve insanlık âlemine hizmetleri dokunan Özal kardeşlerin hayâttaki son temsilcisi o şu anda. Yeri dolmayacak değerlerden. Allâh selâmet versin. Hayırlı uzun ömürler ihsan eylesin.

PAMİR, ZAMİR, MİSÂFİR…

Ancak, ev sâhibinin, yâni programcının oldukça dekolte denebilecek kılık-kıyâfetini görünce, “acabâ kimi dâvet ettiğini bilmiyor muydu?” diye düşünmekten kendimizi alamadık! Misâfirin, binde bir de olsa hoşlanmama ihtimâli olan bir şeyi yapmak hangi görgü kitabının, neresinde yazıyor; merak ettik doğrusu?! Konuğa göre örtünülecek değil elbette. Bu bir tercih meselesi çünkü. Ancak, her zaman açık değil, bâzen de ince düşünmekte ne mahzur olabilir? Onu söylemek istiyoruz.

Muhterem misâfir, bu tür konulara girmeyecek ve de aldırmayacak kadar engin gönüllü birisi. Bu durumu, -tâbiri câizse- hiç mi hiç mesele telâkkî etmeyeceğini biliyoruz. Burada problem yok. Yok olmaya yok da; sanırım, problem bizde! Nasıl mı?

Ya, gâyet doğal olan bu manzarayı mesele yapan “biz” zamirinde bir problem var, ya da mesele yapmayan Balçiçek Pamir’inde! Ortada bir gariplik söz konusu da tam bir karar veremiyoruz! Bu konuyu size arzedip yardımlarınızı bekliyorum sevgili okurlar! Takdir sizin! Ne derseniz râzıyım!

BAŞKANLARIN ÖLÜMÜ

Neyse, asıl konumuz da bu değil zâten. İşte bu bizim Balçiçek Hanım Mh. Korkut ÖZAL’la yaptığı uzun söyleşinin bir yerinde, ağabeyi Turgut ÖZAL’ın ölümüyle, daha doğrusu, suikast söylemleriyle ilgili de fikrini sordu. O da, genel çerçeve îtibârıyle;

“- Ağabeyimin öldüğü günlerden hemen sonrasına bakalım. Ülkemiz, iyi bir yola girmiş, hem siyasal, hem sosyâl, hem de ekonomik olarak çok güzel bir gelişim içerisindeyken Ağabeyimin ölümüyle kaos başladı. Tüm birikim ve kazanımlar çar-çur edildi. Haksızlıklar-hukuksuzluklar, hortumlamalar ayyûka çıktı. Huzursuzluklar aldı başını gitti. 2002’ye kadar yaşananlar, -28 Şubat süreci dâhil- ortada.”şeklinde cevap verdi.

Bu sözleriyle demek istediği, tüm bu kargaşaya sebebiyet verenlerin, kendilerine engel olarak gördükleri Mh.Turgut ÖZAL’ın ölümünde müdâhil olabilecekleri husûsuydu. Nitekim, başta ABD’de başkanları olmak üzere, başka ülkelerden benzer örneklerle konu detaylandırıldı.

MALTA YOLCULARI

Daha çok şeyler konuşuldu, ancak, buradan bu kadarla yetiniyoruz. Sonra, o sıralarda bizim Mehmet ŞENOCAK aradı. Kendisi hem eğitimci hem de Fotoğraf sanatçısı çoğunuzun bildiği gibi. Doğal olarak da doğa ve gezi meraklısı. Geçen yaz bekârlığa vedâ etmişti. Bu tâtilde eşiyle birlikte ilk yurt dışı gezisine çıktılar. Malta’ya, oradan da İtalya’ya geçtiler. Henüz görüşüp de dinleşemedik. Telefonda kısaca anlattı. Sohbet arasında bir yerde Süleyman NAZİF ismi geçti. Onun, Malta’da yazdığı şiirler söz konusu oldu. İlgimi çekti; daha sonra araştırdım.

SÜLEYMAN’IN NEZÂFETİ

Kısaca anlatmak gerekirse, Süleyman Nazif Servet-i fünun şairi. Diyarbakırlı. 1869 doğum yılı. 4 Ocak 1927’de de öldü. 23 Kasım 1918'de İstanbul'un işgalini kınamak üzere Hâdisât Gazetesi'nde kaleme aldığı Kara Bir Gün adlı yazı üzerine Fransız işgal kuvvetleri komutanı Süleyman Nazif'in kurşuna dizilmesini emretti; fakat sonra vazgeçti. Yine 23 Ocak 1920 günü Pierre Loti'yi anma toplantısında yaptığı konuşma sebebiyle, İngiliz işgâl kuvvetleri tarafından Malta'ya sürgün edildi. Burada iki yıla yakın bir süre kalmıştır. Önceleri,

Harîm-i adl’i, istibdâd ile yıkılmışken, ey gaddâr;

Ne yüzle azm’edersin dergeh-i Yezdân’a bilmem ki!

benzeri ateşli yazı ve şiirleriyle, tüm olan-bitenlerden sorumlu tuttuğu Abdülhamid'e şiddetle çatarken, memleketin fenâ akibeti üzerine, kendisini hayâl kırıklığına uğratan gerçeği görmüş ve padişahla ilgili olarak özür mâhiyetinde:
                                   Padişahım; gelmemişken yâda biz

İşte geldik senden istimdâda biz

Öldürürler başlasak feryâda biz

Hasret olduk eski istibdâda biz!

dörtlüğüyle başlayan uzun şiirini yazmıştır. Ama, ne zaman? Ba’de harâbil’Basra: Basra harap olduktan, yâni, her şey elden gittikten sonra!

…VE ABDÜLHAMİD

            Sultan Abdülhamid 1918’in 10 Şubat’ında rahmet-i Rahmân’a kavuşmuş. Mekânı Cennet olsun. Onun şânına lâyık, misyonuna muvâfık bir torun olarak Muhterem Turgut ÖZAL’ı da rahmetle anıyoruz. İnanıyoruz ki, ikisi de Hakk’ın ve halkın adamıydı. Ne mutlu onlara!..

            Ve diyorum ki, biz; bugünkü kıymetlerimizin değerini bilelim.

Târih bize ibret olsun;

gününüz ve gönlünüz cumâ bereketiyle dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

11.02.2010


Mar`12
25
ORDU EKONOMİSİNDE ALTAŞ DÖNEMİ
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

ORDU EKONOMİSİNDE ALTAŞ DÖNEMİ

Nihâyet önceki gün, FKB Genel Müdürü Mehmet SARGIN ile ALTAŞ Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Namık ALTAŞ arasında Soya Yağ Sanâyii’nin DEVİR PROTOKOLÜ  imzalanarak, aylardır en tiz perdeden sürüp giden tartışmalar sona erdirildi. Ordu Yağ Sanayii’nin ALTAŞ Grubuna satışı resmen gerçekleşti. Dün de ALTAŞ grubu bir açılış merâsimiyle berâber  müesseseyi tüm varlığıyla devraldı. Hayırlı olsun.

Böylece, Ordu Sânâyi câmiası ve kamuoyu, yeni bir heyecan, beklenti ve ümit sürecine girdi. İnanıyorum ki, ALTAŞ grubunun sürpriz ve hamleleri sürecek. Bu yeni uygulamalar kendileri ve halkın lehine olacak. Hem kendilerine hem de şehre açılım getirecek projelere imza atacaklar. Bunlar benim tahminlerimdi. Bizzat kendileri de deklâre ettiler. Hattâ, artık Ordu ve bölge sınırlarını aşacak yatırımların peşinde olacaklar. Şimdiye kadarki yürüyüşleri, tavırları ve duruşları bunu gösteriyor.

Sonuçta, yorulan ve yoğrulan onlar olacak, istifâdeyi de elbetteki önce onlar ve sonra Ordulular olarak hep birlikte göreceğiz. Başarılarına duâcıyız. Yolları ve bahtları açık olsun. Rabbim mahcup etmesin inşâllâh. Âmin.

Altaş Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Namık ALTAŞ;

“Ordu Yağ Sanayii’ne normalde 100 kişi; en fazla 125 kişi çalışan olarak yeter. Ancak, küçük bir şehirde yaşıyoruz. İnsanlar işsiz. Böyle olunca biz hiçbir işçiye kıyamadık ve tamamını yeniden işe alma yolunu seçtik. 225 işçi ile yolumuza devam edeceğiz. Herkes rahat olsun, kimseyi işten çıkarmıyoruz" diyerek insanların gönlüne serin su serpti. Bu güzel jestiyle, daha başta, gelecek müjdeli uygulamaların kapısını araladı.

Elbetteki ALTAŞ oyunu kurallarına göre oynayan ve başarısını da buna borçlu olan bir grup olarak bu işçileri en güzeliyle değerlendirmeyi bilecektir. Bu da daha verimli çalışma, daha bereketli sonuçlar ya da yeni iş ve istihdam saha ve imkânları demektir. Nereden bakarsak bakalım, tüm bunlar Ordumuz için hayırlı sonuçlar getirecektir.

Nitekim, Nâmık ALTAŞ, açıklamalarının projeler kısmında üretim alanlarını genişleteceklerini, tüm dünyâdaki yağ türlerini araştırarak uygun maddelerden yağ yapacaklarını söyledi.

Yem ve bal üretimi konusunda da müjdeli açıklamalar yapan ALTAŞ, fındığın sökülmesi değil, dikilmesinden yana olduklarını söyleyerek, fındığın en güzeliyle değerlendirilmesi noktasında yapacakları çalışmalara atıfta bulundu. Bu vâdide bir örnek olmak üzere, “çikolata bizim en büyük hayâlimiz!” diyerek yeni tesislerin sinyâlini verdi.

Altaş’ın açıklamaları bununla da bitmiyor: “Uzun vadede, Karadeniz’le Akdenizi birbirine bağlayacak olan yolun tamamlanması sonrası yapılacak olan Ordu limanını biz yapmak istiyoruz!”

Neden olmasın? Hattâ Havaalanı bile olabilir. Netîcede hepsi de hesapla, kitapla olacak değil mi? Tüm bunların hayâli bile güzel. Ki, azimle ve samîmiyetle hareket edildiğinde başarılmaması, gerçekleştirilmemesi için sebep yok.  Yeter ki hasetliği fesatlığı bırakıp, hayırlı bir şeyler yapmak isteyenlere, hiç olmazsa duâlarla katkıda bulunabilmeyi başarabilelim. Kendi insanlarımıza güvenelim, şans tanıyalım. Sevgi ve saygı duyalım.

Ordumuz, her şeyin olduğu gibi, tüm hayâllerini Ordu süsleyen ufuk sâhibi, hakla da halkla da barışık, sağduyulu müteşebbislerin de hasretini çekiyor. ALTAŞ, bu özlemi gidereceklerden birisi olacakmış gibi gözüküyor. Bu güzel şehrin hayrına olabilecek  ekonomik, siyâsî, kültürel tüm projelerde pay sâhibi ya da müteşebbis olma irâdesini ızhar ediyor. Sözlerimizin haklılığını zaman gösterecektir. Mevlâ sayılarını çoğaltsın.

Kendileriyle ilgili sözlerim bunlardan ibâret değil. Allâh(CC) izin verirse daha çok yazacağım. Belki onları kızdıracağım günler de olacak. Ama ne yapalım; artık onlar “yalnızca kendileri!” olmaktan çıktılar. Ordu denince akla gelecek isimlerin en başında yer alacak konuma doğru gidiyorlar. Şehrin baş aktörleri arasına giriyorlar. Sorumlulukları daha da arttı. Kapsama alanları da! Ben de bu şehirde yaşıyorum. Dolayısıyla hem kendim, hem de kentim adına, bir vatandaş, arkadaş ya da bir kültür adamı veyâ yazar olarak toplum adına onlardan isteklerim, önerilerim olabilecek. Şimdiden haberleri olsun.

Sözün özü, Altaşlar’ın son hamlesiyle birlikte Ordu şehri her bakımdan ümit verici bir dönemece girmiştir. Şimdiye kadar şu veyâ bu mülâhazalarla sergilenen tavırları ve sarf edilen sözleri, güdümlü muhâlefetlikleri bir yana bırakarak, onları gıptayla izlemek, başarılarına duâ etmek, kendimizin, kentimizin, neslimizin ve de geleceğimizin hayrına gibi gözüküyor. Açık kâlplilikle; bekleyelim, görelim ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

09.02.2010


Mar`12
25
KIŞ MEVSİMİ, MÜMİNİN İLKBAHARIDIR.
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

“KIŞ MEVSİMİ, MÜ’MİNİN İLKBAHARIDIR.”

Bu söz Hadîs-i Şerif; Meşhûr sahâbi Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) rivâyeti.

(Ahmed:el-Müsned,3/75, Beyhakî; Mecmeu’z-Zevâid, el-Heysemî)

Kış mevsimi nasıl ilk bahar olabilir? Elbetteki bir sebebi var. Nitekim;

Aynı Hadîs-i Şerîf’’in Ebû Ya’lâ rivâyeti daha açıklayıcı nitelikte:

“Kış ayınının gecesi uzundur, onu ibâdetle ihyâ eder;

gündüzü kısadır onu da oruçlu geçirirsin.”

Yâni, geceleri ibâdetle, güzel sohbetlerle veyâ ilimle değerlendirirsin;

erken yatar, rahatlıkla teheccüde kalkar, geceni dolu dolu geçirirsin.

Aynı şekilde, oruç tutmayı düşünüyorsan sahurda zorluk çekmezsin.

Yine Deylemî’nin İbn-i Mes’ûd (r.a.)’dan merfû’ olarak naklettiği

hadiste de şöyle buyurulmaktadır: (Aclûnî, 2/5)
“Kış mevsimine merhabâ! Onda rahmet vardır.

İbâdet eden için gecesi uzun; oruç tutan için de gündüzü kısadır.”
Ve yine Enes b. Mâlik (r.a.)’den bir rivâyete göre de:
“Kış orucu, soğuk ganimet (veya âbidler ganimeti)dir.” buyrulmaktadır.
Sizin anlayacağınız, kış mevsimi fırsatlar mevsimidir.

Kış işte deyip, yatılıp-yuvarlanmakla kalınacak günler değildir.

Elbetteki güzelliklerinden istifâde edilecek, imkânlar değerlendirilecek;

lâkin, sâdece oyun ve eğlence olarak algılanmayacak.

Zîrâ, kış uykusuna yatılacak mevsim değildir o. Aklı olan onu,

uykuyla değil, uyanıklıkla geçirir. Çünkü en müsâit zamandır.

Hem daha kolaydır, hem de her bakımdan daha elverişlidir.

Diğer mevsimler insanı alır götürür, oraya buraya savurur.

Kış, hareket kâbiliyetini azaltarak insanın döngüsünü kendine çevirir.

Dolayısıyla insan kendine ve nefsine hâkimiyette daha avantajlıdır.

İlk bahar deyince akla bağ gelir, bahçe gelir, çiçek gelir.

Eğer bu anlamda kışı fırsat bilip değerlendirirse insanoğlu

sonsuz baharlara erer, cennet bahçelerinde dolaşır.

Aksi takdirde, kışın uyuyanların sonu en azından, ârafta kalmaktır.

Aklı olanın uyuması ise hiç hayra alâmet sayılamaz.

                                   ***

Söz sırası, Mustafa İSLÂMOĞLU’nun TAVSİYELER kitabında.

Yukarda söylenmek istenenlerle bağ kurabilirsek ne mutlu:

“Câmili olunuz. Câmisiz hareket olamayacağını artık öğreniniz.

Eğer câmileriniz yoksa câmilerinize kavuşunuz.

Eğer cemaatiniz yoksa cemaatinizi bulunuz.

Randevularınızı câmilere, namaz vakitlerinde veriniz.

Bunu yapamıyorsanız bâri evinizi mescid hâline getiriniz.

Unutmayınız ki, terbiye bir bütündür. Böylece namaz, hem evin

küçük çocukları üzerinde terbiye edici bir etki gösterecek,

hem de mânevî huzûru celbedici bir katkısı olacaktır…”

                                   ***

Cumânız mübârek olsun. Hangi mevsimde olursanız olun,

içiniz bahar, dışınız bahar;  gülüşünüz bahar, düşünüz bahar olsun.

Yüce Mevlâ cümlemizi bu şuurla yaşayanlardan ve sonsuz bahâra erip

Cennet bahçelerinde dolaşanlardan eylesin ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

04.02.2010


Mar`12
25
VÂLİLER ve İSİMLER
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

VÂLİLER ve İSİMLER

Geçtiğimiz 10 yılın, ilk yıllarıydı. Bir gün, hangi vesîleyleydi bilmiyorum; başta Yılmaz GÜNDOĞDU Bey olmak üzere bir-kaç arkadaşla berâber, zamânın vâlisi Kemâl YAZICIOĞLU’yu ziyâret etmiştik. Ülkenin kritik süreçlerden geçtiği, şubat soğuğunun sıfır altı derecelere iyice yerleşip, bahar da gelse, yaz da geçse bir türlü yukarılara çıkmak istemediği mâlum yıllar. Yönetim sivil gûyâ, ama, öylesine kanun hazırlıkları var ki, bir çıksa vatandaşın canı çıkacak. Neredeyse nefes alamayacak!

Memleketin genel havası öylesine ağır; lâkin, Sayın YAZICIOĞLU da ağır adam. Bir sâhil kenti olmamıza rağmen merkezden pompalanan derin dalgalardan etkilenmiyoruz. En azından, bir-çok vilâyette, o zamanların derin odaklarına şirin görünmek adına sergilenen zoraki olaylar, çıkarılan sûnî problemler buralarda çok da gözükmüyor. Biz bunu vâlimizin kişiliğine bağlıyoruz. Allâh selâmet versin.

Ziyâretimizde bu husûsu vurguladık. Sonra o, Tayyip Bey’le olan tanışıklığından söz etmişti. Kendisi İstanbul Emniyet Müdürlüğündeyken Tayyip Bey de İstanbul Belediye başkanıymış. O zamanlar, hem de hemşeri olmaları hasebiyle yakından görüşüyorlarmış. Sanırım AkParti’nin yeni kurulduğu günlerdi. Şubat soğuğunun son günleriymiş meğer. Her neyse, bir ara kendisine;

<!--[if !supportLists]-->-                         <!--[endif]-->Sayın vâlim, Boztepe tesisleri çok güzel olmuş. Ben de diyordum ki, netîcede bir tesis. Koca vâlinin adı verilir mi diye geçmişti aklımdan. Ama, görünce fikrim değişti. Ordu, kaç dönem, o kadar tulum vekil çıkardı, nice iş adamları yetişti, belediye başkanları gördü; kimse bunu başaramadı. Netîcede size nasip olmuş. Tebrik ederiz. Teşekkürler! demiştik.

Hakîkâten de öyleydi. Ordu hizmete susamış bir ildi. Elde-avuçta bir Boztepe’miz var. Onun da doğru-dürüst bir tesisi yoktu. Yolu yoktu hattâ. Hâlâ da var denemez ya!  

Bir yönetici olarak 10 yıla yakın bir zaman diliminin sonunda, “baba vâli” intibâ ve imajlarıyla ilimize vedâ etti. Ahmet Râtıb Paşa’nın dediği gibi:

Herkesin kendi gider, nâmı kalır dünyâda!

            Bu anlamda, iyi bir nam bırakmak önemli. Yazıcıoğlu artılarıyla anılan isimlerden. Acabâ, her kes böyle mi? Elbetteki bunu vatandaşa sormak gerekli.

ACUN ÇETİNKAYA

Bir de OR-Gİ projesini hatırlıyoruz. Temeli atanı da. Herkes duâ ediyor. Adını anıyor. Bakalım havaalanına adı verilecek mi bir gün yapılırsa?!

Bence verilmesi gerekmez. Ama, ne hazindir ki, bir okul yaptırana adı veriliyor Ordu’da. İşte Utku ACUN. Bir de Pelitliyatak’taki Mustafa Necâti ÇETİNKAYA Ortaokulu’nu biliyorum. Bilmiyorum hâlâ o ismi taşıyor mu?

Bu okulları, yolları ya da tesisleri sayın vâlilerimiz kendi paralarıyla mı yaptırdılar? Öyle bile olsa, bizim kültürümüzde nam için hayır yapılmaz. Ama gel gör ki, bizim halkımız, kendi parasıyla da yapılmış olsa, bunu lütuf olarak algıladığı için, normal şeyleri bile olağanüstü cinsinden kabul ediyor. Sonra;

Sonra, hemen vâlinin ismini koyuyor! Neden? Başta, vâli beye bir güzellik, bir ikram olsun diye. Ya, onu sevdiğinden, ya da kendini sevdiğinden! Yâni, bir nevî kıyak kabîlinden. Vâlilerimizin böyle bir talebi olacağını, hizmet için böyle bir şart koşacağını düşünemiyorum. Bunlar tamâmen çevrelerin, şu ya da bu mülâhazalarla ortaya koyduğu mârifetler. Mantîkî bir temeli olmayan geçici şeyler.

Nitekim, Boztepe tesislerinde bunun örneğini görüyoruz. Mesele binâ yaptırmaksa, şimdi o binâ yıkılacak; yerine de yenisi yapılacak. Bu mantığa göre, teâmül gereği, binâ ile birlikte isimler de gitmeli ve gelmeli!

Ama, artık Türkiye o Türkiye değil. Koca dere yolları, uluslar arası standartta çevre yolları yapılıyor, onlarca tünel açılıyor da, kimse ne vâli, ne bakan, ne de vekil ismi telâffuz ediyor. Dereyolu’nu gidip bir görün. Barajlara, tribünlere bakın. Sn. Hilmi GÜLER onlarca defâ isim hak ediyor, okul veyâ tesis ölçeğini baz alırsak. Ama o böyle bir şey istemez, isterse de yaptığı işle mütenâsip olmayan bir durum çıkar ortaya.

ASIL PROBLEM

İşin açıkçası, bana sorarsanız, Ordumuz’un asıl problemi değer yoksunluğudur. İsmini vereceği adamı yok! Ne Osmanlı döneminde, ne de Cumhûriyet’te. Târihe ya da ülkeye mâlolmuş bir isim varsa söyleyin! İlim, kültür, sanat adamı da olabilir! Hani, nerde?

Problem burada. Önce Ordu’nun kodları belirlenmeli. Herkesin kabul edeceği temel değerler okullara, caddelere, salonlara nakış nakış işlenmeli. Gelecek nesillere gülünç olmamak için şimdiden bu ve benzeri, zamanla anlamsızlaşan uygulamalara son verilmeli.

Bu anlamda, Ordu’nun târihi gözden geçirilerek temel taşlar tespit edilmeli. O isimler genlere işlenmek üzere levhalara çakılmalı ki, nesillerimiz nereden geldiği noktasında kazandığı reflekslerle, nereye doğru gitmesi gerektiği husûsunda bocalamasın ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

03.02.2010


Mar`12
25
UĞUR MUMCU ve BİZ
MIZRAP 2010

Yorumlar(0)

UĞUR MUMCU ve BİZ

Uğur Mumcu, 60’lı, 70’li, 80’li yılların en popüler gazeteci ve yazarlarından. Harâretli yazılarıyla ateşli gündemleri yorumluyor. Keskin ve etkileyici bir uslûbu var. En önemli yanı, laik olmanın ötesinde, her iki anlamda da militan devrimcilik ve özgürlükçülüğü. Kabına sığacak gibi değil. Yargılamalar, hapisler, tehditler aslâ yolundan döndüremiyor. Öylesine çelik bir duruşu var. Yazılarında problemlere vurgu yapmanın yanında, hukukçu kişiliğinin verdiği bilinçle kanunsuzlukların üstüne korkusuzca gitti.

Yazar tüm yaptıklarında samîmî. Kendi kulvarında tutarlı. Her şeyi devrim, laisizm, bağımsızlık, çağdaşlık ve özgürlük adına yapıyor. Ama, tüm bu kavramları kullanarak düzen içinde düzen yürütenlerin düzenleri ve gerçek yüzleri açığa çıkma noktasına gelip dayanıyor iş en sonunda.

VALLÂHİ BEN ÖLDÜRMEDİM!

İşte tam aydınlanma noktasında bombalar patlıyor ve film yanıyor. Filmi yakanlar bu sefer, daha haber duyulmadan sokaklara inip, Uğur Mumcu’nun uslûbuyla, kahrolsun irticâ terânelerine başlıyorlar. Öyle ya! Böylesine devrimci ve laik bir insanı öldürse öldürse bunlar öldürürdü! Onlar her kimse ve neredeyse!

Ama, hem vallâhi, hem billâhi ben öldürmemiştim onu! Niye hep bana doğru bakmış ve bakıp duruyordunuz ki?! Hâlâ da gözünüz benim üstümde gibi sanki!

Şaka bir yana; anarşinin hüküm sürdüğü tüm fırtınalı süreçlerde kuşkular hep dindar kesim üzerine yoğunlaştırılmıştır. Nitekim, bu güne kadar birçok kesim ısrarla, suikastı 'İslamcı grupların' yaptığını ileri sürmüş, gazeteler de o günden bu güne bu iddiayı öne süren cümleler kullanmıştı. “Babasının oğlu” Özgür MUMCU ise tiranların rağmına yaptığı açıklamada gerçeği şu sözlerle dile getirmiştir:

"Bu cinayeti kontrgerillanın işlediğini duysam şaşırmam. PKK'nın yaptığını duysam yine şaşırmam. Elbette ciddi bir delile dayanarak söylemiyorum, ama ben bu cinayetin bir İslamcı operasyonu olduğuna inanmıyorum."

Geçen hafta ulusal basında yer alan haberlere göre, T24 adlı İnternet sitesine konuşan Özgür Mumcu, açıklamalarının devâmında da, bu fikrinin yeni olmayıp, ta öncelerden beri böyle düşündüğünü özellikle vurgulamıştır.

ORDU ve MUMCU

Uğur MUMCU, Ölümünün 17. yılında, her yerde olduğu gibi Ordu’da da anıldı. Geçen hafta düzenlenen programda sağcısı-solcusu herkes, Uğur MUMCU programında bir aradaydı. Örnek gazeteci ve araştırmacı kişiliğine vurgular yapıldı.

Uğur MUMCU, dâvâsının adamıydı. Hem de adam gibi adam. Lâkin öyle olması, savaştığını zannettiği otoriter ve emperyâl güçlere âlet ve yem olmasına engel teşkil etmedi. Ben inanıyorum ki, eğer o yaşasaydı, bu gün kendisini savunur gibi gözüken ulusalcıların yanında yer almazdı. Çünkü, bugün olanların temeli, onun susturulduğu noktaya dayanıyor. Sözün özü, mücâdelesi örnek alınacak bir kişilikti. Şu sözü de çok anlamlı ve çarpıcı:

“İnsanlar sâdece konuştuklarından değil,

sustuklarından da sorumludurlar!”

            Son olarak, refîkimiz Vizyon Gazetesi İnternet sayfasından bir alıntıyla sözü tamamlayalım. Aynı zamanda köylüm olan Sezer PALA arkadaşımız, Türk Vatandaşı Olmak adlı yazısını Uğur MUMCU’nun târifiyle bitirmiş:

“Türk vatandaşı, İsviçre Medeni kanununa göre evlenen,

İtalyan Ceza Yasası'na göre cezalandırılan,

Alman Ceza Muhakemeleri Usulü yasasına göre yargılanan,

Fransız İdare Hukukuna göre idare edilen

Ve İslam Hukukuna göre gömülen kişidir.”

            Elçiye zevâl olmaz. Yazmak bizden, değerlendirmek sizden ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

01.02.2010


Toplam 228 Blog, 46 Sayfada Gösterilmektedir.
«« « 38 39 40 41 42 [43] 44 45 46 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (7139)
AKROSTİŞ YAZILARI (5512)
FOTOĞRAF-NÂME (5185)
MODA-NÂME (5063)
EYMÜR-NÂME 2 (4928)
EYMÜR-NÂME 1 (4651)
Bedford-nâme (4623)
Nûri KAHRAMAN (4616)
EYMÜR-NÂME 3 (4589)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3948)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...