SİYASET KIZIŞIYOR MU?
Elbetteki! Hâlâ da kızışmasın mı? Şunun şurasında seçime ne kaldı ki? Siyâset zâten fokur fokur da, günler yaklaştıkça bâzı patlamalar, kütlemeler oluyor; o kadar. Hem kızışma olmazsa siyâsetin tadı mı olur? Bu sonuçta siyâset. Bir güç oyunu. Bu iş bir takla işi. Takvâ olacak değil ya!
Özellikle Ordu siyâseti bağlamında Eyüp Fatsa’nın genel merkezdeki görev değişikliği ve biraz köye dönüp tabana ağırlık verişi dolayısıyle başlayan arâzi, mülkiyet ve de hâkimiyet mücâdeleleri alttan alta devam ederken, bu arada M.Hilmi GÜLER’in de bakanlıktan ayrılmasıyla iş tamâmen saha ve yetki harbine dönüştü.
İşte, gel de şimdi mücâdele kızışmasındı?! Ama, işler zordu. Ayak oyunlarına pek aklı ermezdi. Tayyip çağırmasa ve ona güvenmese siyâsete de girmezdi. Hayâtı hep okuma peşinde, büyük şehirlerde geçmişti. Ama, o artık şimdi bir siyâsetçiydi. Bunu anlamış olmalıydı. Yoksa, işin şakası yoktu. Ne Ankara’daki, ne de Ordu’daki siyâset göz yaşına bakacak gibi değildi. İş başa düşmüştü.
Şimdi, çârenin ocağı-bucağı memleketti. Anası-babası vatandaşlardı. Makam-mevkî sâhibiyken, işlerinin çokluğu dolayısıyle, birileriyle selam gönderip işi götürüyordu. Yerine ulaşsa da ulaşmasa da, yapacağı herhangi bir şey yoktu. Hem, kuşku duymak için sebep de yoktu!
Sayın Bakan, makamdan düşünce rakamların zannettiği gibi olmadığını keşfetti. İsminin başında Dr. titri vardı. Öyle mütevazı durduğuna bakmayın. O gözlükler durup dururken kalınlaşmadı. O bir bilim adamı. Hem de sahasında otorite. Ama, siyâset farklı şey. Hele de Ordu siyâseti. Bilimsel konularda çözemeyeceği şey yoktu belki ama, kendi memleketi Ordu, adı üstünde zor bir yerdi.
Ordu siyâsetinde son iki haftadır somutlaşan disiplin olayları büyük depremlerin habercisi. Ordu siyâseti sancılı. Dedikodular ve memnuniyetsizlikler ayyukta. Bunun böyle gitmeyeceği anlaşılıyor. AkParti hariç her yerde yenilikler var. İktidar partisi aynı kalamaz. Bence, özelde Ordu bağlamında sancı bu arayıştan kaynaklanıyor.
Aykırı seslerin kalite ve samîmiyeti de ayrı bir mesele olabilir. Ancak, susturmaya çalışanlar dürüstlüğün neresinde olduklarını iyi test etmeden yoktan yere kendilerini de partiyi de şâibelerle gündeme taşımamalılar. Hele, konuşanların yeni konuşmadığı bir yerde, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu kabîlinden girişimlerle sonuç alınacağı, netîce îtibârıyle kimselerin mutlu olacağı zannedilmesin.
Beyler; sıkıntınızın farkındayız. Ama milletin de sizlerden sıkılmış olabileceği ihtimâlini göz önünde bulundurmalısınız. Aslında, olan-bitenleri soğukkanlılıkla karşılayıp pişkinliğe vurarak, şişkinlikler belli edilmese, daha asil bir şey yapılmış olamaz mı? Hem sizler hem de parti için. Çünkü, böyle şeyler konuşuldukça, altından çapanoğlu çıkmayacağından emin olacak kadar kendinize güvenebiliyor musunuz?
Sâdece kendiniz adına değil, partiniz adına da yapmış olduğunuz tüm bu ve benzeri işlemlerde, öteden beri yaptığınız icraatlara, hizmetinize, adâletinize, samîmiyetinize güveniyorsanız mesele yok. Yolunuz açık olsun. Yanlışlık konusunda hassas olup ta ayıklamak istiyorsanız, ne âlâ. Aksi olursa, kimse bunu yutmaz. Silâh ters tepebilir!
Bana sorarsanız, burada sonuç nasıl çıkarsa çıksın, tüm bunlar boşa debelenmeden başka bir şey gibi görünmüyor. Sözlerini unutup ta torunlarını uyuttuğumuzu zannettiğimiz büyükler; korkunun ecele faydası yoktur demişlerdir.
Beyler, kendinize de, partiye de, milletin ümitlerine de zerre zarar verecek böylesi ağzı ve de tarzı bozuk davranışlardan uzak durun. Hepinize söylüyorum: Kendi ihtiraslarınız için, memleketin mukadderâtıyla oynamayın. Bizden hatırlatması ves’selâm…