10 OCAK'tan 12 EYLÜL'e YÜRÜYENLER...
Dün, bizim gibi basın mensubu geçinenler için iyi bir gündü. Doğrusu ben basın mensubu muyum, değil miyim bilmiyorum! Dolmuşlarda da indirim var. Belgesi olanlar gösterip 1 TL ödüyorlar. Bunun için "Basın!" demek yeterli. Ama, meselâ ben, biraz da belgem olmadığı için öyle bir şeyi denemiş değilim. Burası çok da önemli değil de, biz bir gazeteci miyiz, yazar mıyız, yalnızca bir şirket ortağı mıyız? Gerçekten net bir bilgim yok! Basın iş kolundan sigorta da ödemiyoruz. Gerçi, hemen hemen her gün yazı yazıyoruz. Haber yapıyoruz. İşimiz, gece-gündüz gazete. Ayrıca, millet bize gazeteci muamelesi yapıyor. Haber soruyor.Sen bilirsin, gazetecisin diyor; soruyor da soruyor sizin anlayacağınız! Amma velâkin, biz bu işin neresindeyiz?
Sizce neresindeyiz? Bir yerlerindeyiz işte, neye sayarsanız sayınız. Adımıza dâvetiyeler geliyor; biz de bozuntuya ve de tozuntuya vermeden gidiyoruz! Dün, Halkın Sesi Partisi'nin kahvaltı dâvetine gittiğimiz gibi. Çok da iyi oldu. Basın olarak bir araya gelmiş olduk. Ordu'da bu damar zayıf. Herkes kendisi çalıp oynuyor. Kimse birbirini tanımıyor. Ortak organizeler yok. Mustafa Kemâl Bey'e teşekkür ediyoruz. Bizleri güzel ağırladılar. Kaynaştırdılar. Güzel, esprili ve de verimli bir berâberlik oldu.
ÇAYSIZ KAHVALTI FOTOĞRAFI CÂİZ MİDİR?
Espri dediğim şöyle: Bizi masaya dâvet ettiler. Kahvaltılıklar önde tabaklarda hazır. Oturduk. Mustafa Özata, hemen deklanşörlere dokunmaya başladı. Heyecanlı. Dedim ki,
- Daha sofra tamam değil. Çay olmadan kahvaltı fotoğrafı çekmek câiz değildir? Kötü mü demişim? Haksız mıyım?
Neyse, çaylar içildi, muhabbetler geçildi. Başkan konuştu. 1o Ocak Çalışan Gazeteciler günümüzü kutladı. Daha iyi günler ve imkânlara kavuşmamıza dâir dileklerini dile getirdi.
10 OCAK NİRE, 12 EYLÜL NİRE?
Bu arada, Yeni Boyut'tan Hasan Özata oradaydı. Mustafa Özata zâten orda. Bir de biz olunca, bir 12 Eylül Üçlüsü oluşturduk. Bu gün buraya Tuncer Engin de gelmiş olsaydı 4 kişi olacaktık; 12 Eylül 1980'de askerî darbenin az ya da çok mağdurları listesine girmiş.
Biz, bir hafta 10 gün içerisinde paçayı sıyırmıştık. O zaman tutuklanma sebebimiz de gazete-kitap-dergi vs. şeylerdi. Bizi, belgesi yok diye gazeteci olarak değerlendirmeme gibi bir gaflete düşme durumunda olanlara duyurulur. Biz doğuştan bu işin içerisindeyiz âdetâ. İşi, köyde de olsak, her gün eve gazete, broşür, bülten, dergi gibi basın cinsinden ne bulursa getirildiği çocukluk günlerine kadar da götürebiliriz. Bilmeyiz, kabul görür mü?
Mustafa Özata iki aya yakın kalmış. Perşembe'ye mi, Fatsa'ya mı ne; nakil edildiklerinden falan söz etti. Hasan Özata da, Erzincan'da yargılananlardanmış. Mustafa Bey, MTTB başkanlığından dolayı ilk günün sabâhında, Hasan Bey de 2. gün, Halkevleri Ordu Şûbe Sekreteri görevi dolayısıyle alınmış. Hasan Özata çektiği çileler ve gördüğü işkencelerden söz etti uzun uzun. Rabbim, ülkemize tekrar öyle çetrefil ortamlar, belirsizlikler ve zor günler göstermesin. Âmin!
1O OCAK UZATILSIN!
Sevgili okurlar! Akşam'a 19.00'da da Ordu Vâliliğimizin dâvetlisi olarak Aktuğ Otel'deyiz. Nasıl, iyi değil mi? Dedim ya bugün, bizim iyi günümüz. Sayın Vâlimize teşekkür ediyoruz. Böyle kaynaştırıcı, tanıştırıcı, muhabbetli sosyâl girişimler dostlukları, arkadaşlıkları, kardeşlikleri pekiştirir. Devlet-Millet kaynaşmasına, dolayısıyla toplum barışına katkı sağlar. Ülkenin birlik ve dirliğini takviye eder. Kısır çekişmeleri kırar. Tanımamaktan kaynaklanan yanlış yakıştırmaların önünü alır. Bâzen, yüzyüze geleceğini düşünmek, insanın uluorta değerlendirmelerine engel teşkil eder. Benzer faaliyetlerin yapılmasından, meselâ, yine Ordu'da ve yakın yörelere de olsa ufak çaplı gezilerden yanayım. Bilmeyiz nasıl karşılanır?!
Son söz olarak, eğer kıyısından köşesinden de olsa bir gazeteci olarak kabul ediliyor da, şu çalışan gazeteciler gününde ufacık bir dilek ve temennî hakkımız varsa, arz-ıhâlimiz şudur ki; 10 OCAK GÜNÜ UZATILSIN!
Elbette öyle şey olmaz. Ama bizlerin her günümüzü iyi, güzel, verimli yapmak elimizde. Günün ne olduğu, ne zamanda olduğumuz o kadar önemli değil. Önemli olan zamanın emânet olduğu ve boşa geçmesinin emâneti zâyî anlamına geldiği şuuruyla yaşamak...
Günlerimiz gün gibi gün olsun; yarınlarımız da sonsuz düğün ves'selâm...