
…GİDİYOR HÂTIRALAR!...
Hafta sonları bereketli zaman dilimleri oluyor. Bu vesîleyle rutin dışına çıkmak mümkün olabiliyor çünkü. Çarşı-pazarın gündelik işleri bir yana bırakılıyor. Yeni ve farklı mekânlara gidilebiliyor. Köy, kasaba, şehir gidilebiliyor. Bu anlamda ekim ayı ve bilhassâ son günleri yoğun geçti. Başta merhum Prof. Dr. Mehmet ÇAVUŞOĞLU’nun kabrini ziyâret ettik bir grup arkadaşla. Çavuşoğlu âilesinin dâvetiyle gittiğimiz Perşembe Sarayköy’de merhûmun kabri başında duâ ettik. ODÜ Fen-Edebiyât Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç Sâlih OKUMUŞ Bey’in de bulunduğu programda ve sonrasındaki sohbetlerde merhum Çavuşoğlu, kişiliği, âilesi, çevresi ve hakkında yapılan, tasarlanan ve plânlanan çalışmalar hakkında konuşuldu. Bir sempozyum ve dergi özel sayısının bunlardan biri olduğu belirtildi. Bunu, Ordu’da kültür adına bir güzellik olarak ve inşâllâh gerçekleşmesi dileğiyle sizlerle paylaşıyoruz.
Ordu Kültür-Sanat Merkezi’nin açılış merâsiminde karşılaştığımız Fâdıl ŞARLAN Bey amcamız da Ordulu değerlerimizden biri. Çok birikimli ve donanımlı. Âilesinden tevârüs ettiği ve kendi yaşadığı hayâtıyla başlıbaşına bir târih olan Şarlan Amcamız, tanıdığı şahsiyetler, yaptığı kültürel çalışmalar, meslekî hâtıralar ve de sanatkâr kişiliğiyle tanınması, tanıtılması, birikimlerinden istifâde edilmesi gereken bir şahsiyet. Çok arzu etmemize rağmen, Sıtkı ÇEBİ merhumdan sonra kendisiyle şöyle bir oturup uzun soluklu bir sohbet imkânı olmadı. Kısa süren karşılaşmalar, telefon konuşmaları; hepsi bu. Son olarak, dediğimiz gibi OKSM’nin açılışında karşılaştık. Oradan, birlikte kolkola Cumâ namazına geçerken bu fotoğrafı çektirdik. Sohbet talebimize, hep olduğu gibi, “inşâllâh” diyerek karşılık verdi. Yalnız başına yürümekte zorlanan amcamıza daha fazla ısrâra cesâret edemiyoruz.
Keşke bir yolu bulunup kendisiyle nehir söyleşi yapılabilse de bir biyografisi çıkarılabilse. Şarlanlar, kültürel müktesebât ve materyâl bakımından gerçek bir hazîne. O kapıdan bir girilebilse engin kültürel damarlar yakalanacağından emînim. Ancak, bunun için önce bir niyet, sonra iknâ ve sabır gerekli. Ordu adına birinin bunu yapması lâzım. Bence bir kültür hazînesi elimizin altından kayıyor. Bu konuda meraklıların çıkmaması çok acı. Maalesef, yıllar bir meraklı çıkaramadı önümüze. Bizler de hep niyet etmekle, hayâl urmakla kaldık; bu konuda somut adım atamadık.
Hayıflandığımız bir isim de merhum Av. Câvid KALPAKLIOĞLU. Engin ve zengin birikim ve hâtıralarla geçip gitti. Ali DENİZ Hocamız işte burada. Her gün çarşılarda. Ağzından bal akıyor. Anlattıklarını yazmasını istiyoruz ama sonuç alamıyoruz. Gel gör ki, sohbetine takılan daha kurtulamıyor. Neler anlatmıyor ki bilmedik, dinlemedik. İstiyoruz ki, bu güzel hâtıraları insanlarla paylaşsın, ama yanaşmıyor. Neler anlattığını bilenler biliyor. Bilmeyenler bulsun konuştursun. Şimdi konumuz bu değil. Biz konuşturulup kitaplaştırılmasını istiyoruz. Ordu’nun sosyâl, toplumsal, siyâsî târihi kadar, ülkeninkini de, hepsinin de içinde olmak ve canlı canlı yaşamak özellikleriyle size dünkü gibi anlatıyor. Yok mu bir babayiğit, peşine düşecek, kollayacak, kaydedecek, kompoze edip yayınlayacak.
Biz varız. Hep söylüyoruz. O da, “bakarız, hele biraz duralım” deyip duruyor yine. Bu cumartesi günü Yalı Câmii’n altında yazarımız Mustafa ÖZATA ile kararlaştırıp bunun için, ilerde bir biyografiye dönüştürüp nesillerimizin istifâdesine sunmak düşüncesiyle resmen ropörtaj teklifinde bulunduk. Yine kaçamak cevap verdi. Ama, peşini bırakmayacağız; öyle kararlaştırdık. Mustafa Bey’in bu konudaki teknik desteği çok önemli. İnşâllâh, hâıralarını yazıp sizlerle bir şekilde paylaşmaya muvaffak oluruz.
Derken, o gün akşam katıldığımız düğünde karşılaştığımız Abdullâh-Tâhir ALTAŞ Kardeşler, Muzaffer GÜNAY Bey’in, babaları Osman ALTAŞ Hoca’nın hayâtını kaleme almak üzere kendilerine geldiğini ve çalışmalara başladığını söylediler. Çok sevindik. Muzaffer Bey velûd bir arkadaşımız. Kendisini, bu alanda yazdığı Sıtkı ÇEBİ biyografisiyle tanıyoruz. Ki, çok güzel bir hizmet olmuştu. Bu Osman ALTAŞ Biyografisinin de kısa zamanda ortaya çıkacağına inanıyor, merakla ve sabırsızlıkla bekleyeceğimizi bildiriyoruz. İnşâllâh bununla kalmayacaktır. Kalmamalı da. Çünkü yazılacak nice isimler var. Aslında, her insanın hayâtı ayrı bir serüven, eğer anlatan ve yazan olursa. Aksi takdirde, hiçbir şey olmamış gibi oluyor.
Evet, her neyse. Koyulhisar Kültürünün canlı canlı yansıtıldığı söz konusu düğünde, bir de yayladan tanıştığımız çocukluk arkadaşlarımızla karşılaştık. Muammer ve Muhammer KIRIŞ kardeşler. Onlarla da bir muhabbet geçti; ÜÇ TEKERLEK muhabbeti. Onu, ileriki bir yazıya bırakalım müsâde ederseniz.
Şimdilik bu kadarla yetinelim de, lâfı fazla uzatmamış olalım ves’selâm...
ORDU HAYAT GAZETESİ
01.11.2010